/

Kadriye’nin anneler gününü kutluyorum

10 mins read
Kadriye'nin anneler gününü kutluyorum

Kadriye’nin anneler gününü kutluyorum

Kadriye'nin anneler gününü kutluyorum

Kadriye’nin anneler gününü kutluyorum… O şimdi hayatta değil… Hatta biyolojik olarak hiç anne olamadı. Ama ben kendi adıma bu yılki anneler gününü ona ithaf ediyorum ve canı gönülden kutluyorum. 

Eğer tanımak isterseniz Kadriye’den size bahsetmek isterim. Tüp bebek tedavisi görerek hamilelik süreci yaşayan bir kadındı. Tedavisinin öneminden dolayı bulunduğu küçük ilçeden İstanbul’a gelmişti. Bu sefer ikinci denemede başarılı olunmuştu. 

Tüp bebek tedavisini bilenler bilir. Aylarca hormon ilacını kalçadan yaptırmak gerekir. Bu tedaviyi görenler daha fazla fedakarlık göstererek anne olurlar. 

Ben de hemşireyim ve yolumuz bu durumda kesişti. Kadriye aylarca bana enjeksiyon yaptırmaya geldi. Ondaki yıpranmışlığı ve yorgunluğu görebiliyordum. Konuşurken her an ağlayacak gibi bir hali vardı. Daha önce aynı durumdaki kadınlarda da aynı şeyleri gözlemlemiştim. Ülkemizdeki bu biyolojik anne olma baskısını ve kadınların bunu bir var olma durumu olarak algılamalarını, irdelemeye başladım. Kadriye de küçük bir yerde yaşamanın etkisiyle bu baskıya tahminimce daha fazla maruz kalmış ve bu durum kendi varlığını geri plana atmış bir insana dönüştürmüştü. Bir bebek dünyaya getirmenin heyecanından çok bir görevi yerine getirmeye çalışan; bedeninden kendi hakimiyetini kaybetmiş, bir kadının izlerini görüyordum. 

Bizim konuşmalarımız önceleri kısa ve olması kadardı. Her enjeksiyondan sonra bu sefer tedavinin daha iyiye gitmesi için güzel dileklerde bulunuyorduk. 

Bir gün enjeksiyonunu yaptıktan sonra kaydını deftere yazarken “Allah!” diye bağırdı. Ne olduğuna bakmak için arkama döndüğümde sedyede öylece oturup bekliyordu. Bu yaptığımız hormon ilaçları, uzun tedavilerde yağlı da oldukları için kalçada şişlikler yapabiliyorlar. Böyle bir durumdan dolayı acı mı çekiyor, diye düşündüm. Yanına yaklaşıp omzuna dokunduğumda ağlamaya, başladı.”Babam, hasta olmuş! Memlekette yalnız. Ben de bu halde gidemiyorum yanına…” Çaresizliğin de çaresizliği içindeydi. Uzaklardan tedavi için İstanbul’a geliyorsun, zaten bu zaman zarfında fazlasıyla yıpranmışsın. Bu süreçte bir yandan salgın çıkmış. Kendinle uğraşmaya çalışırken memlekette yalnız kalan baban hasta oluyor. Bütün bu ruh hali içinde belki de beni bir ağlama duvarı olarak gördü. Rahatlamak istedi. Çünkü koca bir şehirde, en yakın o an ben vardım. Bu gibi  anlarla ilk defa karşılaşmıyordum. Bu durumda insanlar karşısından bir şey beklemiyor. Sadece derdini anlatmak istiyor. Ve ben de onu dinledim. Sanırım işe de yaradı.

Diğer geldiği günlerde durumunu sorduğumda daha iyi olduğunu, babasının sorununu hallettiğini söylemişti. Ben de mutlu oldum onun adına. 

Bazı zamanlarda, ben çok yoğun ve stresli olabiliyordum. Enjeksiyonunu hızlıca yaparken o da bana, beni rahatlatıcı sözler söylerdi. Hatta bir keresinde diğer işlerden onu unutmuşum. Uzun süre benim gelmemi beklemiş. Kibarca kapıyı vurunca hatırladım. Çok naif ve anlayışlı bir insandı… 

Son zamanlarda tedavinin iyiye gittiğini, karnında bebeğinin gayet sağlıklı olduğunu, söylemişti. İkimiz de zor günlerin geride kaldığını düşünmeye başlamıştık. Gözleri gülüyordu.

Artık gelmemeye başladı. Ben de içimin rahatlığıyla bebeğini kucağına alacağı için gün saydığını, düşünüyordum. Bebeğiyle gelecek, beraber bebeğini seveceğiz, mutluluğunu paylaşacağız… Ama hayat bizim akmasını düşündüğümüz gibi akmıyor… 

Öğrendim ki covide yakalanmış ve durumu kötüye gidince yoğun bakıma alınmış. Bağışıklık düşük olunca maalesef bebeğiyle bu hayata veda etmiş… 

Nasıl üzüldüğümü anlatamam… Bebeğini kucağına alacağını düşünürken onun ölüm haberini almak, beni derinden etkiledi. Bu salgın olmazsa hasta olmayacaktı. Ya da bu dönemde hamile kalmasaydı, diye bir sürü düşünce geçti aklımdan. Ama ne fayda… Onun yoğun bakımda neler yaşadığını düşününce… Hikaye böyle bitmemeliydi. 

Kadriye’yi anne olmak için çıktığı yolda kaybettik. Biyolojik olarak anne olamadı ama benim kalbimde o bir anne… 

Bu acı olay  “annelik” kavramını tekrar sorgulamama neden oldu. Zaten son yıllarda anne olmaya çalışan kadınlarda özgüven eksikliğini hep gözlemliyordum. 

Toplumumuzda anne olabilmek için baskının çok fazla olması, anne olamayan insanların hayatını mahvediyor. Bu süreçten hepimiz sorumluyuz. 

Anne olmak geçmişten bu yana çok önemli. Kadınlarımızı toplumda var etme biçimi. Anne olamayanlar bu tür kültürel ve sosyal etkiler altında eziliyor. Oysa ki bir kadının anne olması dışında  hayatta idealize edebileceği ve faydalı olabileceği yaşam alanları var. Bir kere şunu anlamalıyız: Her kadının en yüce amacı anne olmak değil. Bu dünyada anne olmadan da hayata dokunacak bir sürü işler yapılabilir. Bu yazdıklarımı, anneliği küçümsemek veya değerini düşürmek için yazmıyorum. Aksine anne olmuş ve olamamış bütün kadınları aslında bir olmaya çağırıyorum. 

Bazı değişimler için zaman gerekir. Bu konuda ilk önce zihniyetlerimizin değişmesi gerekir. Anne olamayanlara eksiklik duygusu hissettirilmemeli artık. Kendilerini başka ideallere verebilme imkanları sağlanmalı. Annelik yapmak istiyorlarsa biyolojik anne olunmak zorunda da değil. Bir sürü ana kucağı arayan annesiz çocuklarımız var. Toplumda kendi kanından olmayan çocuklara mesafeli bakılmamalı.

Bu gün anneler günü… Bu gün anne olamayanları, annesi olmayan çocukları, çocuklarını kaybetmiş anneleri, çocuğundan ayrı kalmış anneleri anmak istiyorum. Umarım gelecek zamanlar onları daha iyi anlayabilir ve ona göre davranabiliriz. 

Esen Güney

Esen Güney Married She has a son and was born in Giresun. She lives in Istanbul. Since 2014, she has been working as a writer and publication editor at fikrikadim.com. She has published essays, stories and interviews. He still continues to write and conduct interviews.