Ateş  Oyunu

16 mins read
Ateş Oyunu

Ateş Oyunu

Ateş Oyunu

Evvel zaman içinde, çok eski zamanlarda maymunlardan bir taife Hemedan yakınlarında meskun imişler. Nüfusları da epeyce kalabalık imiş; maymunların büyüğü ve önderi “Ruzbih” adında yaşlı ve tecrübeli bir maymun imiş.

Ruzbih daima onlara adaletli davranır ve ne zaman işlerinde bir zorluk ortaya çıksa o zorluğu aklı ve zekasıyla çözer ve maymunlar da ona çokça saygı gösterirlermiş.

Bir gün, gün batarken, maymunların reisi Ruzbih yüksek bir dağın üzerinde geziniyor ve oradan şehrin manzarasını seyreyliyormuş. Bir ara şehrin sokakları arasından ince ince alevlerin yükseldiğini görmüş tırak turuk şeklinde sesler duymuş. Ruzbih şaşırmış ve şöyle demiş: “Şehirde ne olup bitiyor acaba?” Derhal maymunlar içerisinden “Kar Agah” adlı hizmetçisini çağırmış ve şöyle demiş: “Hemen şehre git ve bak bakalım bu alevler neyin nesi, bu sesler nereden geliyor ve şehirde neler olup bitiyor öğrenip bana haber ver. Her şeyi araştırıp iyice anlamalısın ki sana ne sorsam cevabını verebilesin. Çabuk git, çabuk dön; ben burada bekliyorum.”

Kar Agah hızla şehre inmiş, saklana saklana insanların durumunu yakından izlemiş, her şeyi iyice araştırıp anlamış sonra geri dönmüş ve Ruzbih’e şöyle haber vermiş: “şehirde yeni bir durum yok, savaş da yok; güzel bir haber var, yarın bayram ve bu gece de bayram gecesi; halk bir eğlence tertip etmiş, eğleniyor, çocuklar da ateş oyunu oynuyorlar. Duyduğun sesler barutlu oyuncakların ve patlayıcıların sesi; o ince alevler de füzeye ait. Füze ıslatılmış baruttan yapılan ve bir boruya bağlanıp ateşlenerek havaya yükselen bir patlayıcı oyuncaktır.”

Ruzbih “Acaba barut ve patlayıcıları çocukların kendileri mi yapmışlar?” diye sormuş.

Kar Agah “Hayır, onları büyükler imal etmişler” diye cevap vermiş.

Ruzbih “Bu barut başka bir işe yaramaz mı?” diye sormuş.

Kar Agah “Yaramaz mı, sanayide ve savaş ile ilgili işlerde kullanılır.” demiş.

 “Çocuklar onu bedava olarak mı elde ediyorlar?” diye sormuş.

Kar Agah “Hayır, çocuklar onu parayla büyüklerden satın alıyorlar.” diye cevap vermiş.

Ruzbih “ Öyleyse anlaşıldığına göre bu şehirde büyüklerin aklı da çocuklarınki gibi, çünkü faydalı işler yerine patlayıcı ve füze oyuncaklar yapıyorlar sonra çocuklar onları eteşliyor ve havaya fırlatıyorlar.” demiş.

 Agah “Görünüşe göre böyle.” demiş.

 “pekala, eğer bu ateş birinin evine düşse ve ev yansa ya da bir kimsenin gözünü sıçrayıp gözünü kör etse veyahut birini elbisesine gelip yaksa ne yapıyorlar ve onun zararını kim karşılıyor?” diye sormuş.

Kar Agah “Hiç kimse. O durumda suçu çocukların boynuna yüklüyorlar ve zararı karşılayacak bir kimse de çıkmıyor.” diye cevap vermiş.

