Boşboğaz Maymun

18 mins read
Boşboğaz Maymun

Boşboğaz Maymun

Boşboğaz Maymun

Çok eski zamanlarda bir grup tacir bir ülkeden bir başka ülkeye yolculuk yapıyordu. Bir deve kafilesi çok miktarda ticaret malı taşıyordu. Yüz fersah alanı olan bir çölde ilk gece bir kervansaraya vardılar ve orada konakladılar. Deveciler yükleri develerden indirdiler ve develeri tımar etmeye başladılar. Atları kervansarayın ahırına bağladılar ve ahırlara saman ile arpa bıraktılar. Muhafızlar kafilenin etrafında bekçilik yapıyorlardı; tacirler de kervansarayda sabah erkenden yola koyulmak ve tan yeri ağarmadan önce hareket etmek için istirahat ile meşgul idiler.

Kazara o civarda bir çöl yol kesicisi ve hırsızı pusuya yatmıştı; kafiledekiler uykuya dalar dalmaz, kafileyi soymak için tepenin ardından çıktı. Bu yol kesicisi savaşçı, güçlü kuvvetli, pala bıyıklı ve korkunç görünümlü bir adamdı. Öyle ki bir kimse onu görse görünüşünden korkardı.

Yol kesici gece yarısı yola düştü ve kafilenin etrafında dolaştı; hırsızlık yapılması muhtemel olan her tarafta muhafızları uyanık ve dikkatli bir halde görüyordu. Yalnız olduğu için eğer onu görürlerse canı tehlikeye düşer diye korkuyordu.

Birkaç saat geçince yol kesen adam birazdan sabah olacak, hava aydınlanacak, kafiledekilerin hepsi uyanacaklar ve hırsızlık fırsatı elden gidecek diye düşündü. Hal böyle iken kendi kendine şöyle dedi: “Mademki yolcuların yükleri ve eşyalarından bir şey alınamıyor gidip ahırdan bir at çalsam ve yürümekten kurtulsam daha iyi olur. Eğer birisi atın ayak sesini duyup da gelip beni takip ederlerse sapa yollardan kaçarım.” Durum bu minval üzere iken yol kesici ahıra girdi ama ahır çok karanlıktı. Yol kesici bulduğu ilk atı çalıp bir an önce oradan uzaklaşmaya niyetlendi.

Ezkaza o gece vahşi ve aç bir arslan da ormandan dışarı çıkmış ve yolu o çöle düşmüş idi. Kervansarayın etrafındaki hayvanların kokusuna gelmiş, kafiledekilerin fenerlerinin korkusundan ahıra sığınmıştı. Atlardan bir tanesini parçalamak ve karnını doyurmak istiyordu. Arslan saldırmaya niyetlendiğinde yol kesen hırsız yavaşça ve sessizce, karanlığın içinde arslanın yakınına geldi.

Yol kesici hırsız kılıcını çekmiş ve eğer bir olay olursa ve birisi onu görürse vuruşarak kendisini kurtarmaya hazırdı. Arslan birdenbire karanlıkta  yol kesici adamın kılıcını görünce korktu. Fakat ahırın karanlık olduğunu ve insanların karanlıkta arslanı tanımayacaklarını biliyordu.  Arslan bu adamın atları tımar etmeye geldiğini düşündü ve kendi kendine şöyle dedi: “Sakin olmam ve kendimi zayıf göstermem daha iyi olur, böylece benim at olduğumu düşünür. Eğer saldırırsam kılıç ile öldürülebilirim.”

Yol kesen hırsız aynı şekilde ilerledi ve karanlıkta arslanı attan ayırt edemediği için arslanın yanına vardığında bir tayı yakaladığını düşündü. Kılıcını çekmiş bir halde bir hamleyle arslanın sırtına bindi ve ona haykırdı. Arslan da can korkusundan  ahırdan çıktı ve çölde ilerlemeye başladı.

Arslan yol kesicinin kılıcının korkusundan gidiyordu, bir tayın üzerine bindiğini zanneden yol kesici de  kılıcını sallayarak arslanı koşmaya mecbur ediyordu. Gittiler, gittiler ve sonunda kervansaray ve kafileden birkaç fersah uzaklaştılar.

