Oruçlu Kedi

17 mins read
2
Oruçlu Kedi

Oruçlu Kedi

Bir varmış bir yokmuş. Bir dağın yamacında bir grup vahşi kuş yaşıyormuş. Bir karga da bir ağacın üzerine yuva yapmış; bir saray kekliğinin de o civarda evi varmış ve bu ikisi komşuluk gereği birbiriyle tanışmışlar ve birbirleriyle dost olmuşlar. Çoğu günler boş vakitlerini birlikte geçirirler ve her yer hakkında konuşurlarmış.

Böyle yaşayıp giderlerken sonunda bir gün saray kekliği bir başına kıra çıkmış ve bir daha geri dönmemiş; birkaç gün daha geçmiş ve keklikten ne bir haber ulaşmış ne de bir ize rastlanmış ve karga kendi kendine şöyle düşünmüş: belki de kekliğin başına bir iş geldi ve helak oldu. 

Bir süre sonra, bir gün kendisi de keklikgillerden ve biraz daha küçük olan güzel renkli bir çil kuşu o bölgeye gelmiş ve ürkekliğin yuvasını boş ve sahipsiz bulunca orayı yıkayıp süpürmüş ve orayı mesken tutmuş.

Yalnızlıktan, komşu ve sohbet arkadaşı olmamasından dolayı çok canı sıkılan karga bir itirazda bulunmamış ve kendi kendisine demiş ki, saray kekliği kayıp olduğundan dolayı ve kendisinden de hiçbir haber olmadığına göre çil kuşunun bu yuvada yaşamasının ne zararı var. Bu yuva gerçekte saray kekliğinin de değilmiş, bilakis ondan daha önce avcıların kendisini avlamış bulunduğu bir başka kuşunmuş. Ardından saray kekliği yuvayı onarmış ve sonra o da kaybolmuş. 

Ertesi gün karga bir deste gül hazırlamış ve çil kuşuyla tanışmak için onun yanına gitmiş ve demiş ki: “Pek hoş gelmişsin, safalar getirmişsin; esasen ben çölün şu köşesinde yapayalnızdım, başka kuşların evleri çok uzak. Bu yuvada da bir keklik yaşıyordu ve benim için iyi bir komşuydu, fakat bir süredir kayıp ve ondan bir haber de yok, ümid ederim burada iyi vakit geçirirsin.” Çil kuşu da iltifatlarda bulunmuş ertesi gün iade-i ziyarette bulunmak için karganın yuvasına gitmiş, sonra da birbirleriyle görüşüyorlar ve hal hatırlarını soruyorlarmış.

Bir müddet geçmiş, karga ile çil kuşu yeni yeni birbirleriyle dost oluyorlarmış ki bir gün birdenbire saray kekliği yolculuktan geri dönmüş; tanımadığı bir çil kuşunun yuvasında oturduğunu görünce itiraz etmiş ve demiş ki: “kim sana bu yuvada oturman için izin verdi?”

Saray kekliğini tanımayan ve bu sözlerden rahatsız olan çil kuşu şöyle cevap vermiş: “kimseyi ilgilendirmez, ben kendi yuvamda oturuyorum. Sana benim huzurumu bozman ve bağırıp çağırman için kim izin verdi, yoksa sen çölün savcısı mısın, hakimi misin ki benim işime karışıyorsun?”

Saray kekliği daha fazla sinirlenmiş ve “alçak, yuva benim ve derhal boşaltıp gitmen gerekiyor.” demiş.

Çil kuşu de “yuva benim tasarrufumda birisi senet ve belge ile kendi malikiyetini ispatlamazsa kanun gereği ben oranın sahibiyim.” demiş.

Saray kekliği şöyle demiş: “senin tasarrufun zor ve gasp iledir ve benim yuvanın bana ait olduğuna dair şahidim var.