Ruzbih şöyle demiş: “Ne kadar da cahil insanlarmış; sanayide kullanılan bir şeyi boşu boşuna tehlikeli bir oyunda kullanıyorlar, çocukların cebindeki parayı alıyorlar, sonra da eğer bir tehlike ortaya çıkarsa çocukları suçlu kabul ediyorlar bir zarar oluştuğunda onu telafi edecek hiç kimse çıkmıyor! Çocuklara çocukturlar, tecrübeleri yoktur diyoruz. Büyükler neden bu işi yapıyorlar. Yoksa oyun kıtlığı mı var veya dinlenmek ve eğlenmek için başka hiçbir yol mu bilmiyorlar? Spor oyunları da mı yok? Binicilik de mi yok? Kitap okumuyorlar mı? Tiyatroya gitmiyorlar mı? Satranç oynamıyorlar mı? Yarışma yapmazlar mı?  Yoksa başka yapılacak bir iş yok mu ki dinlenmek için ateşle oynuyorlar ve paralarını heba edip havaya saçıyorlar.”

Kar Agah şöyle cevap vermiş: “Vallahi ne arzedeyim, kesinkes akılları ermiyor ve anlamıyorlar.”

Ruzbih şöyle demiş: “Muhakkak öyledir.” Peki şehirlerinde bir başkan ve hakim de mi yok ki onları bu ahmakça işten men etsin?”

Kar Agah şöyle demiş: “Nasıl olmaz, elbette var, fakat başkanları bu işlerle ilgilenmiyor ve başkanın bizzat kendisi tarafından da şehir meydanında ateş oyunu sahası kurulmuş; orada da bir çok şeyi ateşe verip yakıyorlar ve adına da bayram ve kutlama diyorlar.”

Ruzbih şöyle demiş: “Allahu ekber, o zaman insanlar maymunlardan daha anlayışsız denilir oysaki biz maymunlar hiçbir zaman faydası olmayan bir işi yapmayız ve yırtıcı hayvanlar da aç kalmadıkları sürece avlanmazlar. Köpek de bir kimse ona eziyet etmedikçe paçasına yapışmaz. Bu insanlar ne kadar da ahmaklar böyle, yaptıkları hiçbir şey akla ve mantığa uygun değil!”

Sonra Ruzbih  tellal maymunu çağırdı ve bütün dağ köylerinde maymunların ak sakallıları ve ileri gelenleri ile akil maymunların toplanmaları için nida etmesini söylemiş. Hepsi geldiğinde, Ruzbih bir taşın üzerinde durmuş ve maymunlara şöyle söylemiş: “Kardeşlerim, bacılarım, ben sizin önderinizim ve daima sizin hayrınız için çalışacağıma ve sizin hayrınıza konuşacağıma dair Allah’a söz verdim. Ben bugün tuhaf bir şey gördüm ve bizim bu insanlar ile yakın olmamızın hayrımıza olmadığını anladım. Bunlar kendi iyilikleri ve kötülüklerini birbirlerinden ayırt etmeyen, kendi elleriyle kendilerine zarar veren insanlar; belli ki bu tür insanlar başkalarına zarar vermekten de çekinmezler; bizim onlarla komşu olmamız tehlikeli olabilir. Ben hep beraber bu dağlık yeri terk ederek daha uzaklara gitmemizin sizlerin yararına olacağını düşünüyorum.  Hepimiz insanlara yakın olmamak için bu dağı terk etmeliyiz. Onlar kendilerine, mallarına ve çocuklarına merhamet etmiyorlar; bir gün sizin de başınıza bir iş açabilirler. Vakit varken buradan gitmeliyiz. Hepiniz hazır olun çünkü yarın uzak bir ormana gideceğiz, insanlardan ve ahmaklardan uzakta yaşayacağız.”

Bu sırada maymunlar arasında ihtilaf çıkmış ve herkes bir şey söylemiş; sonunda Ruzbih’e şöyle cevap vermişler: “Bizim düşüncemiz şöyle: eğer şehirde ateş oyunu oynuyorlarsa bunun bizimle bir ilgisi bulunmuyor, biz bu dağlarda yaşamaya alışmışız ve başka bir yere gelmiyoruz.”

