/

Pis Roman: Hırsız Rüveyda ve İktidar Kavgasının Kurbanları-XIV

11 mins read

-Hayrullah’dan haber alıyor musun Hüseyin? Bu aralar görüşemiyoruz. Okula da gelmiyor bir haftadır. O çocuk gıcık ediyor beni ama meraklandım doğrusu.

Rüveyda’nın bu beklenmedik sorusuna nasıl cevap vereceğini bilemedi Hüseyin. Evet, Hayrullah bir haftadır ortada yoktu çünkü hükümetin üniversitelerle ilgili hazırladığı yasa tasarısını protesto etmek için ODTÜ’de gösteriye katılmıştı. Ve polisten kaçmayı beceremediği için yakalanıp gözaltına alınmıştı. İki gün sonra bırakılmıştı. Fiziksel olarak kötü muameleye maruz kalmamış olsa da psikolojik olarak yıpranmış ve evden çıkmak istemiyordu. Hatta agorafobik davranışlar göstermeye başlamıştı. Hüseyin kimseye söylemiyordu. Zira Hayrullah, kimseye söylememesini rica etmişti. Gerçi Hayrullah’ın okulda çok fazla arkadaşı yoktu. O çoğunlukla okul dışında aynı siyasal düşünceleri paylaştığı arkadaşlarıyla takılıyordu. Kendisini ne seküler bir sosyalist ne de bir muhafazakar milliyetçiydi olarak tanımlıyordu. “Sosyalist dindarım.” diyordu.

-Rüveyda kimseye söylemezsen anlatabilirim sana. Ama söz ver, yemin et.

-Hüseyin çocuk gibi davranma! Kime ne söyleyeceğim. Zaten Hayrullah’dan pek hoşlanmam. Senin arkadaşın diye muhatap oluyorum onunla.

-Hayrullah, geçen hafta üniversitelerin yeniden düzenlenmesi ve rektör atamalarıyla ilgili gösteriler vardı ya oraya katılmış. Aptal, ön tarafta kalabalığın arasında sıkışmış; poliste bunu yakalamış tabi. Göz altına almışlar…

-Nasıl yani, tutuklanmış mı?

-Evet ama bıraktılar iki gün sonra. Evden dışarı çıkmıyor. Çok fazla konuşmuyor da…

-İşkence mi görmüş lan yoksa?

-Fiziki değil ama sanırım bayağı bir sözlü tacize maruz kalmış.

-O da çok hassas bir çocuk. Bir de bu sözlü taciz, işkence modası çıktı. Eskiden karakola girdiler mi bir kat dayak yemeden çıkamazlarmış. Babam 96’da gözaltına alınmış. “Eşek sudan gelinceye kadar dövdüler. Anırta anırta ağlattılar valla!” diye anlatıyordu. Şimdikiler de “Sözlü işkenceye uğradık.” deyip duruyorlar.  Bizim nesil de tam yavşak ha!

-Ya sen ne zaman bu kadar küfürbaz oldun? Bu aralar bakıyorum bayağı bir küfür eder oldun.

-Bilmem, nereden bileyim… Yazar konuşturuyor bizi Hüseyin. O yazmasa ben nasıl konuşabilirim? Konuşan, konuşturan o. Bütün kudret onda. Manyak mısın sen? Farkedemiyor musun!

-Evet haklısın ama senin de bir iraden var sonuçta. Kimi zaman kafa tutmayı biliyorsun yazara. Bence bu küfretme işinde gevşeksin. Hatta işine geliyor sanırım böyle küfürlü konuşmak.

-Bu aralar sanırım benim de psikolojim bozuk Hüseyin.

-Ne oldu hayırdır?

-Manyağın biri evde otururken kapı altından mektup bıraktı. Üç aydır seni takip ediyorum, sana aşığım gibilerden bir şeyler yazmıştı. Moralim bozuldu, kim bu manyak diye.

-Bana neden söylemedin sen?

-Söylüyorum ya!

-Yeni söylüyorsun ama.

-Önemli bir şey gibi gelmedi. Sadece işte biraz streslendim.

-Kızım dikkatli ol. Memleket manyak kaynıyor. İstersen bir-iki gün sende kalayım?

-Ha ha ha, fırsatçı pislik!

-Ya sana da iyilik yaramıyor.

-Ne demezsin! Sonra işler korumalıktan yatmalığa dönüşsün değil mi?

-Manyaksın kızım sen! Basbayağı bana yürüyorsun şimdi. Sonra da sorumlusu ben olacağım.

