Bir Damla Bal

14 mins read
Bir Damla Bal

Bir Damla Bal

Bir Damla Bal

Çok eski zamanlarda bir avcı vardı. Onun, kendisine yardım eden eğitilmiş bir av köpeği vardı. Av köpeği ince, uzun el ve ayakları olan zayıf görünüşlü bir köpekti ve bütün hayvanlardan daha hızlı koşuyordu. Avcı komut verir vermez köpek, tavşan ve ceylanları takip ediyor , onları yakalıyor, sahibinin önüne getiriyordu; ya da ne zaman avcı, kuş gibi bir şeyi ok ile vurduğunda köpek koşuyor ve av ölmeden önce onu canlı olarak avcının yanına getiriyordu.

Bir gün avcı köpeğiyle ava gitti ve bir ceylanın peşinde yolları yemyeşil, yamaçlarında ve tepelerinde ağaçlar, çiçekler ve bolca otların yeşerdiği bir dağa düştü. O dağda bir de mağara vardı.

Avcı baktı, mağaranın etrafında bal arılarının uçmakta olduklarını ve bir taşın yarığından bal damladığını gördü. Bal arılarının taşların yarık yerlerinde kovanları olduğu nu anladı; uzun süredir bir insan ayağının oraya basmadığı, çok miktarda bal biriktiği, taşların üzerinin bal ile dolduğu, taşların yarıklarından bal aktığı ve toprağın üzerinde kurumakta olduğu belliydi.

Avcı, bu durumu görünce çok sevindi ve kendi kendine şöyle dedi: “Eğer hiç kimsenin yolu buraya düşmez ise bir süre avlanma zahmetinden kurtulurum ve her gün gelir biraz bu baldan şehre götürüp satar, onunla geçinirim. Uzun bir süre bu bal bitmez çünkü dağın yamacı ve sahra çiçek ve yeşillikle dolu. Burayı yurt edinen arılar epeyce var, işleri de bal yapmak.”

Görünen tek sorun arıların saldırmasıydı. Fakat dünyada hiçbir iş zahmetsiz değildir. Avcı elbiselerini sıkıca bağladı, yüzünü bir bez ile örttü, dikkatli bir şekilde su için yanında taşıdığı testiyi bal ile doldurdu ve şehre döndü. Ardından balı satmak için pazara götürdü; köpeği de yanındaydı.

Avcı bir bakkal dükkanına yaklaştı ve “Bir miktar halis balım var, satmak istiyorum.” dedi.

Bakkal bal testisini aldı, ondan azıcık tattı  ve şöyle dedi: “Aferin sana ve bu bala! Benim her zaman birkaç çeşit balım vardır. Birisi bizzat kendimin köylerden getirerek arıttığım, balmumunu ayırdığım ve saf balını sattığım balım var. Bir de kendisini mumuyla kovandan çıkarttıkları ve getirdikleri ve benim satın alıp olduğu gibi balmumuyla sattığım bal var. Ayrıca arıtılmış olarak getirdikleri ve ayrı bir şekilde alıp sattığım bir balım daha var; bu bala bazen şeker şerbeti ve reçel katarlar, baldan anlayan müşteriler onu beğenmezler; her vilayetten getirilen halis balların da kendine has bir başka tadı vardır ama bu bal onların hepsinden daha iyidir. Onun kokusundan ve tadından halis bal olduğu ve çiçekleri ballarının kokulu olduğu bir ilden geldiği anlaşılır. Ben insaflı bir adamım ve bu balı en iyi ballarımın satış fiyatından daha yüksek bir fiyata satıyorum. Sadece ne kadar balın varsa daima bana getirmen konusunda söz vermeni istiyorum.”

Avcı sevindi ve şöyle dedi: “Pekala, söz veriyorum. Ben başka hiç kimse ile konuşmadım ve çok da balım var. Eğer balı uygun bir fiyata satın aldığını ve beni kazıklamadığını bilirsem her gün işte bu baldan sana bir testi getiririm. ”

Bakkal sevindi ve bal testisini teraziye bıraktı. Onu tarttı ve sonra balı başka bir kabın içine döküp boş testiyi de çekmek ve balın net ağırlığını bilmek istedi.

