//

Pis Roman: Gerçekler ve Ölümün Sıcak Yüzü-8

11 mins read

Gecenin ilk saatleri… Muiniddin 00:50’de evin kapısını çaldı. Endişeli gözlerle eşi Nuran kapıyı açtı. Fakat iş yorgunluğu ve Pis Roman’ın yazarını görmüş olmanın heyecanıyla Nuran’ın endişeli halini farketmeden içeriye girdi. Çocuklar uyuyordu. Nuran’ın hazırladığı gece sofrası masada hazır onu bekliyordu. Yeni demlenmiş çay, peynir, zeytin, yumurta… Gece yediklerinden dolayı büyüyen göbeğinden memnun olmasa da otobüste geçirdiği mesai boyunca yemek yiyemiyor, çok acıkıyordu. Nuran çayı doldururken; 

-Muiniddin sana bugün bir mektup geldi, dedi titrek bir sesle. 

-Hayırdır, ne mektubu? Bu devirde mektup gönderen mi varmış? deyip pek de oralı olmadı. Öğleden sonra yazarla karşılaşmanın heyecanıyla Nuran’a; 

-Bugün ne oldu biliyor musun? Bizim yazarı otobüste gördüm. Muhabbet ettik, Ankara’ya gidecekmiş, romandaki psikopatın karakterini oluşturmak için. Adam çok çalışıyor, bayağı masraf yapıyor iyi bir roman çıkarmak için. İnşallah iyi olur, çok satar da biz de meşhur oluruz. Kaç insan benden etkilenir. Kaç anne-baba çocuklarına benim adımı koyar. Geçmişimize bir baksan ne insanlar çocuklarına roman kahramanlarının adını vermiş Nuran.  Mesela Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır, çocuğuna babasının yazdığı bir romanının ismini verdi: Cezmi. Namık, Enver, İsmet, Rahşan, Mahir, Devrim, Adnan… Bu isimlerin çoğu kimi roman kahramanlarının isimleri ve belli dönemlerde çok yaygın olarak kullanıldı.

-Senin ismini kim ne yapsın Muiniddin! Senin adını kim koyar çocuğuna! Senin yazar bir defa tuhaf isimler koyuyor kahramanlarına. Günümüzde senin adını taşıyan bir hamal bile yok…

-Haklısın bizim yazarın o yönü ilginç. Ben olsam adımı Orhan, Kenan, Mesut, Rıza koyardım. İsmimi pek sevmiyorum ama yapacak bir şey de yok. Adam koymuş bir defa.

-Niye ki? Bak Abdulgaffar’a gerçek ismiyle değil, Hüseyin diye sesleniyor Rüveyda. Adam ismini beğenmemiş herkese Hüseyin diye tanıtıyor kendisini.

-Sen nereden biliyorsun bunu ya?

-Nereden mi biliyorum? Adam, Fikrikadim adlı bir internet sitesinde bölüm bölüm yayınlıyor bu romanı. Ben oradan okuyorum. Romanın kahramanı olmadığım için romanı okuyabiliyorum milyonlar gibi!  Sen de gerçekten çok cahilsin Muiniddin!

-Bizim yazar çok iyi kalpli biri baksana. Daha romanı bitirmeden ortalıkta bölüm bölüm yayınlıyor. Projemi çalarlar diye de korkmuyor. Bu kadar saf ve iyi niyetli biri.

-Evet ne demezsin! Bugün sana mektup geldi, dedim. Hiç oralı olmadın. Mektubu okumayı bile aklından geçirmedin. Oku o mektubu, lütfen oku!

Karısının titrek sesi ve endişeli bakışlarını fark eden Muiniddin;

-Eee getir okuyayım o zaman. Bu korku ve tereddütün anlamı ne Nuran? 

-Oku oku, göreceksin sebebini!

 Nuran masadan kalktı, televizyon sehpasının üzerindeki mektubu getirdi. Üzerinde sadece adresin yazılı olduğu sarı zarfı uzattı.

