Odada Saklanmış Fil: “Liyakat-sizlik”  Söylemi

9 mins read
Liyakat-sizlik

Odada Saklanmış Fil: “Liyakat-sizlik”  Söylemi

Odada Saklanmış Fil: “Liyakat-sizlik”  Söylemi

Nesnelerin değil dilin dünyasında yaşadığımıza, uzun zamandır ikna olmuş bir haldeyiz. Üstelik hiçbir şeyin kendi (sabit) doğası olmadığı, tarihsel süreç içinde sürekli değişen farklılaşan, ilişkilerin ortaya çıkardığı, akışkan şeylerle karşı karşıya olduğumuz bir dünya önümüze sunuldu. Ne garip ki; modern düşünce, bu akan, değişen, farklılaşan, sadece ilişkilerle ve fayda ile ayakta duran dünyaya “yalan dünya” diyeceğine; teolojiyi, metafiziği, mitleri (söylenceleri) sahte sayan seküler tavırdan ödün vermeyip “değişmedi”. Rölatif (göreceli) dünyayı, bilim-teknoloji hakimiyetiyle “mutlaklaştırdı”.

Madem nesnelerin değil dilin dünyasında yaşıyorduk, o halde dil her alanda olduğu gibi siyasal alanda da etkili olmalıydı/olacaktı: Gözümüzün önünde Irak’ta 2 Milyon insan katleden ABD, “Demokrasinin kalesiydi”artık. Tüm Müslüman ülkeler “Diktatör var” denerek yıkılabilir, milyonlar katledilebilir, mülteci yapılabilir, tamamen yağmalanabilirdi. Sistemin en büyük organizasyonları olan devlet(ler) gerekçelerini dil-söylem üzerinden kurarak her türlü zulümleri uygulayabilir ve bunları güzel kılıflarla gizleyebilirdi. 

Evet! Artık karşımızda küçücük odada 7 tonluk bir fiili saklayan söylem(ler) var. Zaten en iyi ve büyük akademisyen, aydın, medya, fili yok edebilme kapasitesiyle ölçülüyor. Başarılı olması, olay ve olguyu değil kurguyu gösterebilmesine borçlu. Bütün gücünü buradan alıyor.

Şimdi gelelim ülkede yürürlükte olan, piyasaya sürülen, meşhur bir siyasal söylem olarak her yerde söylenen “siyasette – bürokraside- liyakatsizliğin egemen olduğuna”. Bu söylemi değişik alanlardaki muhalefet sürekli pompalıyor. Amaç, bu ve benzer kurgularla iktidara saldırmak, onu yıkacak darbeler vurmak. İktidarı yıkmak ve iktidara gelmek her siyasal oluşumun hedefi.Bu son derece normal fakat kullanılan söylem, bize kendi adımızı unutturacak cinsten.

“Türkiye’de; sermayenin (o zümrelerin) el değiştirdiği, kültürel iktidarın kaybedildiği, ekseninin kaydığı (burada daha çok dini karakter kastedilir)”… vb gibi üretilen söylemlerin içinde en büyüğü ve ciddisi, “liyakat” üzerinden dolaşıma sokulan söylemdir: Eşini, akrabasını bir yere getirenleri öne sürerek, kötü örnekleri göze sokarak, “liyakat bitti!” çağırtkanlığıyla bir gerçeklik oluşturulmaya çalışılır. Tabii ki; buna yönelik rahatlıkla kötü örnek ve suiistimal gösterilebilir fakat bu şey, esas biçimi hiçbir surette bozmaya yetmez. Yani Modernleşmeden beri daha profesyonel ve örgütlü çalışan; Beyaz Türkler, seçkin, elit zümreler, kısacası Devlet-lunun konumunun değiştiğini, yerinden edildiğini asla göstermez. Devlet-lu seçkin elit zümre(ler); Akademi, Sanat, Ticaret, Bürokrasi vb alanında ülkeye; dededen babaya, oğuldan toruna çökmüş vaziyette. Onların kaybolduğunu, güçten düştüğünü ya da değiştiğini söylemek odada filin olmadığını söylemeyle (saklamayla) aynıdır. İlişkileriyle, ağlarıyla bu yapılar, Aristokrasiden daha çok Olişargik karakteri baskın elitlerdir. Gerçekten hiçbir şekilde “başarısız” (bir yere gelmemiş) Paşa çocuğuna rastlanamaz. Onların çoluk çocuğu (geleneği) deha iken, geriye kalanların hem kendileri hem de çoluk çocukları havale geçirmiş, fiziksel-zihinsel engelli gibidir. Ayrıca bu devlet-lu zümreler (sınıflar), ülkedeki bütün olumlu şeylerde kendilerine gece-gündüz şükretmemiz gerektiğini bizlere telkin eder. Oysa ki; düşünceyle uğraşanlar (akademisyenler, aydınlar) sanat, ekonomi ve bürokrasi pastasını elde tutanlarla benzer tepkiler verip işlevler görür: Vitrine parlatarak koydukları mal, kendilerine ait olmayan, özgün olmayan (yerli-milli anlamında değil) mallardır. Bu acentecilik için onlara minnet duymamız gerektiği her fırsatta belirtilir.

Türk siyasal tarihindeki “Köy Enstitüleri” deneyimi, sözü edilen devlet-lu zümreye köklü bir eleştiri (onu değiştirmek), halkı ön plana çıkarmak, amacına yönelik olduğu iddia edilse de aslında iki açıdan iddialar doğru görünmemektedir: 1- Devletlu elitin niceliksel olarak yeterli olmaması-biraz adam yokluğu- modern gereksinim olması 2- Öğretmen olmayla yani nispeten daha düşük çapta mevki makamın verilmesiyle devletlu yapıya küçük kalıp zararsız olması. Başka bir eleştiri de; gittikçe demokratikleşen politik-kültürel süreçlerde artık devletlu hiyerarşisinin dağılacağı ve zaten dağıldığı imkan bulan herkesin yükselebileceğini öne süren iddiadır. Bu iddia, diğer eleştirilere göre daha kuvvetlidir ve niceliksel veri olarak kolaylıkla insanı ikna edebileceği düşünülür. Lakin eşit şartlarda, aynı imkanlarda, aynı toplumsal kültürel atmosferde bulunmayanlar için aynı yarışın sözkonusu olduğunu varsayar. Hastalığı da aldatması da burada yatar. Belirli Lobiler üzerinden giden siyasal yapılanma modeli de devletlu zümreye rakip olamamakta, kalıcılık sağlayamamaktadır.

Şüphesiz ki; muhalefetin olduğu gibi iktidarın da kendine göre büyük söylemleri var. Sadece Suriye meselesi bile binlerce felakete bedeldir. Hepsi kendi içinde kıyas yapılabilir.

“Liyakat” üzerinden kurulan söylemin en kötü yanlarından biri; garip-gureba fakir-fukaranın, Aristokrasinin değil en berbat Oligarşinin yıkılmaması için mücadeleye davet edilmesidir. Küçücük odada koskocaman filin bulunmasına rağmen; olmadığına, bir türlü görünmediğine inanmamızdır.