Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor….

23 mins read

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor….

Türkiye’de sokakta, pazarda, markette yaşanan fakirleşmenin sürdürülebilir olması sorunu bir yana dururken, ekonominin nereye gittiğine dair tartışmaları takip etmek ise gerçekten çok güç.  Muhalefetin, dolar, Euro’nun değer artışının ardından seslendirdiği erken seçim çağrıları ve batan ekonomi tezleri son günlerde hararetini azaltmış gibi duruyor. Ekonomi halkın gündeminden düşmese de siyasetin tartışma alanında çıkıyor gibi duruyor. Bir kaç gün öncesine kadar ‘acaba eren seçim mi olacak? Bandıkları halkın önüne gelecek’ beklentisi sessizliğe gömülmüş gibi. İş dünyasından bir kaç gün önceye kadar ise sızlanmalar başlamıştı ki son açıklanan 7,4 olarak gerçekleşen büyüme verileriyle gündem değişi verdi.

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor.... 1

İTO Başkanı Şekib Avdagiç bugün yaptığı açıklamada; Türkiye’nin yönünü cari açığı sıfıra indirmeyi esas alan politikalara çevirmesinin çok değerli olduğunu belirtirken “Cari açığın gündemimizden çıkarılması, Türkiye’yi hem ekonomik hem de siyasi olarak çok daha iyi bir seviyeye taşıyacaktır.” sözleriyle kur politikasını destekler bir tavır sergiliyordu.

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor.... 2
İTO Başkanı Şekib Avdagiç

Yaptığı açıklamanın devamında şunlar vardı:

“İnanıyorum ki 2020’ler, Türkiye üretim ve ihracat tarihinin bir kırılma noktası olarak kayıtlara geçecektir. Bu süreci başarıyla tamamladığımızda cari açık, kur, enflasyon gibi meseleler kalıcı olarak rafa kalkacaktır. Cari açığın gündemimizden çıkarılması, Türkiye’yi hem ekonomik hem de siyasi olarak çok daha iyi bir seviyeye taşıyacaktır. İhracat ve sanayi üretiminde elde edilen artışın devamı ve buna bağlı olarak enflasyon-kur-faiz üçlüsünün uyumu da büyüme trendinin sürekliliğini sağlayacaktır.”

“Bugün açıklanan sanayi ve ihracattan beslenen büyüme rakamının, Türkiye’nin geleceğinin sağlam temeller üzerine inşa edildiğinin de bir ispatı olduğunu vurgulayan Avdagiç, “Pandeminin başından bu yana üst üste 5 çeyrektir büyüyen ekonomimiz ile yakaladığımız bu trendin geçici olmadığını anlıyoruz.” diye konuştu.”

Diğer yandan Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı Nazmi Karyağdı ise Dünya gazetesinin aktardığına göre; “TL’nin yılbaşından bu yana döviz karşısında yaşadığı değer kaybı, firmaların mali yapısında ciddi tahribata yol açarken, kur farkı giderleri önemli ölçüde yükseldi. Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı Nazmi Karyağdı, enflasyon ve kur farkı tedbirlerinin zorunlu hale geldiğini bildirirken, kur farkını KDV’ye tutan düzenlemenin yürürlükten kaldırılması gerektiğini” belirttiyordu.

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor.... 3
Gelir İdaresi E. Strateji Geliştirme Daire Başkanı Nazmi Karyağdı,

Nazmi Karyağdı yaptığı açıklamada şunları da ekliyordu: 

“Finansman gider kısıtlaması devre dışı bırakılmalı”

Finansman giderlerinin (faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı vb.) bir kısmının indirilecek gider olarak kabul edilmemesine ilişkin uygulama 4 Şubat 2021 tarihi ile devreye alınmıştı. Bu düzenleme uyarınca, mükellefl erin kullandıkları yabancı kaynaklardan öz kaynağı aşan kısma isabet eden finansman giderlerinin yüzde 10’unu 2021/2. geçici vergi döneminden itibaren matraha eklediğini söyleyen Karyağdı, dış kaynak ihtiyacının arttığı bir dönemde bu yükün de işletmeleri zorladığını aktardı. Karyağdı, finansman gideri uygulamasının devre dışı bırakılması gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor.... 4
TİM Başkanı İsmail Gülle

