/

Pis Roman: Keykavus’un Egemenliği Rüveyda’nın Hizmeti-XIX

10 mins read

Kapıda “Polis!” sesini duyan Rüveyda bir an paniklese de kapıyı açmak için yöneldiğinde telefonuna bir mesaj geldi. Heyecan ve panikle mesaja bakmadan kapıyı açtı. Kapıda iki resmi elbiseli polis memuru vardı. “Hanımefendi, komşularınızdan ihbar aldık. Yüksek sesle kavga, gürültü hatta silah sesi işittiklerine dair.” dedi kapının sağında duran polis. “Ne alaka ya! Ne kavgası, ne sesi! Öyle bir hava mı var şu anda?” dedi Rüveyda. Kapının solunda duran polis “İzin verirseniz içeri girebilir miyiz? Bakıp çıkalım…” dedi. “Olur buyrun.” dedi Rüveyda. Tam o sırada arkalarından sivil giyimli biri daha belirdi ve “Ne yaptınız arkadaşlar? Bir olay tespit ettiniz mi?” diye sordu. Polisler “Amirim daha yeni içeri giriyorduk, siz geldiniz.” dediler. “İyi o zaman… Hadi bir bakıp çıkalım.” dedi. Rüveyda “Ne oluyor, söyler misiniz? Bir ihbar üzerine iki resmi, bir sivil polis mi görevlendirildi?” demeyi ihmal etmedi. Resmi giysili polisler, sağa sola, mutfağa bakınıp “Kusura bakmayın, yanlış ihbar sanırız.” dediler. Sivil polisse gözlerini Rüveyda’dan çevirmiyor, dik dik ona bakıyordu. 

-Afedersiniz, neden öyle bakıyorsunuz?

-Sizi bir yerden tanıyor gibiyim. Hüseyin’i tanıyor musunuz?

Rüveyda’nın titreyen dudakları arasından sessizce bir “evet” çıktı. 

-Hım… Tamam, şimdi hatırladım sizi, Hüseyin’in arkadaşı Rüveyda’sınız değil mi?

Rüveyda “Evet” dedi. Dudaklarındaki titreme bütün vücuduna yayılmıştı. Hiç iyi şeyler hissetmiyordu. Sivil memur, 

-O zaman bir çay ikram edersiniz artık bize. 

Rüveyda korku ve panikle ne diyeceğini bilemeden  “Tabii tabii buyrun.” dedi. Küçük salonda kurulu olan kanepeye polis memurları, odanın köşesinde bulunan sandalyeye de sivil memur oturdu. Rüveyda mutfağa doğru yöneldi. Elinde tuttuğu telefona baktı ve gelen mesajı gördü. “Gelen sivil Polis Keykavus. Dikkat et!” yazıyordu. Mesaj Sümeyye’den gelmişti. Rüveyda mesaja karşılık olarak “Bana yardım et abla, ne olur!” diye yazdı. Fakat mesajın gidip gitmediği belli değildi. Çünkü ne numara ne de başka bir şey vardı. Çay suyunu koymak için ocağı yaktı, suyu koydu içeri geçti.

-Rüveyda Hanım, ne zamandır Hüseyin’i tanıyorsunuz?

-Bilmem, sanırım iki yıl oldu.

-Nereden tanıştınız?

-Okuldan arkadaşız. Siz nereden tanıyorsunuz Hüseyin’i?

-Hüseyin benim uzaktan akrabam. Babasıyla yakın dostuz. Birlikte çok işler yaptık babasıyla.

-Hım… Demek babasını tanıyorsunuz? Bu işler böyle mi oluyor. Yani babadan oğula mı geçiyor?

-Ha ha… Hangi işler?

Rüveyda birden cümlelerini toparlamaya çalışarak “Ya işler derken, aile ilişkileri demek istedim.” gibi saçma sapan bir cümle kurmuştu. Fakat Keykavus gözlerini kısarak ona bakarken içinden “Boku yedik!” demeyi de ihmal etmedi. Ortam sessizleşmişti…

-Madem konuya direk girdiniz Rüveyda Hanım! Ben buraya nezaketle, amirlerimin izniyle sizi bilgilendirmeye ve ülkenize, vatanınıza sahip çıkmaya çağırmak için geldim. Hüseyin, devletinin hizmetinde sağduyulu bir vatandaş olarak okuldaki yasal olmayan siyasal örgütler hakkında bize bilgiler getiriyor. Bunu sizin anlayacağınızı düşünüyorum, dediğinde dik dik Rüveyda’ya bakıyordu.

-Ha ha ha! Yani arkadaşlarını ispiyonluyor diyorsunuz!

