Heiderger’in dediği gibi mi yoksa Spinoza mı alırsın yoksa Foucault’mu

6 mins read
Heiderger'in dediği gibi mi yoksa Spinoza mı alırsın

Heiderger’in dediği gibi mi yoksa Spinoza mı alırsın yoksa Foucault’mu

Telefonu şarj makinesine taktım, bir çay aldım, bir sandalye çekip oturdum. Lanet olası bilim adamları ipe sapa gelmez konularda ahkam keseceklerine oturup şöyle on beş dayanan pil icat etseler ya! Tam lazım olacak yerde, pil bitiveriyor. Ruhun bedenden çekilmesi ne ise pilin bitmesi de odur. Heiderger‘in dediği gibi pilin bittiyse, pilin bitti demektir. Kazara hanım “İki saattir arıyorum, telefona neden cevap vermiyorsun” sorusuna muhatap olmakla, münker nekire hesap vermek arasında, ne fark var? Eyyy bilim adamları bizi konuşmaktan vazgeçiremeyeceksiniz. Gerekirse bir çeyrek asır daha bekleriz. Spinoza’nın dediği gibi, telefonsuz bir hayat, boşa geçirilmiş bir hayattır…

Şarj oldu mu diye bi bakayım, dedim ama daha yüzde onu bile dolmamış. Doğumhanede bekleyen baba adayı gibi hissettim. Evde hemencecik dolan bu meret, burada neden taze gelin gibi nazlı! Einstein’ın “zaman göreceli ise, şarj süresi de görelidir” sözünü hatırlıyorum ve rahatlıyorum. Acaba bu sürede biraz daha doldu mu diye çek ediyorum, kağnı hızından bile daha yavaş. Dekart’ın dediği gibi, sabretmeyi bilmeyen, koruk yemeye razı olmalıdır. Bayılırım bu söze. Ne zaman koruk suyu içsem, aklıma hemen bu gelir.

Birçok insan telefonla felsefe arasındaki ilişkiyi bilmez, ben de biliyorum sayılmaz. Ne diyordu Hume? Hı, ne diyordu?

Kesin yarı yarıya dolmuştur diye tekrar bakayım dedim, adamın biri telefonu fişten çekti. Locke, kesin bu duruma uygun bir şey söylemiştir ama ben telaşla “niye fişten çektin birader” dedim biraz sertçe. Biraz diyorum çünkü karşımda, ağır siklette rakibini komaya sokan bir görüntü vardı. Belki de, niye fişten çektin birader yerine hemşerim deseydim. Bütün yasalardan daha güçlü bir kuruma sığınmak daha akıllıca olmaz mıydı? Baudrillard’ın dediği gibi, ana, baba, yar, hükumet, kabine bir yana hemşerilik bir yana.

Telefon benim, dedim, gülümsedi. Bir yanlışlık olduğunu farketti, diye beklerken, senin olduğu ne belli, dedi. Haydaaa, çattık belaya. Kardeşim, bak kardeşim, diyorum, bu telefon benim. İspat et dedi. Kiergegaard‘ın dediği gibi, gücün karşısında durmak her paçanın harcı değildir. Alttan mı alsam acaba! Bu telefon benim ve her türlü ispat ederim, delillerim var, dedim. Geç bunları, delilleri karartmadığını nereden bileyim, elinde bilirkişi raporu mu var? dedi. Lan bu adamı niye bir yere başkan falan yapmamışlar! Mantık süper, çalmaya, öyle demeyelim, adama ayıp olmasın, gasbetmeye azmetmiş birisine kendinizi anlatmanız uzun zaman alır ve bu süre içinde, lanet olsun, ömrümü haklı olduğumu ispat etmekle mi geçireceğim, diyerek, sahibi olduğunuz ve iade etmesini istediğiniz her ne ise, vazgeçersiniz. Hele Zulu kabilesindensiniz. Tam bu noktada derdime çare olacak felsefi bir söz aradım, yine nafile.

Gel seninle bir anlaşma yapalım dedi. Anlaşma? Farzet ki sen bu telefonu kaybettin. Ne yapacaktın? Gidip yenisini alacaktın. Üstelik içindeki content’i de kaybedecektin. Şimdi gözlerini kapat ve bir düşün.

Adam haklıydı, tel numaraları, şifreler, ödenmiş aidatlar, paylaşılmak üzere arşivlenmiş aforizmalar, alıntılar, adresler.

Ne demeye çalışıyorsun karrrdeşim. Off ya, yine sert yaptım. Beyefendi lütfen verir misiniz şunu?

Anlaşalım, dedi, yoksa tamamını kaybedersin. Adam çok kararlıydı, üstelik biraz da öfkelenmeye başlamıştı. Birbirimizi yormayalım, ver iki bin lira anlaşalım. Bu telefon neresinden baksan on bin lira eder. Helal süt emmiş birine benziyorsun, seni üzmek istemem.

Teklifi düşündüm, bana çok makul geldi. Demek ki o da helal süt emmiş. Alıp götürse ne yapabilirdim ki. Zaten bir sürü işim vardı.

Peki dedim, iki bin lirayı verdim, bir rahatladım anlatamam. Foucault‘nun dediği gibi, powerbank’sız sokağa çıkan bedel ödemeye hazır olsun.

Adam hakkını helal et dedi, sen de helal et dedim. Benim yaptığımı çaktırmadan, sezdirmeden yapan bir sürü insan var ortalıkta. Çok kötü bir zamana kaldık, dedi. Gözlerim yaşardı. Allah senin gibi iyilerle karşılaştırsın, dedim. Kucaklaştık, ayrıldık.

Şu anda telefonumla hasret gidiyoruz ve hangi felsefecinin bu konuda ne dediği umurumda bile değil…

Hasan Boynukara

Hasan Boynukara