TİM Başkanı İsmail Gülle ise yaptığı açıklama da 2026’da 300 milyar dolara ulaşacağız diyor.  İsmail Gülle Türkiye ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme rakamlarını değerlendiren açıklamasında; GSYH’deki büyümeye ihracatın katkısı 5 puan (yüzde 68), net ihracatın katkısı ise 6,8 puan (yüzde 92,3) olduğunu açıkladı.

Büyümeye verdikleri katkıdan dolayı gurur duyduklarını belirten Gülle “Pandemi sürecinde önemli fırsatlar yakaladık ve bunları çok iyi değerlendirdik. Kısıtlamaların uzatıldığı veya artırıldığı aylarda ihracatımızdaki artış, ülkemizin artık tedarikte güvenli bir liman olduğunuı göstergesi. Çünkü tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntılar neticesinde ithalatçı ülkeler, tedarikte tek kaynağa bağımlılığın olumsuzluklarını tecrübe etti ve yeni arayışa girdi. Bu da ihracat rakamlarımıza yansıdı. Her bir sektörümüzde, ihraç mallarımıza talep artarken Türkiye markası daha da güçlendi. Ekim ayında ihracatımız, geçtiğimiz yılın aynı ayına göre: yüzde 20,2’lik artışla 20,8 milyar dolar oldu. Bu rakamla beraber, tarihimizin en yüksek aylık ihracat rekoruna imza atarak ihracatta yeni bir lige çıktığımızı tescilledik. Ülkemiz yılın ilk çeyreğinde yüzde 7, ikinci çeyrekte yüzde 21,7, üçüncü çeyrekte yüzde 7,4 büyüdü. GSYH’deki büyümeye ihracatın katkısı 5 puan (yüzde 68), net ihracatın katkısı ise 6,8 puan (yüzde 92,3) oldu. Bu rakamlar, ‘Dış Ticaret Fazlası Veren Türkiye’ hedefimize emin adımlarla ilerlediğimizi; ihracatla büyüyerek ihracatla güçlendiğimizi gösteriyor” dedi.

Diğer yandan bankacılık sektörüyle ilgili olarak çizilen resim birbirinden farklı haberlerle karmaşık gibi duruyor. 

Dünya gazetesinden Şebnem TURHAN imzalı haberde şu bilgiler geçiyordu;

Merkez Bankası eylül ayından bu yana politika faizinde 4 puan indirim yaptı ve politika faizini yüzde 15’e çekti. 16 Aralık’taki Para Politikası Kurulu toplantısında da indirimin sürmesi bekleniyor. İndirimlerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yeni ekonomik programa geçildiğini ve düşük faizin süreceğini sık sık vurgulaması Türk Lirası’nda büyük dalgalanmalar yaşattı. Dün de dolar/TL 12.5 liranın üzerinde hareketini sürdürdü. İşte Türk Lirası’ndaki son dönemde yaşanan sert değer kaybı TL mevduat yatırımcısını oldukça olumsuz etkiledi. Bankacılık kaynakları TL mevduatta çözülme ve dövize kayma yaşandığına işaret ederken bu durumun temel göstergelerini riske atmaması için de bankaların TL mevduat faizlerinde yeniden yükselişe geçtiğini dile getirdi. Kaynaklar, özel bankalar yüzde 16-18 arası TL mevduat faizi uygularken kamuda bu oranın yüzde 16,25-17 seviyesinde değiştiğini söyledi.”

