Nüktedan Âmâ (İkinci Bölüm)

15 mins read
Nüktedan Âmâ (Son Bölüm)

Nüktedan Âmâ (İkinci Bölüm)

Nüktedan Âmâ (İkinci Bölüm)

Yaşlı kadın şöyle dedi. “Her sorunun bir çözüm yolu vardır. Şimdi öbür güne dek vakit var.” Dikkatli olmalısın ve yarın şehirde dolaşmaya çıktığında hiç kimseye bu konudan söz etmemeli ve kimseyle alışveriş yapmamalısın; eğer Venedikli taciri de görürsen aldatıldığına dair herhangi bir şey söylemeyesin; ben de bu arada biraz düşüneyim ve sandal kerestelerini geri almak için bir çare bulayım ve senin hakkını alayım.”

Yabancı tacir şöyle dedi: “Eğer böyle olursa ve sandal kerestelerini geri alıp iyi bir fiyata satabilirsem ne istersen sana veririm ve oğlunu sermaye sahibi yaparım.”

Yaşlı kadın şöyle dedi: “İçin rahat olsun, fakat yarın hiç kimseye bu konudan söz etmemen ve bu şehirlilerle alışveriş yapmaman şartıyla; çünkü  bu şehirde arsız ve uyanık insanlar çoktur; hepsi birbirleriyle işbirliği ve söz birliği yapar, şehrin hakimi de eğer bir dava olursa onların tarafını tutar.”

Tacir yaşlı kadının söylediklerine uygun hareket edeceğine, hiç kimseye bu olaydan söz etmeyeceğine ve hiç kimseyle alışveriş yapmayacağına dair söz verdi. O gece sandal kerestelerini geri alacağı umuduyla uyudu ve anlamsız rüyalar gördü.

Ertesi sabah yabancı tacir şehirde dolaşmak için evden çıktı; sokaklarda ve çarşılarda etrafa bakıyor, şehrin mamurluğunu, oranın çarşısının canlılığını beğeniyle seyrediyordu; yolu kapalı çarşıya düştü; orası her yerden daha güzeldi ve dükkanlar mal ile dolu, giren çıkan çoktu.

Yabancı tacir çarşıyı seyretti ve sonunda içerisinde halkın oturup kahve ve nargile içtiği, içlerinden bir grubun tavla ve satranç oynadığı bir kahvehaneye vardı. Yürümekten yorulduğundan kahvehaneye girdi ve bir kahve içip yorgunluk atmak için bir köşeye oturdu; yanında satranç oynayanları izlemeye başladı.

Yabancı tacir satrancı iyi biliyordu ve oyuncuların çok zayıf ve kötü oynadığını görüyordu. Tam o sırada satranç oynayanlar ihtilafa düştüler; yabancı tacirin dikkatle kendilerinin oyununu izlediğini gördüklerinde ondan hakemlik yapmasını istediler; o da satrancı iyi bildiğinden bir hüküm verdi, onlar da kabul ettiler. Yabancı tacir verdiği hükümle gururlandı ve “Ben de sizinle bir el satranç oynamaya hazırım.” dedi.

Satranç oynayanlar şöyle dediler: “Hayır, biz korkaklarla kumar oynamayız, mert kişilerle oynarız.”

Frenk tacirin dünkü sözünü ve yaşlı kadının dediklerini unutan ve satranç bilmekle övünen yabancı tacir onların sözüyle taassuba kapıldı ve şöyle cevap verdi: “Öncelikle bahse girilmediği ve ortaya para koyulmadığı sürece  satranç kumar değildir. Satranç beyin sporudur; hem sonra korkak olduğum ve bahisten korktuğum nereden belli?” Eğer ben korkak olsaydım denizleri ve karaları aşıp bu şehre gelmezdim. Madem öyle, ne söylüyorsanız onun üzerine satranç oynarım ki böylece kim korkak, kim cesur belli olsun.”

Kumarbazlar “Pekala, mert ve yiğitsen biz istediğin her şey üzerine oynarız.”

O da “Her ne ise siz söyleyin.” dedi.

Onlar da “Şöyle kararlaştıralım: Eğer biz kazanırsak üç şey teklif ederiz, sen onlardan birini yaparasın; eğer sen kazanırsan üç şey teklif et, onlardan birini biz yaparız; kim üç tekliften birini yapmak istemezse bin dinar nakit para versin.” dediler.

Tacir kabul etti ve kendi kendisine “Hem eğlenirim, hem de bin dinar kazanırım.” dedi  ve birbirlerine söz verip anlaştılar, sonra oyuna başladılar.

Frenk kumarbaz maharetli bir satranç oyuncusuydu; daha ilk elde oyunu kazandı. Yabancı tacir çaresiz “Pekala, teklifini söyle.” dedi.

Frenk kumarbaz şöyle dedi: “Biz üç kişiyiz ve bütün işlerde birbirimizle ortağız. Her birimiz bir teklifte bulunacağız.” Yabancı tacir “Peki, ben de onlardan birini kabul edeceğim.” dedi.

Frenk kumarbaz elini cebine soktu ve bir çakıl taşı çıkardı; sonra masanın üzerine bıraktı, “Ben bu taştan bana bir takım elbise dikmeni istiyorum.” dedi ve arkadaşları gülüştüler.

Yabancı tacir, “Peki, bu birinci teklif. İkincisi nedir?”

Kumarbazın birinci arkadaşı şöyle dedi: “Benim teklifim ise, şimdi sahile gitmemiz ve denizin suyunun tamamını bir nefeste içmendir.”

Yabancı tacir rahatsız oldu ve şöyle dedi: “Bence bu sözler mantıklı değil fakat üçüncü teklifi de söyleyin.”

Kumarbazın ikinci arkadaşı ise şöyle dedi: “Ben de senin bacak kaslarından yüz dirhem et almak istiyorum; eğer bu üç tekliften hiçbirini yerine getirmezsen verdiğin söze uygun olarak bin dinar kaybettin ve vermelisin.”

Yabancı tacir öfkelendi ve şöyle dedi. “Hayır, ben kabul etmiyorum. Bu sözlerin hiçbirisi akıllıca değil. Ben eğlendiğimizi düşünüyordum, eğer ben oyunu kazansaydım böyle saçma sözler söylemezdim. Ben, yüksek sesle bağırın, beni sırtınızda taşıyın ya da insanların önünde raksedin diye teklif ederdim; bundan sonra eğer bu teklifleri yapmasanız bile bin dinar istemezdim. Dünyanın hiçbir yerinde bir kimseye zorbalık yapmak adeti yoktur ve sizin sözleriniz delilerin sözlerine benziyor. Ben ne bu işleri yapabilirim, ne de verecek param var.”

Kumarbazlar hep bir ağızdan şöyle dediler: “Biz bu sözleri anlamıyoruz. Bizim anlaşmamız, ne istersek teklif etmemiz idi; biz de ya bu şeyleri isteriz, ya da bin dinarı.” Yabancı tacir teklifi kabul etmediği ve parası da olmadığı için bir gürültü kopardılar ve yabancı taciri sürükleye sürükleye şehrin hakiminin huzuruna götürüp oyun hadisesini anlattılar.

Hakim yabancı tacire şöyle söyledi: “Çare yok.” Bu şehirde kumarbazlık ve bahis yasaldır. Bir anlaşma yapmışsın ve kabul etmişsin; kumarbazlık şaka değildir. Ya söyledikleri şeyi yap ya da bin dinarı öde, yoksa kim bu şehirde bir olay çıkarırsa kendi canıyla oynamış olur. Burası Antakya değil, burası Frenk şehri, her iş bir hesaba göredir. Eğer makul bir cevabın varsa söyle, aksi halde kendi şartını yerine getirmelisin.”

Yabancı tacir şöyle dedi: “Ama hakim bey, bunların sözleri makul değil ve teklifleri uygulanabilir olmadığı zaman bahsi onlar kaybetmiş oluyor. Ben size soruyorum, eğer siz benim yerimde olsanız acaba taştan elbise dikebilir misiniz, denizin suyunu bir nefeste içebilir misiniz, ya da onların yüz dirhem et alması için bacaklarınızı uzatabilir misiniz?”

Hakim şöyle dedi: “Gevezeliği bırak, seni buraya bana soru sorman için getirmediler. Seni cevap vermen için getirdiler. Verdiğin bir söz var; sen eğer bu işi yapamayacaksan daha baştan sonunu düşünseydin, bilinmeyen ve ölçülmeyen işleri kabul etmeseydin. Şimdi vermiş olduğun bir söz var ve kendi düşen ağlamaz.”

Yabancı tacir mecburen bu çözümü kabul etti ve kendi kendine şöyle dedi: “Eğer yarına dek sandal kerestelerini geri alıp iyi bir fiyata satabilirsem bin dinarı öderim ve artık bir daha bahse girmeye tevbe ederim.” Ardından hakime şöyle dedi: “O halde lütfen yarına dek bana mühlet veriniz, eğer tekliflerden birini yapamazsam bin dinarı öderim.”

Hakim şöyle dedi: “Bu bir sözdür; ben yarına dek sana mühlet veriyorum fakat bir kefil getirmelisin yoksa seni tutuklarım.”

Yabancı tacir şöyle dedi: “Bu şehirde evinde konaklamakta olduğum adı ve adresi şöyle şöyle olan yaşlı bir kadın dışında hiç kimse beni tanımaz.”

Hakim emir verdi, yaşlı kadını getirdiler; yaşlı kadın ertesi gün ikindi vakti yabancı taciri getireceğine kefil oldu ve hepsi dışarı çıktılar. O zaman yaşlı kadın tacire “Bu şehrin sakinleriyle alışveriş yapma demedim mi, şimdi haydut ve hırsızların sana neler yaptıklarını gördün mü?” dedi.

Tacir “Fakat bunlar mertlikten, sözünde durmaktan, karardan ve insanlıktan bahsediyorlardı.” dedi.

Yaşlı kadın şöyle dedi: “Tabi ki böyle şeylerden söz ederler! Yoksa ne yapmalarını bekliyordun? Bütün hainlerin emanetten söz etmeleri, bütün hırsızların haktan, insaftan dem vurmaları, halkın namusuna göz dikenlerin namustan söz etmeleri bu dünyanın adetidir. Eğer böyle olmazsa hiç kimse ham olmaz ve hiç kimse aldanmaz. Bu karaktersizler de karşısındakini harekete geçirip gayretlendirmek için önce insanlıktan ve mertlikten bahsederler, ardından da yapacaklarını yaparlar. Eğer daha baştan hırsız cebinizi boşaltmak istiyorum derse, hain emanet boş sözdür derse, hilekar da kendi istediğime ulaşıp gitmek istiyorum derse kendi planlarını uygulayamazlar.”

Birinci Bölüm için Tıkla: Nüktedan Âmâ (Birinci Bölüm)

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ

Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler (قصّههای خوب برای بچّههای خوب)

Sindbâdnâme’den Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası