Sadi Özdemir: Ekonomide 1990’lara dönme korkusu mu var?

17 mins read

Sadi Özdemir: Ekonomide 1990’lara dönme korkusu mu var?

Türkiye ekonomisinin yaşadığı kriz iş dünyasının açıklamalarıyla yeni bir boyut aldı.  TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun ve İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın son dönem ekonomi politikalarına yönelik eleştirleri dikkat çekti. Dünya gazetesinden Sadi Özdemir’in bugün kaleme aldığı yazıda bu çıkışların ne anlama geldiği irdeleniyor. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın; “2021 Türkiye’sinde eski dönemlerin ‘yap devalüasyonu, artır ihracatı!’ zihniyetiyle yaşayan, finansal istikrardan uzaklaşıp devalüasyonlardan medet uman sanayici- ihracatçı olmak istemiyoruz” cümleleri iş dünyasının dikkate değer eleştirilerini içeriyor….

Sadi Özdemir: Ekonomide 1990'lara dönme korkusu mu var?
Sadi Özdemir

İş dünyamızın iki çok önemli kuruluşunun başkanları Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu ve Sayın Erdal Bahçıvan, Merkez Bankası’nın yüzde 2 faiz indirmesini, net şekilde eleştirdi. Eleştirilerin, ‘yüksek faizden çok çekmiş’ sanayici ve tüccarların temsilcilerinden ‘bir faiz indirimi’ sonrası gelmesi ayrıca dikkat çekiciydi. Üstelik bu eleştirilerin Merkez Bankası Başkanı Sayın Şahap Kavcıoğlu’nun enfl asyonu düşürme umudunu ‘cari açığın kapanmasına ve bunu da ihracatı artırarak yapacak sanayiciye bağladığı’ bir politika izahından hemen sonra gelmesi ayrıca ilginç. Ancak, İstanbul Sanayi Odası (İSO) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanlarının Merkez Bankası politikalarını, dolayısıyla ekonomi yönetimini (hedefleri bu olmasa da) Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmiş olması ‘İSO ve TOBB, muhalefete mi geçiyor’ sorusunu da gündeme getirdi. Oysa hepimiz biliyoruz ki İSO ve TOBB ‘yarı kamusal örgütlerdir’ ve bu örgütlerin başkanları, siyasetin alanına girmekten, siyasilerce yanlış anlaşılabilecek sözler söylemekten her zaman kaçınır. Bu iki kurumun başkanlarından daima ‘ekonomiyle ilgili rasyonel ve pozitif’ sözler duyarız. Siyaseti yerinden zıplatacak söylemler ise gönüllü üyelikle kurulan Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) gibi örgütlerden gelir ki bu konuda siyasi başlıkları da olan eleştirileri yine TÜSİAD’dan duyduk. TOBB, 81 vilayet, 160 ilçede, 365 oda ve borsanın üst kuruluşu. İSO ise 20 bine yakın sanayici üyesiyle Türk sanayisinin ‘en büyük kurumsal temsilcisi. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu sosyal medya yoluyla eleştiri yaptı. İSO Başkanı Bahçıvan ise eleştirilerini İSO Ekim Ayı Olağan Meclis Toplantısında dile getirdi.

Ne dediler, neyi eleştirdiler?

Başkan Hisarcıklıoğlu’nun mesajı, “Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararı sonrası hem uzun vadeli faizlerin hem de döviz kurlarının artması reel sektörümüzü tedirgin etmektedir. Temennimiz piyasadaki faizlerin ve enflasyonun düşeceği, finansal istikrarın tesis edileceği ortama en kısa sürede kavuşmaktır” şeklindeydi. İSO Başkanı Bahçıvan’ın eleştirilerinin en sert kısmı ise “2021 Türkiye’sinde eski dönemlerin ‘yap devalüasyonu, artır ihracatı!’ zihniyetiyle yaşayan, finansal istikrardan uzaklaşıp devalüasyonlardan medet uman sanayici- ihracatçı olmak istemiyoruz” cümlesindeydi. Çünkü bu, aynı zamanda Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun, faiz indirimindeki öz güvenini ‘ihracatın hızlı artışına’ dolaylısıyla sanayiciye dayandırmasına da yanıt gibiydi.

