Müslümanlar; Savaş ve Barış

11 mins read
Müslümanlar; Savaş ve Barış

Bugünlerde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi ve Çeçenlerin Kadirov Başkanlığında savaşa “Allahüekber” nidalarıyla katılması gündemde.

Müslümanlar,  “cana can, göze göz” kısas anlayışı nedeniyle mücadeleci, savaşçı bir ümmet haline mi geliyorlar?

Bu nedenle savaş, barıştan daha “kutsal” mı geliyor Müslümanlara? İslam coğrafyasının sürekli savaş alanı olması bu nedenle mi? Bu algı nedeniyle mi batılılar, Müslüman ülkelerde ölümleri doğal bulurken, Ukraynalılara yönelik duyarlı davranıyorlar?

Rusya’daki Müslümanları anlamak için Diyanet Vakfı’nın yeniden yayınladığı Zeki Velidi Togan’ın hatıralarını okuyorum şimdilerde. Zeki Velidi Togan’ı Türkiye tarihçi ve Türkolog bilir. Onun Başkurt devrimi ve bağımsızlık hareketi önderi olduğu da bir gerçek.

Müslümanlar; Savaş ve Barış 1Hatıralarında Rusya’daki Ekim Devrimini ve Türkistan’daki isyanları bütün aktörleri ile bu süreçte gelişen olayları günü gününe anlatıyor. Türkiye’nin Milli Mücadele’den Orta Asya ve Rusya’ya yansıyan imajı ile Türk Dünyasındaki hareketli gelişmelere tanıklık yapıyor.

Bugüne yansıyan gelişmeleri anlamak için de okunması gerekir hatıraları.

1890’da doğmuş ve 1917 Ekim Devriminde 27 yaşında. Ancak Troçki, Stalin, Lenin ihtilalin bütün liderleri ile ilişkileri var. Enver Paşa’nın ihtilaline destek veriyor. Makus talih yaver gitmeyince, Ekim Devriminin doğurduğu sinerji ve ideolojik yükseliş nedeniyle Sovyetler Türklerin bütün isyanlarını bastırıyor ve imparatorlukların sona erdiği bir zamanda Sovyet İmparatorluğu kuruluyor. Yeni bir ideolojik atılışla. Sözlü kültürün ardından her anı yazılı bir tarihe geçiliyor aslında. Togan’ın hatıraları bunun bir örneği.

Z.V. Togan nakşi bir babanın oğlu. Annesi kültürlü ve dindar bir kadın. Dayısı da bir medrese hocası, liberal görüşler taşıyan bir aydın. Öyle ki çizmeyi önce sol ayağına giymesi bile sorun ediliyor. Tarikatlı ve geleneksel Müslümanlar Ruslarla mücadeleyi göze almıyor ve sosyalist aydınlara mesafeli duruyorlar. Rusyadaki fikri tartışmalar Müslümanlara da yansıyor ve Musa Carullah’tan, Sultan Galiyev’e Z.Velidi Togan’a farklı görüşler çıkıyor ortaya.

Sultan Galiyev Ruslarla birlikte bolşevik yükselişte Müslümanlar da yer almalı diyor. Ulusal komünizmin fikir babası olarak Sosyalist Türkistan Devletini kurmak istiyor. Türkiye’de Hikmet Kıvılcımlı gibi. Zeki Velidi ve arkadaşları milliyetçi/yenilikçi bir Türkistan’dan yana. Bu arada özellikle Buhara mollaları Müslümanlığı geleneksel bütün formları ile yaşayalım, ihtilal ve mücadeleden uzak duralım fikrinde. Başkurdistan’dan gelen savaşçıları öldürmekten geri durmuyorlar bu yüzden.

Enver Paşa, Talat Paşa’nın Berlin’de öldürülmesinden dolayı bir Ermeni kurşunu ile Almanya’da ölmektense Pantürkist ve panislamist bir kalkışma ile şehit olmayı göze alıyor. Enver Paşa vesilesiyle Türkiye’nin Türkistan’daki algısı yüksek bir saygı ve hüsnükabul görüyor. Paşayla birlikte intihar sayılacak mücadeleye başlıyorlar, Basmacılar. Zaten Özbeklerin Sovyet yönetimine karşı Orta Asya’da 1917’de başlattığı ve aralıklı olarak 1934’e değin uzayan ayaklanma hareketi sürmektedir. Enver Paşa’nın bu hareketin başına geçmesi, Osmanlı’nın doğuya taşınması niyetini de içeriyor.

