Mustafa Everdi: Dini Var Parası Yok! (I)

7 mins read
Dini Var Parası Yok

Mustafa Everdi: Dini Var Parası Yok! (I)

Dini Var Parası YokPara ile dinin, ekonomi ile kutsalın ilişkisi Ortaçağ’da temel bir meseleydi. Esasen Hz. İsa tefecilerin tezgâhlarını devirip tapınaktan kovduğundan beri bu mesele sürekli gündeminde insanlığın.
Genelde gerek tefeci, gerek parayla uğraşanlar her zaman ‘Yahudi’ye benzetilir. İslam ve Hristiyan dünyasında ortak bir algı bu bakış. Altın, gümüşle uğraşmak, sarraflık aşağı bir iş görülür, şövalyelik, kahramanlık çağında “el kiri” tabir edilir para.
Bu bakışla İslam ülkelerinde Yahudiler sarı elbise giymek zorunda kaldılar ve Avrupa’da gettolarda ikamete mecbur bırakıldılar. Hatta bu aşağılamayı tekerleme ile Türkçe’ye dahil etti Türkmenler. ‘Giyme sarıyı, alma sarıyı, inekten doğarsa ne çare?” deyişinde olduğu gibi. Belki de ulemanın sarı elbise giymeyi tenzihen mekruh kabul etmesinin de etkisi vardır.
Tarihin böyle zalim değer yargıları bugün nefret suçu kabul edilir. Sarı ile “gâvurluk” arasında ilişki kurulması, sarı insanlara yakıştırmalar çok fazladır tarihte. O da bir insan olarak anasından doğsa da herhalde “genetik” bilgisi ile buzağı ya da dana kadar ekonomik değeri olmadığı için hor görülmüş. Belki bu nedenle muvazaalı sendikalara ‘sarı sendika’, devletin onay verip eline tutuşturduğu kimlik de ‘Sarı Basın Kartı’dır.
Tefecinin dünyası paradır. “Paranın fethettiği, paranın hüküm sürdüğü, paranın muktedir olduğu” bu dünyanın, bedestenlerdeki küçücük dükkânlardan, tek başına 8 Trilyon dolara hükmeden finans şirketlerinden oluşan “para imparatorluğu” ile dünyayı parmağında oynattığı dönemlere ulaştık. “Para açgözlülüğü” sonunda sultanları, beyleri, başkanları kibirli tahtından alaşağı edecek güce kavuştu. Artık ordular, süpersonik silahlar, füzeler değil, endeks, swap, rezerv, kredi risk primi (CDS), kredi derecelendirme notları veren Gaip Finans şirketleri güçlü.
Üstelik para bu gücüyle “dinî değerlere” tehdit haline geldi. Bütün dinler ‘parayı’ değersiz ve Tanrı’nın servet ve terakümü (yığmayı-istifçiliği) hor gördüğü bir anlayışla “faiz haram” diyerek, zekat ve infakla belirli ellerde toplanmasını önlemeye çalıştı.
Artık Tanrı’nın değil paranın “sözü” geçiyor. Tanrı Haman’ı aşağılar, Karun’u Firavun’un işbirlikçisi görür. ‘Harun gibi gelip Karun gibi gitmek’ dillerde pelesenktir. Karun yüzlerce anahtarla istifçi olarak zenginliği kilit altındadır. Bugün de altın, döviz, hisse senetleri, cripto paralar, borsalarda vakıf olamadığımız işlemler halinde sürer, gider. İsmi Karun olmayan meçhul kişi-kurum ve mahfiller durmadan “kumpas” kurup paralarına para katarlar.
Osmanlı altın ve gümüş dışında para kullanmazdı. Kağıt para ancak 1839 Ticaret Antlaşmasından sonra devreye girmiş, 1840-1863 ve 1876-1879’da kağıt para basılmıştır. O gün bugündür, para ile ilişkimiz hep sorunlu oldu. Evet altın ve gümüşe bakır katarak parayı “tahşiş” ettik ama kağıdın nasıl olup da değerli olduğuna hala akıl erdiremedik. Bugün sanal ve cripto paraların ekranda bir “değer” olmasını anlayamadığımız gibi. Onun için önüne gelen Çiftlikbank, Thodex, Titan diye paralarımızı cebellezi eder sürekli.
Dindarlar Tanrının kulu olmayı önceleyince paraya yüz vermez, finans, borsa işlerinden anlamazlar. Elinin kiri olunca da birileri elimizden alır, lüks hayatlar yaşar nispet yapar gibi. İslam hukuku malın malla trampası, murabaha ortaklığı, sehim ve sarftan bugüne gelemez. Fıkıh hala tarım ekonomisi içindedir. Hanefi mezhebine göre, fikrî haklar, icat, keşif ve yazıdan doğan “telif” mal değildir, para konusu olamaz.
Kilise günah çıkarmayı paralı yapar, İslam uleması sadaka-fitre-zekât ile para-kuruş-gümüş, kayme yüzü görebilir ancak. Onlar ancak senede bir kere günah çıkarmayı ve fitre-zekât vermeyi öngörebilmişti. Hemen her saniye paranın devir-havale ve ciro edilmesini, okyanuslar arasında hiperoptik kablolarla saniyenin yüzde birini dikkate almayı nasıl düşünebilsinler?
Bu yüzden parayı Maliyeci Cavit’e, Kemal Derviş’e, Ali Babacan’a teslim edeceksin. Yoksa nas diye diye insi aç-açık yayan yapıldak bırakır bu dindarlar.
Para korkaktır. Sahibi ise tedbirli.
(Devamı gelecek)

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386