/

Otobüste size hikaye yazacaktım okumazsınız diye akbil aldım

7 mins read

Otobüste size hikaye yazacaktım okumazsınız diye akbil aldım

Biz insanlar kendimizi akıllı canlılar olarak tanımlarız; “İnsan akıllı bir canlıdır.” Diğer canlılardan ve kendisi gibi memeli olanlardan da “akıllı” varlık olarak ayrılır. ‘İnsan demek akıl demektir’ cümlesi belki de yanlış olmaz. Bütün özellikleriyle; -biyolojik, fiziksel ve psikolojik- olarak düşündüğümüzde “İnsan akıldan ibarettir.” mi desek acaba.  Akılsız insan düşünemiyoruz. Birine hakaret etmek istesek ve bu hakaretin gerçekten hakaret olmasını istiyorsak “akılsız” dememiz yeterli. Gerçekten insana yapılacak en büyük hakaret budur zira, insandan akıl alındığında geriye kalanın hemen hemen hiçbir kıymeti kalmıyor.  

Ama elbette mevzumuz akıl değil. Aklı konuşmak; akılla bağlantılı hemen hemen her şeyi (bilim, felsefe, din vs vs) konuşmak demektir ki bunu yapabilmemiz mümkün değil. Aklı tanımlamaya aklın ne olduğunu, hizmetlerini, getiri ve götürüsünü, faydasını, zararlarından bahsetmeye gelirsek bu mevzularda hemen hemen herşey yazılıp çizilmiştir. Akılsızlığın veya deliliğin fazileti, erdemi ve üstünlüğünden de bahsetmeyeceğim. “Delilikten bahsetmek nereden çıktı?” diyecekseniz. Hani, akıldan bahsetmiyorum, onunla bağlantılı hiçbir şeyden bahsetmiyorum diyince belki  “Aha bu da şimdi deliliğe övgüler dizecek” diyenleriniz olabilir diye gardımı aldım. Eller havaya!

Fakat ve elbette neyden bahsedersem bahsedeyim ya da etmeyeyim onun akılla bir ilişkisi olacak. Kendiliğinden, doğal olarak. Çünkü yazıyorum ve siz okuyorsunuz. Yazmak kelime demek ve kelime aklın varlığının göstergelerinden biri hatta belki de tek gösterge. Biz her şeyi kelimelerle ifade ediyoruz. Tasarlıyoruz, kurguluyoruz, teorize ediyoruz, tanımlıyoruz kavramlaştırıyoruz. Milyarlarca kilometre büyüklüğünde ya da daha doğrusu hesaplayamadığımız sonsuz evrenin boşluğunu “uzay” diye bir kelime/kavram uydurarak içine sığdırıyoruz. Uzay deyince milyarlarca şeye işaret etmiş oluyoruz. Vay be! oysa bu sadece bir kelime….

Kelimeler, somut varlıkların zihin dünyamıza yerleşmesini sağlayan soyut varlıklar. Düşünün şimdi etrafımızda gördüğümüz milyonlarca şeyi bu kelimeler sayesinde hafızamıza alıyoruz, koruyoruz, taşıyoruz. Kelimeler olmasa milyonlarca şeyi yanımızda taşıyacaktık birine anlatmak, ifade etmek için. Elma, armut, su, ekmek, şeftali, bulgur pilavı, kuru fasülye, 7 milyon dolar. Bütün bunları sadece kelimelerle aktarabiliyorum size. Kelimeler olmasa bütün bunları size anlatmak, ifade etmek için yanımda taşımam lazım. Lokantaya mı gittim canım kuru fasülye istedi. Cebimden kuru fasülye çıkarıp göstermem lazım. Ya eve koltuk almam gerekseydi ne yapacaktım. Ne salakça şeylerden bahsediyorum. Ama işte böyle bir şeyler olmak zorundaydı. İşte o nedenle eskiler için kelimeler ve konuşmak önemliydi, değerliydi, dinseldi. Özellikle konuşurken açık, yalın, doğru ve zerafetle konuşmak önemliydi. “Ee şimdi değişti mi? 

Evet! Değişti…

Çünkü, artık kelimeleri kullanmayı yavaş yavaş terk ediyoruz. Kelimeler üretmekten vazgeçip artık evrende var olan nesnelerin görsellerini yanımızda taşımaya başladık; cep telefonlarımızda. Tamam hemen beni yalanlayın. Şu anda okuyoruz dinliyoruz, izliyoruz. bunlar kelime ya! Fakat zaman geçtikçe bunları izlemeyeceğiz içinde olacağız. Fiziksel varlıkları sanal gerçeklikler sayesinde “yanımızda taşıyacağız” demiyorum zihinsel olarak o evrenin bir parçası olacağız, içinde yaşayacağız. Aklımızın içinde soyut varlıklar olarak taşıdığımız kelimeleri artık sanal gerçeklikle birlikte içinde varolacağız. Bu ne demek. Sanırım şöyle bir şey;  İnsanın kelimelerle var ettiği, tanımladığı, kurguladığı, tasarladığı, ürettiği, yeşerttiği herşey başka bir şeye; görsel dünyaya dönüşecek. Ya da görsel dünya olarak gelişip dönüşecek.  Konuşmak, kelime türetmek tuhaflaşacak.  Sonra, “insan konuşan bir varlıktır” tanımı ne olacak?

Akılma geldi bu arada belki de beynimiz de başkalaşacak. Başkalaşacak! Başkalaşacak eminim.

İşte böyle bir şeyler olabilir…. 

Ben aslında size bununla ilgili bir hikaye yazacaktım okumazsınız diye vazgeçtim. Belki de resim çizerek anlatmalıydım ama o da başka bir zamana kalsın. Otobüse binecek akbilim bitmiş gidip alayım bari…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.