Fiyat istikrarı ve finansal istikrar neden önemli?

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın, “Her ne kadar faizlerin düşmesini hepimiz arzu etsek de… Belirsizliği ortadan kaldırmadığınız, güven ve öngörülebilirliği artıramadığınız sürece düşük faizlerin olumlu etkilerinin kısa süreli olacağını, orta vadede finansal istikrar risklerinin artacağını asla unutmamalıyız” diyerek yıllardır sanayicilerin vurguladığı ‘fiyat istikrarı ve finansal istikrar’ konusunda zamanlaması yanlış faiz indiriminin nelere yol açabileceğini anlatma çabası da dikkat çekici. İSO Başkanı sanayiciler adına bir başka kaygısını ise “1980 ve 90’lardaki yüksek enfl asyon ortamının izlerini hâlâ hafızalarımızda taşıyoruz. Hiç unutmayalım! Şu an o dönemleri, büyüme performanslarıyla değil üç haneli enfl asyonlar ve ardı arkası kesilmeyen krizlerle hatırlıyoruz” diye ifade etti. Enfl asyonda çift hanelerin üst seviyelere doğru kolay aşılabileceğine dair uyarısını da şöyle yaptı: “Enfl asyonun yüzde 20’ler bandına yerleştiğini, politika faizinin ise yüzde 16 seviyesine çekildiğini görüyoruz. Diğer ülkelerden farklı olarak her gün döviz kurlarının yeni rekorlar kırdığına tanık oluyor ve küresel enfl asyonist baskıyı çarpan etkisiyle çok daha fazla hissediyoruz.”

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Bence her iki başkanın böyle konuşmaları ‘siyasi’ eleştiri olarak algılanmamalı. Çünkü Sayın Hisarcıklıoğlu da Sayın Bahçıvan da oturdukları koltukların sorumluluğunu çok iyi bilir. Ülkeyi yönetenlerin, ekonomide yaptıkları doğruları açıkça desteklerler. Çok yanlış olduğunu düşündükleri konularda ise genellikle çözüm önerilerini önce icracı konumdaki siyasilerle paylaşırlar. Peki, ne oldu da özellikle İSO Başkanı Erdal Bahçıvan bu kadar detaylı ve sert eleştiri yapma gereği duydu? Çünkü Ak Parti iktidarları döneminde sağlanan makroekonomik istikrar sayesinde ülkenin ve sanayicinin tarihi kazanımlarının heba olma ihtimali çok güçlendi. Çünkü iş insanları da diğer vatandaşlar gibi ‘enfl asyonsuz, en azından makul enfl asyonlu’ bir ortama kavuşma umudunu kaybetmek istemiyor. O yüzden de ‘siyasi olmayan bir tavırla’ rasyonel ekonomik uygulamaları hatırlatan açıklamalarda bulundular.

Kıymetli kazanımlarımızdan ‘asla ve asla’ vazgeçmemeliyiz

Türkiye ekonomisi ‘Ak Parti döneminde ulaştığı güçle’ 2009’daki küresel mali krize, Gezi Parkı eylemlerinin getirdiği risklere, 17-25 Aralık yargı ve 15 Temmuz darbe girişimlerine, ABD’nin örgütlediği 2018 finansal saldırısına ve 2019’da başlayan halen de devam eden COVID-19 salgınının ağır küresel ve yerel maliyetlerine adeta meydan okudu. Merkez Bankasının, fiyat istikrarını (enfl asyonu düşürmeyi) bir kenara bırakıp akıl dışı faiz politikası uygulaması, kurlarda istikrarı bozarsa, küresel enfl asyonun da katkısıyla ülkede yıllık enfl asyonu yüzde 50’lere çok hızlı savrulabilir. O zaman finansal istikrar da bozulabilir. Bu ülkede sanayicinin hiç istemediği, 1971-2002 arası hüküm sürmüş ‘üreterek değil, faizden geçinme dönemi’ geri gelir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, siyasi kariyerinde haklı olarak en çok övündüğü ‘eskiden vergiler başta olmak üzere ülkenin gelirlerinin tamamına yakını faize gidiyordu, biz enfl asyonu ve faizi düşürerek bunu tersine çevirdik’ söylemi de havada kalır. Bu benim yorumum ama Sayın Bahçıvan bu konuda da net konuşmuş: “Ülkemizin tek haneli enfl asyon patikasına geçmeyi başarması yalnızca 20 yıllık bir geçmişe dayanıyor. 20 yıldır elde etmiş olduğumuz o kıymetli kazanımlardan asla ve asla vazgeçmemeliyiz. Bunun karşılığı büyüme olsa bile. ‘Büyüme pahasına enfl asyon’ görüşünün ülkemizin yararına olmadığını düşünüyorum.”