Bu bakkalın dükkanda fareleri yakalasın diye kedi yerine tuttuğu bir sansarı vardı. Balı başka bir kaba dökeceği sırada bir damla bal yere damladı ve bakkalın işini gözleyen sansar balı yerden yalamak için derhal ileri doğru koştu. Bu sırada avcının yanında duran ve daha başından beri sansarı görmekten rahatsız olan avcı köpeği sansara hücum etti ve sansarın boynunu ısırdı. Sansarın boynundan kan aktı.

Sansarına çok düşkün olan bakkal, av köpeğinin saldırısına sinirlendi ve ağzını bozarak elini uzattı, kantarın sapını aldı ve kuvvetli bir şekilde köpeğin başına indirdi. Köpek afalladı baygın düştü. Köpeğini çok seven avcı öfkelendi ve bal testisini alıp bakkalın başında kırdı. Bakkal feryat etti ve aklı başından gitti. Bu olayı gören bakkalın karşı komşusu esnafa haber verdi. Bir grup avcının etrafını sardı ve dayak atıp küfür etmeye başladı. Onların karşısında kendini yalnız gören avcı da av bıçağını belinden çıkardı ve birkaç kişiyi yaraladı. Yüksek sesle bağrışmalar oldu. Bu durumda bekçiler çıkageldiler. Avcı ile esnaftan birkaç tanesini yakalayıp bekçi başının huzuruna götürdüler ve “Bu adam çarşıda olay çıkarmış ve bunlar onunla yaka paça olmuşlardı.” dediler.

Bekçi başı teker teker araştırdı ve “Gidip bakın, bakkal ölü mü diri mi?” dedi. Bakkalın sağlıklı olduğu, başından hafifçe yaralandığı ve bir şey olmadığını haber verdiler. Bekçi başı hepsini kadının huzuruna gönderdi ve “Büyük kadı ne görüş bildirirse yerine getirilecek.” dedi.

Kadı bakkala, avcıya, bakkalın komşusuna ve diğerlerine olayın nasıl gerçekleştiğini sordu. Ardından şöyle dedi: “Sansar hayvandır ve bir damla bal yemek istiyordu, sansarı cezalandırmak mümkün değildir. Köpek de hayvandır ve sansara saldırmıştır; köpek de cezalandırılamaz. Ama bakkal eğer biraz hoşgörülü ve insaflı olsaydı köpeğe zarar vermezdi; eğer avcı da biraz hoşgörülü ve insaflı olsaydı bakkala vurmazdı. Çünkü av köpeğini çarşıya getirmek kendi kusurudur. İnsanlar da kendi komşularına destek olmak için toplanmışlar. Eğer avcıya dayak atmışlarsa kendi zanlarınca tanıdıkları komşularını savunmuşlardır; avcı da korkusundan bıçağını çekmiş ve kendi zannınca canını müdafaa etmiştir. Biz hepsini cezalandırabiliriz çünkü birisi bir kimseden bir zulüm görse bekçi başına ve kadıya başvurur fakat küçük bir ihtilafı büyütmemeli. Şimdi acaba kimsenin bir şikayeti var mı?”

Orada bulunanlardan hiç kimse bir şey söylemedi. Kadı şöyle dedi: “sizin bütün suçunuz cahilliktir ve cahil ve sıradan insanlar var olduğu müddetçe her gün bu gibi şeylere rastlanır. Eğer bütün insanlar bilgili ve bilinçli olsalar o zaman avcı av köpeğini serbest bir şekilde çarşıya getirmez ve bakkal kedi yerine dükkanda eğitilmesi mümkün olmayan bir sansar bulundurmaz. Eğer bir köpek bir sansara saldırırsa kantarın sapıyla köpeği öldürmez, aksine kadıya başvurur ve onun tazminatını alır ve dava biter. Eğer bir köpek öldüyse bir insan bir testiyi başka bir insanın başında paralamaz, aksine hakime müracaat eder ve köpeğin bedelini ister. Şehrin  zabıta müdürü, muhtesibi, hakimi ve kadısı varsa bu ihtilafların hepsi küçük iken hallolur ama büyük ayıp cehalet ve bilgisizliktir. Bütün savaşlar ve kavgalar başta küçüktür ve cahil insanlar onları büyütürler. Bu kavga da bir damla baldan başlamıştır; bu karmaşaya sebep olan avcı köpeğini yitirmiş ve kimse de şikayetçi olmadığı için herkesi serbest bırakıyorum.”

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ

Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler (قصّههای خوب برای بچّههای خوب)

Sindbâdnâme’den Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası