//

İktidarın yeni Mısır ve Suriye denklemi…

11 mins read

Şarkul Avsat’da bugün bir köşe yazısına denk geldim. Abdurrahman El’Raşit imzasıyla yayınlanmış. Yazı, Ankara’nın Kahire ve Şam’la ikili ilişkilerini tekrardan kurmaya yönelik çabalarına dair.  Kaleme alınan köşe yazısından anladığım kadarıyla Türkiye-Mısır arasında gerçekleşecek normalleşme bütün Arap coğrafyası için de siyasal ve ekonomik olarak ciddi bir öneme sahip. Türkiye siyasal çevrelerinin bir şekilde farkında olmadığı ya da farkında olduğu halde politikalaştıramadığı durum Türkiye’nin müslüman bir ülke olarak Arap coğrafyasını Avrupa’ya bağlayan tarihi, stratejik ve ekonomik bir güç olduğudur. Özellikle Cumhuriyeti kuran kadroların I.Dünya Savaşı’nda yaşadıkları toprak kaybı ve imparatorluğun yıkımının travması Arap dünyasından uzaklaşma hatta düşmanlığa kadar giden bir serüveni de beraberinde getirdi. Zamanla değişim ve dönüşümler yaşandı ama en son yaşanan sert kavga “Arap Baharı” olarak gerçekleşen devrimlerin başlangıç ve devamında oldu. Türkiye’nin tamamen Amerikan ve Nato merkezli politik ve askeri stratejinin, bir aktörü değil bir aracı haline gelmesi ve ardından büyük bir hayal kırıklığı ile sona eren süreci, kastediyorum.

Türkiye kendisini Suriye ve Mısır’da bir aktör olarak görüyordu. Fakat ne Mısır’da ne de Suriye’de yaşananların ardından; değil aktör sadece materyal  bir aracı olarak kullanıldığını gördü. Ve ardı ardına yapılan stratejik hatalar; yakılan, yıkılan, altı üstüne getirilen bir Libya, Suriye ve onların öncesinde Irak; Ortadoğu coğrafyasında tekrardan hasımlaşan Arap devletleri ve Türkiye sorununa neden oldu. Bütün bunlara ek olarak coğrafyanın en ağır insan göçü yükünü çeken ülke konumuna gelmesi ise başka bir trajik sonuç…

Elbette devletler bu olaylardan ciddi kazanımlar da elde ederler. En azından stratejik kararlar yeniden alınır ve devletin yapısal olarak dönüşmesi sağlanır. Sanırım son 7-8 yıldır Türkiye Cumhuriyeti yeni stratejik bir yönelimin içinde.  Bu değişim ve dönüşümü daha sonra genişçe ele almak lazım.

Mısır’ı, bizi Afrika’ya ve Hint-Asya Pasifik coğrafyasına uzanan kilit ülke olarak görmemiz gerekir. Tamam, her ne kadar Libya’nın Afrika’ya ulaşmamızda coğrafi konum olarak daha etkili olduğunu belirtsek de kuşkusuz tarihi, ekonomik ve insan kaynağı açısından Mısır, bölgesinde merkez ülke… Farklı bir değerlendirmeyle Arap coğrafyası için Türkiye, Avrupa’ya karşı müslüman bir ülke olarak tarihi, siyasal ve stratejik güç ve dost bir ülkeyse Türkiye için de aynı şekilde Arap coğrafyası, Afrika ve Hint-Güney pasifik bölgesinde destek aldığı coğrafya…

Türkiye’nin uzun zamandır Mısır’la görüşmeler yaptığını biliyoruz. Bu görüşmelerde alınan mesafe ikili ilişkilerin iyileşeceği sinyalini zaten veriyordu. Ve son olarak Erdoğan ve Sisi, Katar’da bir araya gelerek tokalaştılar. Görüşmelerin sürdürülmesi konusunda ve ikili ilişkilerin hızlı bir şekilde yoluna konulması gerektiğine dair görüşlerini de paylaştılar. Elbette Ak Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmiş yıllarda Sisi askeri darbesine ve kurulan yeni rejime yönelik sert eleştirileri vardı ve iç kamuoyunda aldıkları destek bu görüntüyle bir darbe aldı. Özellikle siyasal İslamcı kanadın Sisi’ye karşı verilen sert cevap ve politikanın destekçisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Büyük bir hayal kırıklığı yaşanmış olmalı. Evet, gördüğüm kadarıyla bu konuda ciddi bir hayal kırıklığı var. Fakat reel-politik süreç kendi pragmatizmini onlara kabul ettirmiş durumda. İslamcılar da bu konuda ciddi bir sessizlik var. Meşrulaştırma çabaları da yine o dönemin hararetli taraftarlarına kalmış, görünüyor.