Rasyolar için faizler yükseltiliyor

Tüm bu gelişmeler bankaları TL mevduat faizlerinde yeniden bir değerlendirme yapmalarına yol açtı. Öyle ki geçen hafta dolar/ TL’nin 13.49 liraya kadar çıktığı gün bazı küçük özel bankalar TL mevduata yüzde 18 faiz oranı verdi. Ki bu yüzde 15 politika faizi düşünüldüğünde oldukça maliyetli bir fonlamaya işaret ediyor. Küçük bankaların yanı sıra Türkiye’nin büyük yabancı sermayeli bankalarının da TL mevduat faizlerinde günden güne yükseliş yaşanıyor. Geçen hafta salı günü yüzde 15,5 mevduat faizi veren yabancı banka bunu yüzde 16’ya kadar yükseltti. Bankacılık kaynaklarından edinilen bilgiye göre kamu bankalarında da yüzde 16,5-17 arasında TL mevduat faizine rastlanabiliyor. Bu adımlar bir yandan olumlu karşılanıyor çünkü artan dolarizasyona çare olmasa da bir miktar hız kesmesine yarayabilecek TL mevduat faizindeki artış. Ancak bir yandan da risk çünkü politika faizi yüzde 15’e düşmüşken kredi faizlerinde düşüşün sürmesinin öne fonlama maliyetinin artmasıyla riske girmiş oluyor.

Haberin içeriğinde geçen bir bilgi ise TL’nin değer kaybının bankalara yaradığına dair

TL’deki değer kaybı bankaya fayda sağla

Garanti Bankası’nın ana hissedarı İspanyol BBVA’nın CEO’su Onur Genç, Türkiye’de kısa vadeli risklerin farkında olduklarını, şu anda TL’deki değer kaybının bankaya fayda sağladığını belirtti. Genç, “İki konuda değişiklik var; para birimindeki değer kaybı alım teklifimizin değerinin değişmesini sağladı” dedi. Genç, anlaşmaya TL bazında varıldığı için değer kaybının ardından anlaşmanın maliyetinin 1.8 milyar Euro’ya gerilediğini ve BBVA’nın sermayesine olan etkisinin başlangıçta öngörülen 1.4 milyar Euro’dan yaklaşık 1.1 milyar Euro’ya düştüğünü belirtti.

Süleyman Seyfi Öğün ise dün Yeni Şafak gazetesindeki köşesinden şunları yazıyordu.:

Türkiye Ekonomisinin Gerçeği: Kimler Ne Diyor Neler Oluyor.... 5
Süleyman Seyfi Öğün

Aslında ekonominin neticelerine bakacak olursak tablo hiç de iç açıcı değildir. Eşitsizlik oranları seneden seneye artmaktadır. Bir bakıma ekonomiye inanmak için ortada hiçbir sebep kalmış değildir. Ama meselenin ilişkisel olduğunu gizlemek için ekonominin ruhbanları ellerinden geleni yaparlar. Açalım… Belirli bir merkezde sağlanan refah artışının, en hafifinden başka yerlerdeki refah umudunun ertelenmesinin veyâ sönümlenmesinin bir işlevi olduğu gerçeğinin anlaşılmaması için ilişkisizlik üzerine yükselen parçalı analizler yapılır. Meselâ eğer Avrupa veyâ Amerika refaha eriştiyse, bunun sebebi onların kendi başarıları olarak parlatılır. Onlarda iş kurma kabiliyetleri, çalışma azim ve örgütsel akılcılıkları, bilimsel-teknolojik düşünce gelenekleri, felsefî derinlikleri, san’atsal incelikleri, demokrasi ve hukûk sahâlarındaki titizlikleri sıralanır. Evet, belki öyledir. Ama onların bu sahalardaki tekmil kabiliyet ve kapasitelerinin esaslı bir dünya yağmasından geçtiği çok defâ ihmâl edilir. Ay’ın sâdece aydınlık yüzü sergilenir; karanlık yüzünde olup bitenler ise gösterilmez. Basit olarak misâllendirelim. Meselâ Batı bilimi diye taçlanan, kutsanan bir müktesebâtın ağırlıklı olarak bu yağmanın bir dinamosu olduğu ifâde edilemez. Haydi bir teferruat verelim: Meselâ botanik bilimi bugünkü seviyesine geldiyse, yerküredeki tekmil bitkilerin adlandırılmasına ve sınıflandırmasına sâhip olduysak bunun en esaslı sâiki botanikçi bilim insanlarının sâfiyâne çalışmaları olmaktan çok, yağmaya açılan dünyânın bilgisine sâhip olmak arzusuyla çok çeşitli menfaat çevrelerinin bu alanlara yaptığı yatırımlardır. Modern bilim târihi zannedildiği kadar mâsum değildir.

Tabiî ki bu yanılsamayı kolaylaştıran ve olağanlaştıran başka bir mesele daha var: Refah ideolojisi…Kendisi yok ama ideolojisi çok sağlam.. Eşitisizliğin bolluk ve refah tarafını kendisinden îbâret kılan, ondan mâsun kalmış taraflardan ayrıştıran bu bakışın imleyici ve terbiye edici bir yüzü daha vardır. Kamyon kasalarında yazan “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur” kabilinden bir mesaj taşıdığını söyleyebiliriz. Eğer yine de olmuyorsa, bu senin târihsel zaafların, eksikliklerin, hatâların yüzündedir.

Otur; tâlihine ve târihine küs…

İsmet Berkan ise Karar’daki yazısında ekonomik gidişata dair muhalif tutumunu devam ettiriyor. Ve şunları söylüyor

İsmet Berkan
İsmet Berkan

Tayyip Erdoğan iktidarının yaptıklarının arkasında derinlemesine düşünülüp kendi iç tutarlığı sağlanmış ilkeler ve rasyoneller aramayı bırakalı yıllar oluyor.

Oportünist bir iktidarla karşı karşıyayız; çoğu zaman kararlarını gündelik alıyor; zaman zaman bu kararların duygusal sebeplerle alındığına, anlık öfkelerin yönlendirici olduğuna da tanığız.

Bize “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” olarak takdim edilen ama “Doların fiyatını saldım çayıra, milleti mevlam kayıra” diye adlandırmamız gereken “şey” de, başı sonu düşünülüp belli bir stratejiye dayanan bir “politika” değil; biraz çaresizliğin, biraz inatlaşmanın, biraz kişisel inançların, çokça da bir kişinin elde ettiği gücün sınırlarının olmamasının sonucunda ortaya çıkan bir “şey.”

Hep böyle oluyor, Tayyip Erdoğan bir “şey” ilan ediyor; arkasından koşan kurmayları buranın bir kabile devleti olmadığını, devletteki kararların da geceden sabaha oluşturulmadığını kanıtlamak için başlıyorlar o ilan edilen kararı rasyonelleştirme arayışlarına.

Bazen saçmalıyorlar, bazen az da olsa inandırıcı olma ihtimali bulunan laflar yazıyorlar, ama kural değişmiyor: İstim hep arkadan geliyor.

Cumhurbaşkanı çok kızıyor, büyükelçileri memleketten kovmaya mı karar veriyor, hemen birileri geçiyor klavyenin başına neden bu kararın en doğru karar olduğunu yazmaya ve millete anlatmaya başlıyor. Sonra büyükelçileri kovamayacağımız ortaya çıkıyor; aynı birileri yine geçiyor klavyenin başına Cumhurbaşkanımızın kararlılığı sayesinde Batıya ve yedi düvele nasıl diz çöktürdüğümüzü anlatıyor.

Ekonomide de böyle. Cumhurbaşkanı, “Faizi düşürün, memlekette yatırım olsun” dedi. Hemen birileri ortaya çıktı, bu talimatın nasıl büyük bir ekonomik bilgeliğin sonucunda ortaya çıkan, üstelik dünden beri değil yıllardır uygulanan bir politika demetinin (yani dev bir stratejinin) son adımı olduğunu anlatmaya başladı. Herhalde artık ekonomi bakanı olmak isteyen ekonomi bakan yardımcısı Nurettin Nebati bu işi en “derli toplu” yapanlardan.

Koca memleket “yeni bir ekonomi politikası” uygulamaya başlıyor, bunu da başkası değil bir bakan yardımcısı, üstelik 140 karakterden uzun mesaj yazamadığınız Twitter’da mesajını 11 parçaya bölerek anlatıyor.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.