 

Taksim’de kültür merkezi ve câmi tamam, sentez Sinan mı?

Çok anlam yüklemek istemem ama çok sevdiğimiz İstanbul’da bir semt olan Taksim’in kimliği üzerinden on yıllardır siyaset yapıldığını da kabul etmek gerekir. 1960’lardan beri Taksim Camii’nin inşası için uğraşanlara alenen başka söz söyleyemedikleri için ‘ne lüzumu var, her yerde cami var’ diyerek Taksim’e cami yapılmasına karşı çıkanlar, birkaç ay öncesine kadar Taksim’de bir ezan sesini eksik tutmayı başardı. Sonunda cami yapıldı, açıldı ama karşı çıkanlara göre Taksim’in ‘laik kimliği’ bozuldu. Genellikle Taksim’e cami yapılmasını istemeyenler, fiziki olarak tükenmiş Atatürk Kültür Merkezi binasının yıkılıp yeniden inşasına da karşı çıktı ve binanın yenilenmesini 13 yıl engelledi. Gerekçe, ‘yıkar, yerine başka şey yaparsınız’ şeklindeki ‘nefret karışımlı’ bir güvensizlikti. Sonunda, Atatürk Kültür Merkezi de 2 milyar liralık bir harcamayla yenilendi, açıldı. Bence açılışın en önemli etkinliği Sinan operasıydı. Çünkü dünyanın önünde saygıyla eğildiği dâhimiz Mimar Sinan’ın imza attığı camileri düşününce, içinde Süleymaniye’nin anahtarının Kanuni’ye teslim sahnesiyle ayrıca büyüleyici bir eser olan Sinan operası, tuhaf siyasi çekişmelere de pozitif cevap oldu.

Sağlık turizmcileri ihracatçı birliği kurmak istiyor

2019’da 3 milyar dolarlık sektör cirosu ve 2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren sağlık turizmi, COVID-19 salgınından olumsuz etkilendi. Sektörün, 2022 yılında kayıplarını telafi etmesi bekleniyor. Türk Sağlık Turizm Derneği (TÜSATDER) Başkanı Dr. Servet Terziler, Türkiye’nin sadece özel sektörle değil, dev şehir hastaneleri ile de küresel sağlık turizminden büyük pay alabileceğini belirtiyor ve her şeyin normalleşmesi halinde ihracatta uzun yıllar çift haneli büyüme yakalayacağını söylüyor. Başkan Terziler bu nedenle ‘Hizmet İhracatçı Birlikleri’ arasında mutlaka ‘Sağlık Hizmetleri İhracatçılar Birliği’nin de olması gerektiğini vurguluyor. Terziler şöyle konuşuyor: “Kaliteli hizmet üretmek için bu sürecin sıkı kontrol altında olması çok önemli. Bu nedenle de ihracatçı birliğimizin olması şart. Türkiye’ye saç ekimi için gelenlerin yüzde 70’i Avrupa’dan, yüzde 30’u ise Arap ülkelerinden. Diğer sağlık hizmetleri için de Avrupa’dan ülkemize büyük ilgi var. Çünkü sağlık hizmetlerimiz çok kaliteli ve ciddi fiyat avantajı var. 2019 verilerine göre, yabancılar Türkiye’ye en çok saç ekimi için geldi. Onu, plastik cerrahi, göz, diş ve diğer genel sağlık hizmetleri takip etti. Ciro içinde payı az olsa da çok zor ameliyatlar için Türkiye’nin sağlık altyapısına güvenen yabancıların sayısı hızla artıyor.”

Yazıya buradan ulaşabilirsiniz

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.