Çil kuşu “benim bu evde yaşamamdan ve senin elinde yuvayı bana kiraya vermiş olduğuna dair bir izin belgesine sahip olmamandan daha üstün bir şahit mi var; artık çok oluyorsun, şimdi tutarım kanatlarını parça parça ederim” diye yanıt vermiş.

Hasılı kelam onların arasında bir çok konuşma olmuş ve iş, karga ve diğer kuşların uzaktan ve yakından toplanmaları noktasına kadar varmış. Diğerleri kimin haklı olduğunu bilmiyorlarmış; onların eski komşusu olan karga da ne kadar onları barıştırmaya çabaladıysa ve onlara birlikte yaşamaları ve kendisinin yardımıyla yeni bir yuva yapmaları yönünde nasihat etmişse de onun çabası bir sonuç vermemiş. Öteki kuşlar da konuştukları vakit ya keklik ya da çil kuşu onları diğerinin taraftarı olmakla suçluyormuş.

Sonunda kuşların araya girmesiyle ihtilafın giderilmesi için ve sözlerini dinleyip onların aralarında hükmedip hakemlik yapsın diye adil ve tarafsız bir hakimin huzuruna gidilmesine karar verilmiş. Fakat hakem seçiminde tereddütleri varmış. Çil kuşu kekliklerin görüşünü kabul etmemiş ve onlar saray kekliğine taraftarlık ediyorlar demiş, saray kekliği de çil kuşunun hemcinslerini kabul etmemiş. Karganın sözünü de kabul etmemişler ve kapı komşusu olduğu için özel bir görüşü olabilir evi sahiplenebilir diyorlarmış.  

Kuşlardan bir tanesi “kendi davalarını “oruçlu kedi” ye götürseler daha iyi olur; çünkü onun kuşların yuvasına ihtiyacı yoktur” diye teklifte bulunmuş ve demiş ki “oruçlu kedinin evi de buraya çok yakın ve bu kedi geceleri namaz kılan ve her gün oruç tutan abit ve zahit bir şahsiyettir; hiç kimse de ondan bir kötülük görmemiştir. Çünkü bir müddet insanların arasında yaşamış adalet ve hüküm vermenin her türlü yol ve yordamını bilir; o kadar asildir ki hala dünya malından bir evi bile yoktur ve ücret ve ödül de almaz; Allah’tan korktuğu için kimseye eyvallahı yoktur ve doğru konuşur; aranızda hüküm vermesi için hiçbir kimse bu işi yapmaya ondan daha layık değildir”.

Kendileri barış ve uzlaşmadan aciz olan keklik ile çil kuşu da oruçlu kedinin hakemliğini kabul etmişler ve o tarafsız ve adil kadının huzurunda konuşmak ve o her ne hüküm verirse kabul etmek için yola koyulmuşlar.

Onların komşusu olan karga da oruçlu kedinin huzurunda adaletin icrasını izlemek ve eğer gerekirse bildiği her şeyi anlatmak için onların arkasından yola düşmüş.

Öte yandan evde oturmuş yiyecek bulmak için düşünmekle meşgul olan abit kedi keklik ile çil kuşunun ayak sesini duyar duymaz hemen kıbleye dönüp iki ayağı üzerinde durmuş ve namaz kılmaya başlamış; saray kekliği ile çil kuşu geldiklerinde kedi namaz kılıyormuş.

Onlar kedinin ibadet etmesinden memnun olmuşlar ve biraz uzakta kedinin namazının bitmesini beklemişler. Kedi de olabildiğince namazını uzattıkça uzatıyormuş ve birçok dualar okuyormuş; sonra da eline bir tesbih almış yüzünü keklik ile çil kuşuna çevirmiş. Onlar ona selam vermişler ve kendileri arasında hakem olması ve davaları konusunda adaletle hüküm vermesi için ona rica da bulunmuşlar.

Kedi önce şöyle demiş: “siz kendiniz kendi durumunuzun hakikatini benden daha iyi biliyorsunuz; gidin birbirinizle barışın.” Fakat keklik ile çil kuşu epeyce yalvarıp yakardıktan sonra kedi demiş ki “ davanızı anlatın” demiş.