-Sen şu Hayrullah’ın problemini çöz. Beni şimdilik önemseme. Çocuk agorafobi olmuş olmasın?

-Nereden aklına geldi bu?

-Bilmem belki bana yazar söyletmiştir. Onun tuhaf işleri işte…

-Ya inan ben de şüpheleniyorum. Bakkala bile gitmiyor. Eve gidiyorum aç aç beni bekliyor.

-O çocuğun zaten iyi bir tedavi görmesi lazım. Bir insanın kendisini ilgilendiren ve ilgilendirmeyen sorunları ayırt etmesi gerekir. Eğer bunları ayırt edemiyorsa ortada bir sorun vardır. Ülke sorunlarıyla ilgilenmek elbette gerekli ama o sorunlarla ilgilenmiyor, sorunları kendisiyle özdeşleştiriyor. Bir burjuva çocuğu gibi ülkenin siyasal ve sosyal sorunlarının çözümüne kafayı takmış. Oğlum sen alt gelir grubunun çocuğusun. Ne işin var bunlarla. Önce sınıf atlamaya çalış. Okulunu adam gibi bitir. Sonra sorunları ele al.

-Vay be! Ne konuştun kız sen. Nerden öğrendin bu cümleleri?

-Ooolum biz de okuyoruz tabi. Tiyatro yapmak, senaryo yazmak için az mı okur insan? Hayret bi’şeysin . Tiyatro demek aydınlanma çağının sanatlarından biri demek. Aydınlanma çağı ne demek? Siyaseti, iktidar mücadelesini; alt sınıfların problemi haline getirmek demek. İktidar elitlerinin kendi aralarındaki kavga ve çekişmeye halkı eklemeleri ve kendi taraflarına çekerek güçlenmeye çalışmaları demek. Kim, ne kadar çok halkı arkasına alırsa o kadar güçlenir. Demokrasi dediğimiz şey de bu demek değil mi? Üretim ve tüketimin tek kaynağı halk. Halk olmadan sermayeyi nasıl işletecek ve büyüteceksin. O zaman onların sayısal gücünü konsolide edip taraftarlar oluşturmalısın. Demokrasinin özeti bu. 

Hayrullah, sınıf atlamadan muktedirlerin konsolide ettiği yığınların içinde kalarak siyaset yaptığını sanıyor. Bir işçi çocuğu; avukat, doktor, mühendis olmadan siyasetin merkezinde, en basitiyle bir partinin il başkanı ya da milletvekili olabilir mi? Bak bakalım mecliste en çok kimler var? Hayrullah laf dinlemeyen ve bütün bu davranışlarının arkasında var olan psikolojik sorunlarını görmeyen biri. Psikolojik problemlerini, siyasallaşarak göremez hale geliyor. Muktedirler, kendi çocuklarının çekişme sırasında yıpranmasını engellemek için ülkenin çocuklarını böyle harcıyorlar. Milli görüşçü bir babanın, islamcı, tarikatçı veya milliyetçi yahut ulusalcı-kemalist bir ailenin evladı mı ki ona birileri sahip çıksın? Veriyorlar gazı bunlara. Sonra senin gibi bu çevrelerin çocukları okuyup avukat, doktor, mühendis olacak ve bu kavganın yılmaz neferleri olarak; hazır yetişmiş insanlar imkanlara konacaklar…

-Kız sen neymişsin neler biliyorsun böyle?

-İstersen gece bana gel sana daha neler bildiğimi göstereyim.

-Ha ha ha…

Rüveyda geçen yaz hazırladığım ama yayınlamadığım “Türkiye’de siyasetin ve İktidar Çatışmasının Kurbanları” başlıklı yazımı haberim olmadan bilgisayardan çalmış ve şu anda onları Abdulgaffar’a hava atmak için anlatıyor. Bu kız gerçekten tam bir yüzsüz oldu. Yıllarımı, hatta hayatımı verdiğim entelektüel derinliğimi sanki kendisinin malıymış, kendisinin bilgi ve becerisiymiş gibi anlatıyor. Karakterler böyle hırsız, böyle nankörse bir yazar ne yapabilir ki?

“Rüveyda! harika gidiyorsun. Ablan Sümeyye” diye bir mesaj geldi Rüveyda’nın telefonuna.

Bu harika oldu şimdi yakaladım bu kadını. Hemen yerini tespit edelim bakalım. Nerede saklanıyor bu Sümeyye?

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.