-Kızım, nazik ol! Bak biz buraya seninle güzelce konuşmaya geldik, ukalalık yapma. Biz sana ne diyorsak o!

Rüveyda bu sert cümleler karşısında içinde bir şeylerin aşağı doğru aktığını hissetti; korku ve panikle “Ben bir çaya bakayım abi.” dedi. Ne yapacağını bilemiyordu. Tam bu sırada kapı çaldı. Sanki kurtuluş çanı gibi gelmişti kapının zili. O heyecanla kapıyı açtığında kapıda duran Abdulgaffar’dı. 

-Hüseyin!

-Girebilir miyim?

-Evet, gir…

Tanıdık bir yüz görmek o anda kendisine iyi geldi. Hüseyin odadan içeri girdi ve Keykavus’la selamlaştı. Kenarda duran sandalyelerden birini aldı, oturdu. Keykavus “Biz de Rüveyda’yla konuşuyorduk Abdulgaffar” dedi. 

-Ne yaptınız abi, tatlıya bağladınız mı peki?

 -Valla işte, Rüveyda’nın cevabını bekliyorum. Ne diyecek, nasıl olacak; ona göre hareket edeceğiz. 

Rüveyda o sırada mutfakta demlenen çayları getirdi. “Benden ne istiyorsunuz?” dedi. Keykavus “Senden sadece devletine sahip çıkmanı bekliyoruz. Hüseyin’in yanında durmanı ve onu arkadaşlarına ihbar etmemeni istiyoruz, o kadar!” dedi.

-Bunu yapmazsam?

-Sorunu çözmek zorunda kalırız!

-Nasıl?

-Devlet her sorunu çözer Rüveyda! Sen gencecik bir kadınsın. Devletine karşı çıkmamak gerektiğini ve devletle baş edilemeyeceğini bilirsin, bilmelisin… Üniversite okuyorsun, akıllı kızsın!

Hüseyin araya girip “Tamam abi, Rüveyda kimseye bir şey söylemez. Ben ona güveniyorum.” dedi. “Ben de güveniyorum ama cevabını almam lazım!” dedi Keykavus. Rüveyda içine düştüğü bu durumdan nasıl çıkacağını bilmeyen bir halde “Tamam.” dedi. Keykavus “Aferin! Devletinden korkma. Sana bir şey yapmayacağız. Sadece bu konuda kimseye bir şey söyleme. Söylersen biz öğreniriz, biliyorsun! Ayrıca yazar zaten bize hemen bilgi verir. Bu onun romanı unutma!” dedi.

Rüveyda tekrardan “Anladım, tamam… Devletimin ve Hüseyin’in yanında duracağım.” dedi. Keykavus “Tamam, o zaman. Artık çaylarımıza içelim.” dedi. Bu arada Abdulgaffar’a dönerek “Sen nereden çıktın lan! Nereden haberin oldu bizden?” dedi pis bir sırıtmayla. Abdulgaffar “Abi, haberim yoktu. Rastlantı… Seni içeride görünce de neden geldiğini anladım zaten.” dedi. “İyi, tamam Rüveyda senden zeki, söyleyeyim. Umarım arkadaşlığınız bir ömür boyu devam eder. Bu arada Rüveyda, ne ihtiyacın olursa bana haber ver, çözeriz. Her ne olursa tamam mı? Bak, her ne olursa diyorum. Biz sana sahip çıkarız. Artık devlet arkanda kızım! Hadi biz çaylarımızı da içtik, kalkalım.” dedi Keykavus.

Keykavus ve arkadaşları evden ayrıldı. Abdulgaffar’la Rüveyda yalnız kaldıklarında Rüveyda “Bana bunu, nasıl yaparsın!” diyerek ağlamaya başladı. Hüseyin “Gerçekten özür dilerim ama inan başka çarem yoktu. Seni de beni de harcardı bunlar. Bak, ben buraya senin için geldim. Sümeyye bana mesaj attı. Rüveyda’ya yardımcı ol, diye.” dedi. “Sümeyye mi?” dedi Rüveyda. “Evet bana mesaj atıp, durumdan haberdar etti. Ben de koşa koşa geldim.” dedi Abdulgaffar. “Ah be Sümeyye Abla! haber verdiğin adama bak…”

Bu arada Sümeyye romanda kararttığım yerler olduğunu fark etti. Rüveyda’ya haber vermek için bir Youtube videosu hazırlıyor. Elimi çabuk tutmalıyım. Bu kadına engel olmalıyım. Rahnuma’dan halen bir haber gelmedi. En azından Rüveyda şimdilik sindi..

“Rüveyda, Rahnuma kim?” diye mesaj attı Sümeyye…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386