Ruzbih şöyle demiş: “Pekala, ben vazifemi yaptım ve doğru olanı söyledim, eğer beni dinlerseniz sizin yararınıza olur, aksi takdirde ben ve ailem buradan gideceğiz artık siz bilirsiniz.”

Ruzbih böyle söylemiş ve karısı ve çocuklarını alıp o dağdan şehirden bir hayli uzakta olan başka bir dağa göç etmiş.

Maymunlarda birbirlerine şöyle söylemişler: “Ruzbih yaşlanmış, bunamış ve iyice korkak olmuş. Bırakın gitsin ve nereyi beğeniyorsa orada otursun.” Böyle dedikten sonra başka birini başkan ve önder olarak seçmişler ve orada kalmışlar; sonunda biraz zaman geçmiş ve bir gün şehirde bir olay gerçekleşmiş.

Yine bir bayram akşamıymış, şehirde kutlama varmış ve eğlenip ateş oyunu oynuyorlarmış; patlayıcılar ve füze varmış. Ateş oyunundan saçılan mermilerden bir tanesi havada patlamadan bir damın üzerine düşmüş. Tesadüfen oraya kuruması için odun yığmışlar. Odunlar alev almış ve ahşap tavan yanmış, ateş otların konulduğu ambara ulaşmış; bu ot ambarı fillerin ahırına aitmiş ve filler de şehrin hakimine aitmiş. Filhanenin kapısı ve duvarı yanmaya başlamış ve ateş fillere ulaşmış; sonunda insanlar gelip ateşi söndürmüşler. Bazı filler yanmış birçoğu da yaralanmış.

Haber şehrin hakimine ulaşınca çok müteessir olmuş ve derhal fil bakıcılarını, baytarları veterinerleri çağırıp filler için bir şeyler yapmalarını söylemiş.

Veterinerler şöyle söylemişler: “Yanan filler için herhangi bir ilaç yok, fakat yaralanan ve derileri su toplayan filler için tek ilaç maymunun içyağıdır. Çok miktarda maymun içyağı tedarik etmeliyiz ve fillerin yanmış derisi üzerine sürmeliyiz; böylelikle yavaş yavaş onların yaraları iyileşir.”

Şehrin hakimi de askerleri çağırmış ve şehrin yakınındaki dağa gidip orada ne kadar maymun varsa ok, taş, tuzak, kement ve mümkün olan her yolla yakalamalarını, sonra öldürüp içyağlarını toplayarak, filleri tedavi etmek için getirmelerini emretmiş.

Birdenbire şehrin yakınındaki dağlara saldırı başlamış ve her taraftan maymunlara tuzağa yakalanıp avlanıyormuş. Bir grup maymun bir dağın tepesine sığınmışlar ve oradan “Bizim canımızdan ne istiyorsunuz; suçumuz ve kusurumuz nedir? Biz kaç senedir bu dağlarda yaşıyoruz ve hiçbir zaman kimsenin malını yemedik ve kimseye bir zarar vermedik.” diye bağırmışlar.”

Avcılar onlara cevap olarak yangın ve fillerin yanması hadisesinden bahsetmişler ve şöyle demişler: “Sizin bir suçunuz olmayabilir, fakat başka çare yok. Filler bizim için çok değerli fakat ormanda çok maymun var.”

O zaman maymunlar kendi kendilerine şöyle demişler: “Evet, çok sayıda maymun ormanda rahatça yaşıyor, fakat biz kendi büyüğümüzün ve önderimizin sözünü dinlemediğimiz, cahil insanlarla komşu olmayı kabul ettiğimiz için suçluyuz. Bizzat kendileri kendi mallarını yakıp havaya atan insanlar, eğer ortaya bir zarar çıkarsa bedelini maymunlara ödetirler.”

 

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ (Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler) 

Sindbâdnâme’dan Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK / Yazarın diğer yazıları için Tıklayın

 

 

 

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası