İbn Arabi, Gazali ve İbn Rüşd araya giren Karl Marx (Felsefe romanı yazmak)

14 mins read

Mursia şehrinin gizemli sokaklarından birinde, İbn Arabî adındaki bir düşünür sessizce yürüyordu. İnce bıyıkları ve derin düşünceli bakışları, onun Endülüs’ün en önde gelen mistik filozoflarından biri olduğunu gösteriyordu.

Yaşamı, içsel bir yolculukla şekillenmişti. Genç yaşlardan itibaren, evrenin derin sırlarını çözmeye ve Tanrı’nın gerçek doğasını anlamaya yönelik bir arayış içindeydi. Onun düşünceleri, Vahdet-i Vücud doktrini etrafında dönüyordu. İbn Arabî, evrenin tüm varlıklarının Tanrı’nın farklı yansımaları olduğuna inanıyordu. Bu düşünce, onu mistik bir yolculuğa çekmişti ve içsel deneyimlerle Tanrı’nın sırlarını keşfetmeye çalışıyordu.

İbn Arabî’nin eserleri, tasavvuf, metafizik ve insanın iç dünyasıyla ilgili derin düşüncelerle doluydu.Kelimeleri, okuyucularını evrenin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyordu. Düşünceleri sadece teorik değil, aynı zamanda yaşam pratiğine dair de önemli öğretiler içeriyordu; sevgi, ahlak ve içsel yolculuğun önemini vurguluyordu.

Bağdat’da, İbn Arabî’nin yolu, İbn Rüşd ve Gazali’nin yollarıyla kesişti. Bu büyük düşünürlerin buluşması, İslam dünyasının derin düşünce ve arayışlarını taşıyan bir çabanın başlangıcını işaret ediyordu. İbn Arabî, diğer iki düşünürle tanışmadan önce de, onların farklı bakış açılarına ve bilgeliklerine büyük bir saygı duyuyordu. Bu gizemli şehirde, İslam dünyasının önemli fikirlerinin şekillenmeye başladığı bir anın eşiğindeydiler. 

İbn Arabî İbn Rüşd ve Gazali’ye dönerek:

“Ben, evrenin her bir parçasının, sonsuz Olan’ın (Allah’ın) yansımalarının birer aynası olduğuna inanırım. Gökyüzündeki yıldızlar, denizin derinliklerindeki balıklar, dağların yükseltileri ve çöllerin sonsuz kumları, hepsi Tanrı’nın yaratıcılığının ve varlığının farklı tezahürleridir. Bir kuşun kanadı, bir çiçeğin yaprağı ve bir insanın gözü, her biri Tanrı’nın büyük tasarısının parçalarıdır. Evrenin her bir zerresi, Tanrı’nın sonsuz zenginliği ve güzelliğinin birer yansımasıdır. Bu yüzden her varlık, Tanrı’nın bir tezahürüdür ve bu düşünce, evrenin bir bütün olarak anlaşılmasının anahtarıdır.”

İbn Rüşd, İbn Arabî’nin düşüncelerini dinledikten sonra derinlemesine düşündü ve şöyle cevap verdi:

“Değerli Kardeşim, sizin görüşleriniz oldukça etkileyici ve düşündürücü, ancak ben farklı bir bakış açısına sahibim. Evrenin her bir parçasının Tanrı’nın yansımaları olduğunu kabul etmek, bence evrenin karmaşıklığını ve çeşitliliğini açıklamak için yeterli değil. Evrenin işleyişi, sadece Tanrı’nın yaratıcı iradesi ile değil, aynı zamanda doğal yasalar ve neden-sonuç ilişkileri ile de açıklanabilir. Bilim ve felsefe, evrenin işleyişini anlamamıza yardımcı olan araçlardır ve bu araçlar sayesinde Tanrı’nın yaratıcı gücünü daha derinlemesine kavrayabiliriz.

Ayrıca, Tanrı’nın yaratıcı gücünü yansıtan tek bir evrensel gerçeklik olduğunu düşünmek, insanların özgür iradesini ve sorumluluğunu nasıl açıklarız? İnsanlar, kendi seçimlerini yapma yetisine sahiptirler ve bu seçimlerin sonuçlarına katlanırlar. Bu özgürlük ve sorumluluk, evrenin sadece Tanrı’nın yansımaları olarak görülmesi fikriyle bağdaşmaz gibi görünüyor.

Gazali, İbn Arabî’nin mistik ve İbn Rüşd’ün rasyonel yaklaşımlarını dikkatle dinledikten:

İbn Arabî’nin Vahdet-i Vücud görüşü ve İbn Rüşd’ün bilimsel yaklaşımı, her ikisi de değerli ve düşündürücü. Ancak ben, insanın içsel deneyimleri ve Tanrı’yla kişisel bir ilişki kurmanın önemini vurgulayan bir perspektiften bakıyorum.

İçsel deneyimler, insanın Tanrı’nın varlığını ve gücünü daha derinlemesine hissetmesine yardımcı olur. Bu, duygusal ve manevi bir deneyimle mümkün olabilir ve bu deneyimler insanın imanını ve inancını güçlendirebilir. Bu nedenle, İbn Arabî’nin vurguladığı gibi sevgi ve aşk, Tanrı’ya yakınlaşmanın bir yoludur.

