/

Pis Roman: Freud’un Psikanalitik Kuramı Rüveyda’nın İsyanı-4

8 mins read

-Kant, insanın bilme yetisinin sınırlarını çizmenin gerekliliğini; metafiziksel düşüncenin yeniden oluşturulması gerektiğine dair fikirlerini tartışırken ortaya koymuştur. Oysa ne fizik  ne de metafizik, bizi artık bir yere götürmeyecek kadar görev süresini tamamladı. Biliyor musun, bilimsel düşünce görevini Freud’un psikanalitik kuramıyla zaten tam olarak yerine getirdi. Her ne kadar insanlar, Freud’u ve onun psikanalitik kuramını bir tedavi yöntemi zannetseler de uygarlığın temelini oluşturan dil, sanat, din ve bilim gibi alanlarla ilgili. Bu nedenle psikanaliz aslında bir kültür incelemesi ve bu kültür incelemesinin ortaya çıkardığı en parlak fikirlerden biri Maslow’un ihtiyaçlar piramidi.

Piyasa ekonomisinin insanın ihtiyacı, tüketimi ve çıkarları üzerine kurduğu bu yeni ve modern ekosistem; bilimi ve elbette fiziği biz küçük insanları gerçeğe ulaştıran bir hakikat olarak takdim ederken, diğer taraftan insan psikolojisi ve dinle metafiziksel alanı bir başka hakikat olarak pazarlıyor. Artık devletlerin, devlet adamlarının ve toplumların kendilerini adayabildikleri ne ideolojileri var ne de inançları…  Adalet dediğimiz şey sadece “ihtiyaçlar piramidi”nin siyasal düzenini ve ekonomik şartlarını oluşturmak. Bir de hukukun bunu, denetleme ve düzenleme yetkisi… İnsan artık tanrının yeryüzünde yaşayan bir halifesi değil, hayatını ihtiyaçları ile şekillendiren ve ona göre yaşayan, ona göre yolunu arayan ve kendini, kendisi için gerçekleştirmek isteyen bir canlı. Adalet, hak, hukuk savaşları artık hep bunun üzerine kurulu.

-Çok siyasalsın, çok ideolojik bakıyorsun hayata Hayrullah. Hayat dediğimiz şey sadece bundan ibaret değil. Müzik, resim, tiyatro, sinema var… Ne bileyim edebiyat var, sanat var… Neden hep böyle tartışmalara girerek kendini yoruyorsun. Sevdiğin ilgilendiğin bir şey yok mu? dedi Abdulgaffar.

-Ne gibi?

-Bilmem ki…  Sanat olur, spor olur veya bilimsel bir çalışma alanı olur. Senin sevdiğin bir şeyler. Hem siyasetle bu kadar ilgiliysen neden bir partiye girmiyorsun? Siyaset, siyasal bir partide yapıldığında anlamlı. Ancak o zaman seni bir yerlere ulaştırır.

-Yarım saattir ne anlatıyorum. Sanırım sen beni anlamıyorsun. Ben zaten dünyada kurulu olan bu siyasal düzene karşıyım!

-Hayrullah, ben siyasal bir ortamda büyüdüm. Bu ortamın insanı ne kadar yıprattığını, çok iyi bilirim. Her ne kadar peder, siyasi ortamdan uzak durmaya çalışsa da 28 Şubat sürecinde ve onun devamında ister istemez siyasallaşmış. Özellikle amcam, çok iyi bir Milli Selamet Partili’dir. Hep devleti ve siyasal ortamı eleştirip durmuştur. Devletin dindarları, muhafazakârları nasıl mağdur ettiğini, bizim kendi dini ve milli değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğini… Devletin zulüm düzeni olduğu ve bir gün adil düzenin kurulacağı, bunun için çalışmamız gerektiği gibi, bitmeyen cümlelerle bizi hep dini ve ideolojik olarak belli bir dünya görüşüne hapsetti. Boşuna Denizli’den kaçıp buraya gelmedim. Ben onların bu ideolojik dünyasında var olmak istemiyorum. Şimdi seni dinleyince bütün bunlar aklıma geldi. Böyle devam edersen bu düşünceler seni yer bitirir Hayrullah… Biz neden sanatla ya da bir sporla ilgilenmiyoruz, bunlardan konuşmuyoruz. Neden halen bizim kuşağımız, siyasal tartışmaların mâhkumu? Bunları da bir düşün! Akşam Rüveyda’yla Kızılay’daki Çiçek Pastanesi’ne gideceğiz. Sen de gel istersen…

-Ne boş bir adamsın Abdulgaffar! Ne buluyorsun oğlum o kızda! Her tarafına kremler süren, vıcık vıcık bir kız. Tokalaştığımızda elime yarım kilo krem bulaşıyor. Yüzündeki kremlerden öpülmez lan o!

-Yapma oğlum be! Çok hoş kız. Hem öyle senin gibi sap sap entelektüel kasmalar yapmıyor bana. Tiyatrodan, senaryodan bahsediyor. Bir gün tiyatrocu olmanın hayalini kuruyor. Senaryo  bile yazmaya çalışıyor.

Bu satırları okuyan Rüveyda’nın gözleri parladı. Her ne kadar Hayrullah’ın cümleleri onu sinir etmiş olsa da…

-Sevgili yazar, tam bir öküz bu Hayrullah. Bence onu bu romana almasan iyi olur. Konuştukları bir üniversite öğrencisine göre çok büyük cümleler. Hem de bizim kuşak bunları konuşuyor mu ki? diye beni uyarıyor altta alttan.

-Tamam kız, bakarız, desem de.

-Tam bir öküz bu Hayrullah! diyerek söylenmeye devam ediyordu Rüveyda.

-Haklısın tam bir öküz ve senin gibi kızların hakkından gelecek biri. Ha bire yazdığım romanı sabote edip duruyorsun. Haa, bu arada Sümeyye’nin yaptıklarını unutmadım. Ya senin bilgisayarıma bıraktığın mektuba ne demeli?

-Bizi rahat bırakın sayın yazar. Siz romanınızı bitirmeyi başarın da görelim. Benimle, onunla, bununla kavga etmekten bitiremeyeceksiniz bu romanı!

-Kız bak, seni öldürürüm ha! Ya da Hayrullah’a veririm. Canımı sıkma!

-Hah, yine başladı eril eril konuşmaya. Beni verecekmiş(!) Ne vermesi(?) Ben mal mıyım ki vereceksin. Nah verirsin, seni pislik! Öldür lan beni öldürmezsen şerefsizsin!

-Şerrine lanet…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.