Türkiye-Mısır arasında şu anda en önemli mesele aslında Mısır için Libya’nın bir güvenlik sorunu olması. Mısır, Türkiye’yi askeri olarak Libya’da görmek istemiyor. Çünkü Mısır, Türkiye’nin askeri, siyasi ve ekonomik olarak etkisinde kalacak bir ülke. Sisi iktidarı için bu ciddi bir sorun. Bu kadar yakında bulunan Türkiye’nin Müslüman kardeşleri desteklemesi olasılığı rejim için bir kabus… Fakat sanırım Türkiye ile bu konuda anlaştılar. Çünkü Türkiye’de artık İhvan’a eskisi kadar destek vermiyor. İhvan yanlısı medya, Türkiye’nin talebiyle yayınlarının hemen hemen tamamını sonlandırdı. Sonuç olarak Türkiye İhvan’ı destekleyen siyasal söyleminden artık çok uzaklaşmış durumda. Zaten son 10 yıl içerisinde İhvan, Arap coğrafyasında siyasal gücünü kaybetmiş durumda. Türkiye ve İhvan ilişkisi ilerleyen zaman içerisinde giderek daha çok zayıflayacak gibi görünse de şunu da hatırlatmadan geçmeyelim; aslında İhvan’ın İstanbul grubunun Londra’dan daha aktif ve güçlü hale geldiği de unutulmamalı. Bu nedenle Türkiye İhvan’la ilişkilerini stratejik nedenlerle de olsa koparmayacaktır.

Ankara ile Şam arasında uzlaşmaya doğru giden yol uzun ve çok fazla dolambaçlı görünüyor. Her ne kadar Türkiye ve Suriye görüşmelerin ilerlemesini istese de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi Şam’a gitse bile, durumun karmaşıklığı göz önüne alındığında uzlaşma hala uzak bir ihtimal. Ayrıca unutmamak gerekir ki Türkiye ve Suriye askeri olarak karşı karşıya gelmese de 10 yıldır dolaylı bir savaşın içindeler.

Ayrıca Suriye sahası çok sayıda güç için bir savaş alanı: İran, Rus ve Amerikan silahlı kuvvetleri, çok uluslu milisler, IŞİD ve El Kaide kalıntıları, ayrılıkçı Kürt ve Suriyeli silahlı muhalifler bunlardan bazıları. Şam’ın otoritesi dışındaki bölgelerin birçoğu hala sürekli birbirleriyle mücadele ediyor. Bu karışıklığa, çözümün parçası olması gereken milyonlarca Suriyeli mülteci ve ülke içinde yerinden edilmiş kişiler de eklenebilir. Türkiye için Suriye sadece bölgesel bir sorun olarak değil aynı zamanda bir iç sorun haline gelmiş durumda. Herkesin bildiği gibi 3 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı barındırıyor.

Suriye coğrafyasındaki savaşın herkes sona ermesini istiyor ama kimse bunun nasıl gerçekleşeceğini tam olarak bilmiyor. Bu savaşın Türkiye’deki iç politikayı ve seçimleri nasıl etkilediğini veya etkileyeceğini ise dünkü yazımızda bir girişle değinmiştik. Coğrafyanın sorunlarının iç politik arenayı nasıl etkilediğini ise yazmaya devam edeceğiz. Önce bir genel değerlendirme ve hatırlatlamalarla devam edelim. İran’ın iç karışıklığının ise Türkiye’nin Mısır, Suriye ve İsrail’le yakınlaşmasının ardından nereye doğru evrileceğini ise ileriki zamanlarda yazmaya devam edeceğiz…

Birinci bölüm okumak için tıkla: İktidarı Bekleyen Uzun Kış..

 

 

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.