Türkiye’de Mustafa Kemal’le başlayan mücadelede Enver Paşa’ya bir rol kalmamıştır. Ülkeye girmesine de izin verilmiyor. Bu durumda “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” anlayışının tezahürü aslında bir yönüyle Basmacı hareketine Enver Paşa’nın katılımı.

Cemal Paşa Bolşevik Rusların desteği ve ortaasya Türkleri ile Hindistan’da İngilizlere karşı bir cephe açmak istiyor ama herkes ütopik buluyor bu hayali. Bütün Türk Dünyası canlı bir fikri yükseliş ve bağımsızlık peşinde. Bu hareketlilikte sadece Türkiye Cumhuriyeti başarıya ulaşıyor.

Zeki Velidi devrimde başarılı olamayınca sonunda Türkiye Vatandaşı oluyor. Sadri Maksudi Arsal, Yusuf Akçura ve Samet Ağaoğlu gibi. O zaman Türkiye’nin önemi bir kere daha çıkıyor ortaya. Ülke toprakları ile sınırlı olmayan katalizör bir etkisi var Türkiye’nin. Her isyan ve atılıma başlayan hareket, ilk desteği Türkiye’den beklerken, son sığınak da Türkiye oluyor onlara. Özellikle Ortaasya ve Rus hâkimiyeti altındaki bölgeler için.

Bu gerçeği anlayınca bolşeviklerin Türkiye’yi tanımak ve “cihanda sulh, yurtta sulh” anlayışına destek veren yaklaşımlarını anlamak mümkün oluyor böylece. Bugünkü Rusya’nın Türkiye’ye verdiği önemin de aktörlerden çok, geçmişten gelen bu gücün farkında olduklarını gösteriyor.

Ruslar, Moskova Knezliğinde yerel bir güç iken, Emir Timur’un Altınordu Devletini yıkması ile büyük bir güce, sonunda dünyanın en geniş topraklarına sahip bir devlete dönüşüyor Rusya. Artık Osmanlı için ciddi bir rakip ve Türki bütün halkları egemenliği altına alıyor.

Üstelik bu halkları, Rusya yanında savaşmaya mecbur bırakarak.

Velikorus denen Rus emperyalistleri, Türkleri aşağı gördüğü gibi sürekli baskı altında bırakıyor. Zeki Velidi hatıralarında okuduğumuz haliyle Rus Çarı, Başkurtları, Ukrayna’ya karşı Harkov’da savaşa katılmaya zorluyor. 100 sene önce Rus Çarı Ukrayna’nın bağımsızlık çabalarını savaşla durduruyor. Milletlerin tarihi değişmiyor, kaderi de. Sadece aktörler değişiyor.

Bolşevik devrimin liderleri de Lehlilere ve Finlandiya’ya karşı Türk askerlerini savaşa çağırıyor. Disiplinsiz ve dağınık Rus askerleri yanında Türkler savaşlardan galip çıkmanın garantisi görülüyor her zaman. İster Rus çarı, ister Bolşevik liderler, Lenin, Stalin olsun, isterse Putin tarafından. İkinci Dünya savaşında da Türki devletlerin çocukları ölmüştü daha çok. Taşkent parkları, II. Cihan harbinde ölen yüzbinlerce Özbek asker isimlerinin levhaları ile dolu.

Emperyalist anlayış, hâkim milletin askerleri yerine, egemen olduğu halkların çocuklarını savaşa sürmeyi tercih ediyor. Bugün Ukrayna işgalinde Rus askerlerinden çok Çeçenlerin ve diğer Müslümanların askeri yeteneklerine güvendiği gibi.

Cihadı dini anlayışla içselleştirenlerin Ukrayna savaşında tekbirlerle cepheye gitmesi bizi şaşkınlığa düşürmeli mi?

Müslümanlıkta Savaşa karşı bir anlayış doğacak mı? Yahudilikte bile askerliğe ve savaşa karşı çıkan akımlar varken, İslam’da bu anlayışta bir mezhep ya da görüş var mı acaba?

(Belki devamı gelir)

 

Mustafa Everdi

Yazar, düşünür ve Noter'dir. Siyasetle ilgilenir, yayın dünyasıyla içli dışlı biri olarak bilinir...


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386