/

Pis Roman: Abdulgaffar’ın deşifre olması-XVII

9 mins read

Alo Muiniddin, salı günü İstanbul’a geleceğim. Görüşebilir miyiz?

-Aleykümselam, sen nasılsın? Yahu insan önce bir hal hatır sorar İzzeddin.

-Kusura bakma abi, evet nasılsın iyi misin?

-Valla iyidir be ne olsun. İstanbul trafiği ile yolcularla boğuşuyoruz kardeşim. Haftaya salı mı geleceksin?

-Evet. Ankara’da zabıtalar beni artık rahat bırakmıyor. Acaba diyorum kestane işini İstanbul’da mı yapsam? Sen de bana yardımcı olursun diye düşünüyorum. Hani belki belediyede birilerini bulursun, bana yer verecek.

-Olur kardeşim ne demek! Elimden geleni yaparım. Ama inan İstanbul çok zor bir kent. Nasıl baş edeceksin bu şehirle. Hele de bir seyyar satıcı olarak… Ama elimden gelen ne olursa sana yardımcı olurum.

-Tamam, çok teşekkür ederim. Çok sağol…

İzzeddin, Ankara’dan kaçıp İstanbul’un kirli cadde ve sokaklarında kendine yeni bir yer edinmenin hayallerini kurarken aynı zamanda Muiniddin’e yakın olmanın avantajıyla onu nasıl öldüreceğine dair planlarını da hayata geçirmeye başlamıştı. İzzeddin’e verdiğim zaman daralıyordu. Bir psikopatın cinayet işlemesine dair verdiğim görevi yerine getirmeliydi. Zira romanın artık daha hareketli bir hal alması hatta ortalarına yaklaştığım birinci cildin, okur için de renklenmesi gerekiyordu. Doğrusu İzzeddin’e güveniyorum. O, bu işi en iyi şekilde yapabilecek karakterlerden biri. Umarım bir karaktersizlik yapıp, cinayeti gerçekleştiremeyip beni okura mahcup etmez…

Ayrıca üzerinden iki gün geçti ama hale Rahnuma’dan bir haber gelmedi. Olmazsa ben yarın arayayım.

-Alo Abdulgaffar, yarın bizim merkeze gel, görüşmemiz lazım. Hayrullah’ın ve arkadaşlarının bu aralar hareketlendiği ile ilgili haberler geliyor ama senden gelen bir bilgi yok! Hani Hayrullah kendi dünyasına çekilmişti. Hani bayağı korkmuştu. Lan oğlum, çocuk dün telefon hattını değiştirdi. Kendisine kalacak yeni bir ev arıyor ama senden ses seda yok… Haberin yok değil mi bunlardan!

-Abi ben dün aradım onu. Bana herhangi bir şey söylemedi. Hatta okulu bırakmayı düşünüyorum gibilerden birşeyler söyledi. Ben de “Ankara’ya gel oğlum, ne yapacaksın okulu bırakıp!” dedim. Ben onu ararım…

-Nereden arayacaksın oğlum! Adam telefonunu değiştirdi diyorum!

-Evini ararım abi.

-Tamam sen bir yokla, bana dön!

Abdulgaffar’ın telefonda konuştuğu emniyet istihbarattan Keykavus’tu. Hayrullah ve arkadaşlarını takip etmekle görevlendirilmişti. Üniversitede siyasal hareketleri ve kimi terör eylemleri yapma ihtimali olan örgütleri takip ediyorlardı. Bunlar arasında Hayrullah’ında içinde olduğu gençler de vardı. Aslında Hayrullah lise dönemlerinden itibaren istihbarat ve emniyetin radarına takılmış biriydi. Daha o yaşlarda etrafındaki arkadaşlarını örgütleyerek kimi siyasal çalışmalar yapıyordu. Bu çocuk neden böyle davranıyordu, ben de bilmiyorum. Tamam geçen bölümde, konunun psikolojik tarafını Sümeyye’nin ona gönderdiği mektupla okudunuz. Fakat ben bu konunun sadece çocuklukta yaşadığı travmalarla ilgili değil kültürel etkilerinin de olduğu kanaatindeyim. Acaba Hayrullah’ın ailesini mi biraz araştırsak. Bu çocuk neden bu kadar siyasallaşmış? Bu arada bir şeyi fark ettiniz değil mi, Hayrullah’ı polise ispiyonlayan, onun hakkında her bilgiyi polise aktaran, en yakın dostu bildiği Abdulgaffar çıktı. Vay şerefsiz! Ne zaman böyle biri oldu anlamıyorum? Zaten bu hayatta insanı en kolay satanlar, hep en yakınlarıdır.

Rüveyda bu yazdıklarımı okurken gözyaşlarına boğuldu. Oysa o Abdulgaffar’a çok güveniyor, onu deli gibi seviyordu. Tamam belki deli gibi sevmiyordu ama ona içten bir duyguyla bağlıydı. Peki şimdi ne olacaktı? Abdulgaffar’la nasıl bir daha konuşacaktı, ona bir daha nasıl Hüseyin diyecekti? İçinden akıp giden sevginin yerini, çoraklaşmış ve anlamsızca etrafa bakan boş gözler almıştı. Kendini toparladı ve Hayrullah’ı arayıp ona bilgi vermek istedi. Polisin onu takip ettiğini düşününce vazgeçti. Bütün bu karmaşık düşünceler içinde aklına Sümeyye geldi. Ona ulaşsa belki Hayrullah’ı bulurdu. O da canı ne zaman isterse ortaya çıkıyordu. Zaten sadece kendi amacına ulaşmak için çalışıyordu. Neden Hayrullah’a yardım etseydi ki…

-Alo Rüveyda, akşam Çiçek Pastanesin’de buluşalım mı?

-Hım.. Bu akşam gelemeyeceğim Hüseyin, biraz rahatsızım. Kendimi iyi hissetmiyorum.

-Ben geleyim mi o zaman?

-Yo yo, hayır. Bugün gerçekten biraz yalnız kalmak istiyorum. Olur mu?

-Neden kız?

-Dedim ya biraz yalnız kalmak istiyorum…

-Ne oldu ki?

-Sonra anlatırım sana Abdulgaffar!

-Ne ne ne… Neyse sen bilirsin…

Abdulgaffar, Rüveyda’nın bu akşamki buluşmadan vazgeçmesine bir anlam veremedi. Ayrıca kendisine ilk defa Abdulgaffar demişti. “Ne oluyor, acaba bir başkası mı var?” diye düşündü ilk başta. Olsa bilirdi, hissederdi. Hem Rüveyda öyle biri değildi. Asla onu aldatmazdı. Yine de içini kemiren kıskançlık duygusunu engelleyemiyordu. Biraz durdu ve bütün bedeninde yükselen o ateşle “Hassiktir! Lan olum bu kız romanın tamamını okuyabiliyor. Kesin benim yavşak Keykavus’la yaptığım telefon konuşmasını okudu.” diye geçirdi içinden. Hemen telefona sarıldı. Büyük bir korku ve ağlamaklı bir sesle Keykavus’u aradı.

-Alo Keykavus Abi! Abi ben deşifre oldum. Bana zarar verebilirler. Beni koruyun, diyerek olan biteni aktardı.

-Nasıl oğlum! Bu kız şimdi romanın her yerini okuyabiliyor mu?

-Evet, abi.

-Tamam, sen telaşlanma! Biz onu hallederiz. Sen şu anda geri çekilemezsin. Hayrullah ve arkadaşlarıyla ilgili kritik gelişmeler oluyor. En az on gün daha devam etmelisin.

-Ama abi, Hayrullah bunu öğrenir. Rüveyda ona haber verir.

-Tamam dedik lan! Çözeceğiz işte…

Aradan yarım saat sonra Rüveyda’nın kapısı çaldı. “Akşam vakti kim acaba. Yoksa Hüseyin beni kıskandı, şüphelendi de o mu geldi?” diye içinden geçirirken kapıya yönelip;

-Kim o?

-Aç kapıyı polis!

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386