AB, Akdeniz ihtilafına Türkiye’ye veryansın etmeye devam ediyor

7 mins read

AB, Akdeniz ihtilafına Türkiye’ye veryansın etmeye devam ediyor

Yaşar Yakış
Yaşar Yakış

Avrupa Konseyi bu ay bir dizi konuyu tartışmak için özel bir zirve düzenledi. Bunlar arasında AB’nin Türkiye-Yunanistan ilişkilerine yaklaşımı da vardı.

Yunanistan ve Kıbrıs zirveden önce Türkiye’ye yaptırım uygulamak için aktif olarak kulis yaptılar. Ankara’ya yapılan tek iyilik, daha sorunlu konulara geçmeden önce zirvenin “sonuçlarına” daha az olumsuz bir anlatımla başlamaktı. Türkiye ile ilgili bölüm, AB’nin “Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile işbirliğine dayalı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik bir çıkarı olduğunu” teyit ederek başlıyor.

Bildiri Türkiye’ye beklenenden daha az sert geldiyse, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in müdahalesi sayesinde daha dengeli bir metin ortaya çıktı. Zirvenin sonuçları yaptırım uygulamaktan yoksun, ancak Damokles’in kılıcı hala Türkiye’nin tepesinde.

Metin, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin görece olumlu yönlerini kaydettikten sonra, haklı olup olmadıklarına bakılmaksızın üye devletlerin ulusal çıkarlarına öncelik verme şeklindeki yerleşik uygulamasına geri dönüyor. AB, bunu yaparak Türkiye’nin aynı zamanda bir Doğu Akdeniz ülkesi olduğunu ve BM genel sekreterine kayıtlı olduğu gibi bölgede egemen ve meşru haklara sahip olduğunu görmezden geliyor.
Türkiye ayrıca, BM tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Doğu Akdeniz konusunda bir anlaşma imzaladı ve bunu BM genel sekreterine kaydettirdi. Yunanistan da Mısır ile benzer bir anlaşma imzalamasına karşın, iki anlaşma çakışan deniz yetki alanlarını tanımlıyor. Uluslararası hukuk, bu tür durumlarda, çatışmanın iki tarafının oturup müzakere etmesini öngörür.

Kahire, deniz yetki alanlarının sınırlarının belirlenmesine ilişkin Yunanistan-Mısır anlaşmasının imzalanması sırasında, Türk kıyılarına yakın küçük bir Yunan adası olan Kastellorizo ​​çevresindeki Yunan deniz topraklarının sınırlandırılmasına rıza göstermeyerek daha sorumlu davrandı.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki denizcilik yetki alanlarıyla ilgili ihtilafların barışçıl yollardan çözülmesinin önünde engeller var. Yunanistan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin onaylanması aşamasında, BM’ye Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) yargı yetkisini tanımadığını belirten yazılı bir bildiri sundu: Ege Denizi’ndeki birkaç Yunan adasının askerden arındırılmış statüsü ve Yunan karasularının genişliği.

Yunanistan bu açıklamayı UAD’nin tüzüğünün 36. Maddesinin 2. Paragrafı hükümlerine uygun olarak yaptı, yani yasadışı bir şey yok, ancak bu uluslararası hukukun “alakart” bir uygulaması. Ancak, Türkiye buna aldırış etmeyecektir, çünkü kendisinin ve Yunanistan’ın deniz yetki alanlarının sınırları son derece özel bir durumdur. Dolayısıyla, Türk-Yunan ilişkilerine adil bir çözüm ancak tarafsız bir yaklaşım ve iyi komşuluk ilişkileri ile bulunabilir. Aksi takdirde aralarındaki ilişkilere gerginlikler hakim olacak ve Atina gereksiz yere tehdit altında hissedecektir.

Yunanistan, Türkiye’nin Ege’deki sondaj faaliyetlerinin haklarına telafisi imkansız bir zarar vermekle tehdit ettiğinden birçok kez şikayet etti. UAD, 11 Eylül 1976 tarihli kararında, Yunanistan’ın talebini reddetti ve Yunanistan’ın haklarına karşı yeterli “telafisi mümkün olmayan önyargı” riski bulunmadığını söyledi. Yunanistan’ın benzer bir şikayetinden sonra, 19 Aralık 1978’de UAD, Türkiye’nin Ege’deki faaliyetlerine ilişkin “Yunanistan’ın başvurusunu ağırlama yetkisine sahip olmadığını” tespit etti.

Daha önceki bu girişimlerinde Türkiye’yi uluslararası yargı organlarıyla suçlayamayan Yunanistan, bu kez davayı Ankara’nın temsil edilmediği bir organa taşıdı. AB, Yunanistan’ın tek taraflı iddialarını destekledi ve Türkiye’nin meşru haklarını hiçe saydı.

Bu ayki Avrupa zirvesine geri dönüldüğünde, sonuçlar tehdit edici bir üslupla değiştirildi ve yaptırımların uyarısı şu şekilde oldu: “Avrupa Konseyi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecek ve buna göre geri dönecek ve en geç Aralık toplantısında uygun şekilde kararlar alacaktır.”
Türkiye’nin AB’nin uyarılarından etkilenip etkilenmediği de başka bir konu. Kesinlikle bloğun çatışmaya tek taraflı yaklaşımını sert bir şekilde eleştirmeyi beklemedi.

Türkiye ve Yunanistan en azından meşhur  “istikşafi görüşmelere” devam etmeye karar verdiler. Bekleyen soruların neredeyse yüzde 90’ının üzerinde anlaşmaya varılmasına rağmen, 60. turdan sonra 2016’da askıya alındı. Askıya alınma nedenleri ne olursa olsun, şimdi yeniden başlatılmaları iyi bir haber.

Bu, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olabilir mi? Sadece zaman gösterecek.

LİNK

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.