“Sevgili Muiniddin, her şeyden önce sana ve ailene mutluluklar dilerim. Ben o mutluluğu tamamlayamadan edebiyat dünyasından ayrılmak zorunda kaldım. Umarım sen bu mutluluğu sonuna kadar yaşarsın. Edebiyat, bizi yaratan sonsuz evren. Hepimiz bu evreninin birer yıldızıyız. Gökyüzüne tutunan yıldızlar gibi biz de yazılı sayfaların aralarına tutunmuşuz. Solmadığımız, soldurulmadığımız sürece orada dururuz. Kimi dönemler bizi susturmak, soldurmak için ideolojik, ekonomik, teolojik baskılar yapılmış olsa da en nihayetinde biz hep var olduk. Namık Kemal’i sürgüne göndermekle asıl yapılmak istenen Vatan Yahut Silistre’nin kahramanı İslam Bey’i susturmaktı ama susturamadılar. Onu sürgüne gönderenler unutuldu. O halen edebiyatın sayfalarında duruyor. Ben de hep öyle olacağımı hayal ettim fakat olmadı. Ben bir yazar tarafından romanda hunharca katledilmiş bir hayali karakter olarak kala kaldım.  Artık bütün çabam romanın diğer karakterlerini uyarmak. Lütfen sana yazdıklarımı dikkatlice oku! 

Benim kim olduğumu bilmiyorsun. Öncelikle sana kendimi tanıtayım. Bu romanın asıl kahramanı bendim: Sümeyye. Eğer romanın ilk yazılan bölümüne gidebiliyorsan beni orada bulur ve yazarın beni nasıl bir anda katlettiğini de okursun. Romanın ilk müsveddelerinde beni karakter olarak nasıl yarattığını bilmiyorsun çünkü onları yayınlamadı. Orada ben ve bir de Nusret vardı. Nusreti ne yaptı, bilmiyorum. Onu da mı öldürdü yoksa yaşıyor mu halen haberim yok. Sır oldu Nusret. Fakat onu bulacağıma inanıyorum ölü veya diri. Emniyet istihbarattan bir arkadaşımla görüştüm “Eğer yaşıyorsa buluruz onu.” dedi. 

Sevgili Muiniddin, senin bir fizikçi olarak romana katılman bir tesadüf değil. Aslında büyük bir bilim insanını öldürmek için kafasında kurduğu vahşice cinayetin ilk kurbanı sen olacaksın. Neden mi? Çünkü yazar, senin ve ardından bilim insanın öldürülmesiyle bilim-siyaset ilişkimiz üzerinden insan kaynağımızı yönetmedeki başarısızlığımızı kurgusunda işlemeyi planlıyor. Romanında yarattığı ve seni öldürecek olan psikopatın adını biliyor musun, bilmiyorum. Adını ben sana söyleyemem çünkü okur için romanın büyüsü bozulur. Ayrıca yazar, onun adını sana söylediğimi öğrenirse onu da öldürür ve romanın akışını bozar. Öldürülecek bilim adamına gelince onun adını bilmiyorum. Sadece büyük bir bilim adamını öldürmeyi planladığını biliyorum. Romanın en dramatik sahnelerinden biri olacak.

Senin öldürülmene gelince psikopat günlerce, haftalarca seni takip edecek ve en sonunda büyük annesinden kalma yirmilik örgü şişlerini akciğerinden geçen nefes boruna saplayarak seni öldürecek. Aman tanrım ne vahşet! Bence bu yazarı sen öldürmelisin o seni öldürmeden. Bunu yapabilecek bilgiye ve donanıma sahipsin Muiniddin!

Not: Bu mektubu sana postaneden hızlıca yazıyorum. Üzerine ismimi yazmadım çünkü yazar kimden geldiğini bilirse mektubu yok edebilirdi. Kendine iyi bak. Son not: Psikopat, bir kestane satıcısı… Sümeyye.”

-Psikopatın kestane satıcısı olduğunu ben de biliyorum. Bu kadında sanki dersin bir bilgi veriyor. Vay şerefsiz! Ben de bugün yolculuk boyunca otobüste bana merhametli gözlerle bakıyor diye, sevinmiştim. Meğer öldüreceği içinmiş. 

-Ben bu kadının yazdıklarına pek inanmadım. Her ne kadar korksam da yazar bana öyle biri gelmiyor, dedi Nuran.

Sümeyye’nin ikinci alçaklığıyla karşılaşmış olmanın şokunu yaşıyordum. Bu kadın nerede saklanıyor ve nasıl oluyor da romanımda hayali bir karaktere dönüştü. Nerede bu notlarım ve eski müsveddelerim…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.