Bu sırada tan yeri ağardı ve tayı çalmaktan dolayı sevinçli olan yol kesen adam atına baktı fakat ayağının altında at yerine kuvvetli bir arslanın olduğunu gördü. Hırsız çok dehşete kapıldı. Ama arslan ona itaat ettiği için, eğer hemen arslanın sırtından yere inerse arslanın onu parçalayacağından korktu. Hal böyle iken aynı şekilde yine kılıç sallayarak arslanı yürümeye zorluyordu. Bu arada bir kurtuluş yolunun ortaya çıkmasını bekliyordu. Arslan da kılıç korkusundan yoluna devam ediyordu.

Havanın aydınlandığı o esnada yaşlı bir ağacın yanına vardılar. Yol kesen adam kendini arslanın pençesinden kurtarmak için ağacın dalına asıldı ve bir anda arslanın sırtından kendini ağacın üstüne çekti. Her ikisi de rahat bir nefes aldı. Yol kesen adam “Allah’a şükürler olsun ki arslanın korkusundan azade oldum.” Arslan da kendi kendine “Allah’a şükürler olsun ki kılıçtan kurtuldum.” dedi. Hiç oralı olmadan aynı şekilde biraz daha ilerledi sonra başını geri çevirdi. Ağaca ve kılıç çekmiş olan hırsıza baktı. Sonra yeniden hızla yoluna devam etti.

Arslan aynı şekilde çölde koşuyordu. Nihayet üzerinde bir maymunun oturduğu bir başka ağacın yanına vardı. Maymun arslanı korkulu bir halde görünce şaşırdı ve arslana şöyle dedi: “Selamlarımı arz ediyorum, inşallah beladan uzaksınız; arslan hazretlerini üzgün bir halde görmeyi istemem. Başınıza bir şey mi geldi acaba?”

Arslan şöyle dedi: “Teşekkür ederim, bir şey yok, canım da sıkkın değil. Bir kafile gelmişti, kervansarayın ahırında birkaç tane at bağlıydı. Hiçbir zaman bir yerleşim yerine gitmememe rağmen ahırdan bir at avlamak için gittim ama elinde kılıç olan bir adam sırtıma bindi ve ben onun kılıcından çekindim. Hiçbir şey söylemedim ve sonunda hava aydınlandı. O da beni tanıyınca korkusundan bir ağaca asıldı ve kendisini bemim pençemden kurtardı. O arslan korkusundan kurtuldu, ben de kılıç korkusundan kurtuldum; şimdi de oradan geliyorum.”

Maymun şöyle dedi: “Çok ilginç; yeni sözler işitiyorum, Ademoğlu yanılıyor ve arslanın sırtına biniyor. Bu iş hayvanlar için bir rezalettir; yarın bu ademoğlu gider bütün insanlara derki “Ben hayvanların sultanının sırtına bindim ve o benim kılıcımın korkusundan sesini bile çıkaramadı.” Bu çok kötü; insanlar arslana bu şekilde saygısızlık ederlerse artık hiçbir hayvan başı dik yürüyemez ve onurumuz tehlikeye düşer. Ben gidip bu utanmaz ve hayasız ademoğlunun yaptığının cezasını verelim diye düşünüyorum.”

Arslan şöyle cevap verdi: “Ben de böyle düşünüyorum, fakat dedim ki onun elinde kılıç vardı ve akıllı olan bir hayvan kendi canını tehlikeye atmaz. Ademoğlu bizden korktuğuna ve bir ağacın dalına sığındığına göre bu yeterlidir; şimdilik başka bir şey yapmak mümkün değil.”

Maymun şöyle dedi: “Siz bilirsiniz arslan hazretleri. Sizin hala insanları tanımadığınız belli oluyor. Bu insanlar yüzsüz canlılardır. Bir şeye dişlerini geçirdiklerinde artık bir daha onu bırakmazlar. Eğer bir kez yanlışlıkla arslana binerlerse, artık ertesi gün bütün hayvanlara zulmederler ve hepsinin sırtına binerler. Bana göre her taraftan zararın önünü almak faydalıdır. Onlara gücümüzü gösterelim ki böylece dünyanın kaç bucak olduğunu anlasınlar ve eşeğe ya da deveye binerken arslana binme sevdasına kapılmasınlar.”

Arslan şöyle dedi: “Ben bilmiyorum, ben şimdiye kadar bir toplulukta yaşayan bir insan ile karşılaşmadım; siz maymunlar daha iyi bilirsiniz.”