Ancak aynı zamanda İbn Rüşd’ün bahsettiği gibi, akıl ve bilim de önemlidir. İlim, evrenin işleyişini anlamamıza yardımcı olur ve Tanrı’nın yaratıcılığını daha iyi takdir etmemizi sağlar. İlim, Tanrı’nın yaratma eylemini daha derinlemesine incelememize ve kendi varlığımızı daha iyi anlamamıza katkı sağlar.

Fakat nihayetinde aklımıza rehberlik eden İçsel deneyimlerimiz, Tanrı’ya yakınlaşma ve evrenin sırlarını çözme yolculuğumuzda bizi tanrıya ulaştırır.

İbn Arabî’i Gazali’nin görüşlerine karşı bir itirazda ederek:

“Değerli dostlar, fikirlerinizi dikkatle dinledim ve özellikle Gazali’nin içsel deneyimlere dayalı görüşleriyle ilgili düşüncelerinizi anladım. Ancak ben, içsel deneyimler ve mantığın birleştiği bir yaklaşımı savunuyorum.

Gazali, içsel deneyimlere ve maneviyata büyük önem veriyor ve bu elbette kişisel bir ruhsal gelişim için çok değerlidir. Ancak içsel deneyimler kişiseldir ve herkesin deneyimi farklıdır. Bu nedenle, içsel deneyimlere dayalı bir inanç sistemi, çoğu insan için nesnel bir temele dayalı değildir.

İbn Rüşd’ün bilimsel ve rasyonel yaklaşımı ise evrenin işleyişini anlama konusunda büyük bir potansiyel taşır. Bilim ve mantık, evrenin yasalarını ve neden-sonuç ilişkilerini anlamamıza yardımcı olur. Ancak sadece mantık ve bilimle açıklanamayan derin sorular ve insana özgü deneyimler de vardır.

Benim önerim, içsel deneyimleri ve mantığı birleştirmektir. İçsel deneyimlerimizden aldığımız ilhamı, mantık ve bilimle birleştirerek daha kapsamlı bir anlayış geliştirebiliriz. Bu, insanların hem kişisel ruhsal deneyimlerine değer vermesini hem de evrenin nedenlerini ve yasalarını anlama çabalarını bir araya getirebilir. Bu sayede, İslam düşüncesinin derinliklerine daha kapsamlı bir şekilde ulaşabiliriz.”

İbn Rüşd’ün İbn Arabî’nin Vahdet-i Vücud görüşüne karşı bir itiraz getirerek:

“Saygıdeğer İbn Arabî, Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği) doktrini, şüphesiz derin bir düşünce sistemidir ve mistik bir perspektif sunar. Ancak ben, bu görüşün bazı önemli eleştirilere tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.

Öncelikle, Vahdet-i Vücud, evrenin birçok farklı düzeyde Tanrı’nın yansımaları olduğunu öne sürer. Ancak bu düşünce, farklılık ve çeşitliliğin nasıl açıklanacağına dair soruları yanıtlamakta zorlanır. Evrenin çeşitliliği ve farklılığı, sadece Tanrı’nın yansımaları olarak görülmek yerine, farklı doğal yasaların ve neden-sonuç ilişkilerinin sonucu olarak da açıklanmalıdır.

Ayrıca, Vahdet-i Vücud doktrini, insanın özgür iradesini ve sorumluluğunu nasıl açıklar? İnsanlar, kendi seçimlerini yaparlar ve bu seçimlerin sonuçlarına katlanırlar. Bu özgürlük ve sorumluluk, sadece Tanrı’nın yaratıcı gücünü yansıtan bir evrensel gerçeklik görüşüyle bağdaşmıyor gibi görünüyor.

Vahdet-i Vücud, evrenin ve insanın varlığını açıklamak için çok sınırlı bir model sunuyor kanımca. İslam düşüncesinin derinliklerine inerken, bu görüşün sınırlılıklarını ve açıklanamayan soruları göz önünde bulundurmalıyız ve başka yaklaşımlarla birleştirmeliyiz.”

Araya Karl Marx girer ve insan toplumlarındaki temel belirleyici olan sermaye ve emek üzerinden eleştirilerde bulunur:

“İbn Arabî’nin Vahdet-i Vücud doktrini, evreni Tanrı’nın yansımaları olarak görerek metafizik bir açıklama sunar. Ancak ben, toplumsal ve ekonomik faktörlerin insan toplumlarındaki belirleyici etkenler olduğunu savunuyorum. İnsanların hayatlarını ve ilişkilerini ekonomik koşulların, sınıf çatışmalarının ve üretim ilişkilerinin belirlediğini öne sürüyorum.

İslam düşünce geleneğindeki metafizik ve manevi fikirler, ekonomik yapı ve sınıf çatışmalarının analizini yapmamıza engel olabilir. Vahdet-i Vücud gibi görüşler, insanların toplumsal sorunlarını ve ekonomik eşitsizlikleri göz ardı etmemize neden olabilir.

Ben, toplumların sınıfsal yapılarını inceleyerek ekonomik koşulların insanların yaşamları üzerindeki etkisini anlamaya çalışıyorum. İnsanlar arasındaki çatışmaların ve sınıf mücadelelerinin ekonomik temellere dayandığına inanıyorum. Bu nedenle, İslam düşünce geleneğindeki metafizik ve mistik fikirleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendiriyorum.”

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386