Keklik ve çil kuşunun her birisi yuva macerasını anlatınca kedi söze başlamış ve demiş ki: “gençler! Sizin davanız dünya malı ile ilgili ve dünya malını sevmek daima ihtilaf sebebidir; ben kitaplarda her kim doğruluğu ve dürüstlüğü yol edinirse halkın malında gözü olmazsa Allah ona hayırla karşılık verecektir diye okudum. Şimdi davanın esasına girmeden önce size şu öğüdü vereyim: kardeşlerim, daima Allah’ı hatırınızda tutunuz ve hiç kimseyi incitip eziyet etmemeye gayret ediniz ki Allah katında yüzünüz ak olsun.”  

Bu sırada kedi şöyle bir öksürmüş ve ardından demiş ki: “ah, ben artık yaşlandım ve kalp zayıflığından dolayı hareket edemiyorum; kulağım da ağırlaştı ve sizin sözlerinizi tam olarak anlamadım. Biraz daha yakına gelin ve tam olarak anlamam, evin durumu ve geçmişi ile aşina olmam ve Allah’ın ve peygamberin sözüne, adalet kanununa  uygun olarak sizin aranızda hüküm vermem için sözlerinizi tekrar daha yüksek bir sesle söylemeniz iyi olur.”

Keklik ve çil kuşu bu sözleri duyunca daha da cesaretlenmişler ve iyice yaklaşmışlar. Sonra keklik kediye cevaben demiş ki: “Sayın kedi hazretleri, ümid ederim Allah sizin hastalığınıza şifa verir ve mübarek gölgenizi üzerimizden eksik etmez; gerçek şudur ki sizin buyurduklarınız tamamen doğrudur ve eğer halk doğruluk ve dürüstlüğü kendilerine şiar edinseydi ve kendilerinin ve başkalarının hakkına saygı gösterselerdi artık bütün bu dava, kılükal, şikayet ve sorun ortada olmazdı; biz de hak ve adalete uygun olarak aramızda hükmetmeni arzu ediyoruz.

Çil kuşu da “evet biz hak ve adaletten başka bir şey istemiyoruz” demiş.

Kedi şöyle demiş: “adaletin hükmüne razı olduğunuz için sizi tebrik ederim, benim, mutluluğun daima hakikate taraftar olan kimselere ait olduğundan ve bir şeyi haksız yere kullanan bir kimsenin her ne kadar bir iki gün mutlu olsa dahi hakikatte bedbaht olduğundan kuşkum yoktur.” Sonra yine biraz öksürmüş ve demiş ki: “güzel, şimdi söyleyin bakalım o yuva aslında sizin hanginize aittir? Ayrıca tam olarak duyabilmem için biraz daha yüksek sesle konuşun ve Allah’ın her şeyi bildiğini ve doğru konuşmanız gerektiğini unutmayın.”

Kedinin sözlerinden dolayı onun adaletle hükmedeceği konusunda iyice ümitlenen keklik ile çil kuşu biraz daha ilerlemişler ve kedinin tam da önünde oturmuşlar; tam söze başlayacakları sırada ansızın kedi bir hamleyle onlara doğru atılmış ve keklik ile çil kuşunun her ikisini birden pençesi ve dişlerinin arasına almış ve yeyivermiş… ardından yüzünü ve ağzını elleriyle temizlemiş ve mırıldanarak “evet, iki zayıf varlık birbirlerinin hakkını tanımak istemeyip kendi şikayetlerini zorba bir yabancıya götürdüklerinde ve o tanımadıkları şahsın zahiren hoş görünen sözlerine aldandıklarında adalet benim şu anda karnımı doyurmam şeklinde tezahür eder!” demiş.

İşte bu da oruçlu kedinin masalıydı.

Mehdî ÂZERYEZDÎ (Kelile ve Dimne’den Seçmeler)

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2381 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2381): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2141): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2381