Maymun şöyle dedi: “Evet, korktukları vakit kılıçlarını havada sallamaları bu insanların adetidir. Eğer birisi onlardan korkmaz ise kendileri daha çok korkarlar ve kaçarlar fakat eğer birisi onlardan korkarsa artık kimse onları engelleyemez ve kılıçlarını kullanırlar.”

Arslan “Peki, şimdi ne yapmamızı istiyorsun?” dedi.

Maymun şöyle dedi: “Bir kurt, bir kaplan ve bir tilki birlik olalım, kalabalık gözükmek için birkaç tanesini daha yanımıza alalım, hep birlikte o ağaca saldıralım ve ademoğlunu korkutalım.”

Arslan şöyle dedi: “Pekala, fakat o ağacın üzerinde duruyor, bizim hiç birimiz ağaca çıkamayız; ben çıkamam, kurt da çıkamaz, tilki de zaten kavga ehli değil ve sadece dili çalışır.”

Maymun şöyle dedi: “Siz bir şey yapmayın, benimle beraber gelin. Ben gider onu aşağı indiririm. O zaman sizler onun icabına bakarsınız.”

Arslan şöyle dedi: “Benim bir kurt ve bir kaplan çağırmam iyi olacak. Sana tam yetki veriyorum, artık ne biliyorsan onu yapman iyi olur.” Arslan bir nara attı; kurt, kaplan, panter ve tilki geldiler. Arslan “Kardeşlerim, ben hayvanın kendisinin tehlikeye atılmasını  ve savaş çıkartmasını istemiyorum fakat maymun, hayvanların onurunun ayaklar altında olduğunu söylüyor. Gelin, gidelim; bakalım ne olacak?”

Daha sonra maymun önden öteki hayvanlar arkadan yola koyuldular; sonunda yol kesen hırsızın üzerinde bulunduğu ağacın altına geldiler.

O adam vahşi hayvanları gördüğünde çok korktu ve kendini ağacın gövdesinde bulunan bir yarığın içine gizledi.

Maymun ağacın altına geldi ve şöyle dedi: “Ey boyu uzun, gözü beyaz ve saçları siyah ademoğlu! Aşağı inmeli ve arslandan özür dilemelisin yoksa yukarı gelir senin derini yüzeriz.”

Korkan adam hiçbir cevap vermedi.

Arslan maymuna şöyle dedi: “Peki, yeter; korktuğu anlaşılıyor, bu kadarı kafidir: onun böyle cevap vermemesi zayıf olduğunun delilidir; Onu kendi haline bırakmalıyız.”

Maymun “Hayır, ben bu insana kendi gücümüzü göstermek istiyorum.” dedi. Sonra bir sıçrayışla, ağacın üstüne çıktı. Başını ağacın gövdesi üzerindeki yarığa soktu ve yol kesen adama “Çıkıyor musun yoksa çıkmıyor musun?” dedi.

Canını tehlikede gören adam da kılıcını uzattı ve maymunun boynuna indirdi. Maymun helak olup gitti ve ağaçtan aşağı düştü.

O ana dek bir söz söylemeyen kurt, kaplan ve panter birbirlerine baktılar ve kaplan şöyle dedi: “Ne kadar da ahmak bir maymundu! Biz yırtıcı pençe ve dişlerimiz olduğu halde kimse bizim işimize karışmadığı ve aç olmadığımız müddetçe kimse ile savaşmayız fakat bu kendini bilmez maymun kendi başına iş açtı.”

Arslan şöyle söyledi: “Aslında ben de ona bunu söylemiştim ama o dinlemedi ve yaptığının cezasını buldu. Savaş ve kavgayı daima boşboğaz hayvanlar çıkarırlar, kendi canlarını da o yolda kaybederler. Yoksa ben arslan olduğum ve gücüm herkesten daha fazla olduğu halde sadece ihtiyacım olduğu kadar avlanırım; boşu boşuna savaşa girmem. Elbette heves ve gurur hiçbir zaman bitmez fakat hiçbir akıllı hayvan boş yere öldürmez ve boş yere kendini ölüme teslim etmez.”

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ

Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler (قصّههای خوب برای بچّههای خوب)

Sindbâdnâme’den Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası