Türkiye ve Çin ekonomik bağları ideolojinin önüne koyuyor

9 mins read
Türkiye ve Çin ekonomik bağları ideolojinin önüne koyuyor

Türkiye ve Çin ekonomik bağları ideolojinin önüne koyuyor

Türkiye ve Çin ekonomik bağları ideolojinin önüne koyuyor

SİNEM CENGİZ
SİNEM CENGİZ

ABD’li üst düzey diplomat Antony Blinken’in, Başkan Joe Biden’ın Japonya ve Güney Kore’ye göreve başlamasından bu yana ilk yurtdışı ziyaretini yapmayı tercih etmesinden bir hafta sonra, Çin’in dışişleri bakanı altı ülkeden oluşan Orta Doğu turuna başladı.

Pekin’in bölgedeki etki alanını genişletmeyi amaçlayan Wang Yi’nin turu, 30 Mart’ta Pekin’e dönmeden önce Suudi Arabistan, Türkiye, İran, BAE, Bahreyn ve Umman’ı kapsayacak şekilde planlandı.

Söylemeye gerek yok, Amerika’nın bölgedeki konumunun daralması, Çin’e, Amerika boşluğunu tamamen doldurmasa bile, Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerini çeşitli yönlerden güçlendirme fırsatı yarattı. Çin, kısa vadede Amerika’nın büyük askeri gücünün yerini alamayabilir, ancak bölge ülkelerinin güvenlik ve ekonomik alanlarında artan rolüne dikkat etmek önemlidir.

Pekin, hem Türkiye’ye hem de Körfez ülkelerine, bölgedeki tek ağır siklet olan ABD’ye olan bağımlılıklarını azaltma ve aynı zamanda onlarla çok yönlü bir ilişki geliştirme fırsatı sunuyor.

Wang’ın her ülke için dosyası önemli konuları içeriyor ve bu yıl ikisi arasında diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 50. yıldönümü olduğu için Türkiye için özel bir odaklanmaya ihtiyacı var. Wang, iki günlük Ankara ziyaretinde Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, gündemde ikili, bölgesel ve uluslararası konular vardı.

Çin’in hızla gelişen ekonomisiyle küresel düzendeki yükselişi, Türk politika yapıcılarının dikkatini çekiyor. Türkiye ile Çin arasındaki bağlar zaman zaman iniş çıkışlar yaşasa da, son yıllarda ilişkileri karşılıklı çıkarlara dayalı bir büyüme dönemine girmiştir. Artan ticaret ve hükümetler arası diyalog hızlandı.

Ankara, Batı ile ilişkilerinde gerilimler yaşarken ve Türkiye ekonomisi ciddi şekilde sıkıntı yaşarken, Çin ile ilişkilerinin güçlendirilmesi önemli bir seçenek gibi görünüyor. Blinken geçtiğimiz günlerde Biden yönetiminin müttefiklerinin ABD ile Çin arasında bir seçim yapmasını talep etmeyeceğini belirtmesine rağmen, şu anda bölgedeki ABD müttefikleri için gümüş tepside cazip seçeneklerle geliyor gibi görünüyor.

Türkiye’nin Çin’e yönelişindeki en önemli faktörlerden biri, Çin’in başkalarının iç işlerine karışmama politikasıdır; Ankara’nın Batı’yı çok fazla müdahil olarak gördüğü bir alan. Erdoğan, 2017 yılının sonlarında, Türkiye’nin Pekin ile daha yakın ilişkiler geliştirmeye olan ilgisini göstermek için, kilit danışmanlarından biri olan eski Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili ve deneyimli bir işadamı olan Abdulkadir Emin Önen’i ülkenin Çin başkentindeki büyükelçisi olarak atadı.

Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik boşluklarının üstesinden gelmesine yardımcı olabilecek önemli bir ticaret gücü olması nedeniyle, Ankara için uluslararası sistemde çok önemli bir oyuncu. Çin açısından ise Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasındaki jeostratejik konumu ve Ortadoğu’daki konumu, Türkiye-Çin ilişkilerine yeni bir dinamizm getiren Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) çerçevesinde stratejik bir konum sağlıyor.

2015 yılında Ankara, Kuşak ve Yolculuk’ta Kafkaslar ve Orta Asya boyunca uzanan bir “Orta Koridor” için başlangıç ​​noktası olarak kendisini önerdi ve bir mutabakat zaptı imzalandı. Bu anlaşma uyarınca Türkiye, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesini 2017 yılında tamamlamış ve bu güzergah üzerinden Çin’e ilk ihracat treni geçtiğimiz Aralık ayında İstanbul’dan ayrılarak aynı ay Çin’in merkezindeki Xian şehrine ulaşmıştır.

Ankara’nın Pekin’e yaklaşımı, ideolojik seçimden çok ekonomik kaygılar tarafından güdülenen pragmatizm ve rasyonalizme dayanıyor. Pekin, Ankara’nın en büyük ikinci ticaret ortağı olduğu için Çin ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2020 itibarıyla yaklaşık 24 milyar dolar.

Ancak Türkiye-Çin ilişkileri ekonomik olanın ötesine geçti ve güvenlik ve siyasi bir boyut da içeriyor. Her iki ülke de, aralarındaki ekonomik-politik bağları zayıflatmamak için Uygur meselesi gibi çetrefilli bölgelerden kaçınıyor. Özellikle Ankara, Uygur meselesi konusunda Pekin’e yönelik sert söylemini yumuşattı. Sürgündeki bu türden en büyük aktivist grup olan Dünya Uygur Kongresi, Türkiye’de 45.000 Uygur mülteci olduğunu tahmin ediyor ve bu da onu en büyük diaspora topluluklarından biri yapıyor.

Suriye savaşı, iki ülkenin ilgi duyduğu bir diğer alan. Erdoğan, Temmuz 2019’da Çin’e yaptığı son ziyaretinde, Türkiye’nin Çin ile ilişkilerine kimsenin girmesine izin vermeyeceğinin altını çizerek, siyasi karşılıklı güveni derinleştirmeye ve Pekin ile güvenlik işbirliğini güçlendirmeye hazır olduğunu vurguladı. Geçmişte Erdoğan, Türkiye’nin Çin, Rusya ve dört Orta Asya ülkesinden oluşan bölgesel bir güvenlik organı olan Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılabileceğini bile önerdi.

Erdoğan’ın sözleri, Ankara’nın NATO üyesi olarak statüsüne işaret etmesi gereken Batı başkentlerinde kaşları kaldırdı. Ancak, Türkiye’nin bölgede ABD etkisinin azaldığı ve Türkiye ile Türkiye arasındaki güvensizliğin azaldığı bir dönemde uluslararası arenada ilişkilerini genişletme ve ortaklarını çeşitlendirme kabiliyetine sahip olduğunu göstererek payını yükseltmek niyetinde olduğu açıktır. Batı derinleşiyor. Çeşitli konularda ideolojik olarak anlaşmazlıklar olmasına rağmen, hem Ankara hem de Pekin karşılıklı ekonomik çıkarları ilişkilerinin ön saflarında tutuyor.

kaynak link

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.