Günahkar İyi

8 mins read
Günahkar Hayırsever

Günahkar Hayırsever

Günahkar İyi

Çok eski zamanlarda Buhara’da kendisine Buharalı Hoca diye isim verilen Müslüman ve alim bir yaşlı yaşıyordu. Bir gün hoca kendi malı ve servetini hesap etti ve zengin olduğunu gördü. Yani serveti öyle bir dereceye ulaşmıştı ki İslam dininin kurallarına göre hac yolculuğuna çıkması gerekiyordu ve Allah’ın evini ziyaret etmek ona vacip olmuştu. Bu yüzden yolculuk hazırlıklarına başladı ve hac kafilesiyle Mekke’ye hareket etti.

Kafilenin içinde, hocanın eşyası herkesinkinden daha ihtişamlıydı ve onun zenginlik ve servetinin herkesten daha çok olduğu belliydi. Yanında birkaç tane hizmetçisi vardı ve yüzden fazla deve onun yüklerini taşıyorlardı. Onların sahip oldukları deve, üstü açık ve üstü kapalı mahfe hepsinden daha iyiydi. Deveci ve kervancılar da hocaya ve yanındakilere daha fazla saygı gösteriyorlardı. Birincisi hoca bilgin ve tanınmış olduğundan ve ikincisi çok para harcadığından ve her yerde konakladıklarından dolayı kendi sofrasından kafilenin çalışanlarına akşam ve öğle yemeği veriyordu. Hocanın izzetüikramı herkesçe malum idi. O kafilede az bir masrafla hacca niyet etmiş, dervişane ve kanat ederek günlerini geçiren ve yaya olarak kervan ile beraber giden birkaç kişi daha vardı.

O günlerde Arabistan’ın susuz ve otsuz çöllerini aşabilecek deveden başka hiçbir başka araç yoktu. Hac yolculuğu bir yıl sürüyordu. Bu derviş hacılar Hicaza yaklaştıklarında yolun meşakkati, parasızlık ve yiyecek darlığından yorgun düşüyorlardı.

Hacılar Arafat Çölü’ne vardıklarında hava çok sıcak idi ve bu derviş hacılardan birisi Buharalı Hoca’nın sahip olduğu naz ve nimeti ve kendisinin çektiği sıkıntıyı görmekten rahatsız olmuştu. Ayakları yürümekten artık gidemez olduğu ve dudakları susuzluktan kurumuş olduğu bir halde kaygılandı ve Buharalı Hoca’ya dönüp içinde bulunduğu sıkıntıdan dolayı “Biz ve sen her ikimiz hacca gidiyoruz. Fakat sen bu rahatlıkla, naz ve nimetle, biz ise bu sıkıntı ve zorlukla Allah’ın evine yaklaşıyoruz. Acaba senin sevabın bizimki ile eşit olacak diye mi düşünüyorsun?” dedi.

Hoca şöyle cevap verdi: “Hayır, ben asla bizim ecrimizin Allah katında aynı olacağını düşünmüyorum. Eğer böyle düşünseydim, bu sıcağa ve uzun yola katlanmazdım.”

Derviş şaşkınlıkla “Neden? Şimdi sen kendini bizden daha iyi mi kabul ediyorsun?” diye sordu.

Hoca şöyle dedi: “Evet, ben Allah’ın emri ile ve Kur’an’a uygun olarak amel ettiğim ve sen emrin hilafına hareket ettiğin için. Bana hacca gel, sana da gelme diye emrettiler. Ben itaat ettim, sen ise itaat etmedin.”

Derviş “İlginç bir söz duyuyorum.” dedi.

Hoca şöyle dedi: “Esasen doğru bir söz duyuyorsun. Hac yolculuğu, fakir ve zengin herkese vacip olan namaz ibadeti gibi değildir. Hac yolculuğunun şartı, zenginlik sahibi olmaktır. Ben zengin idim ve bana vacip oldu.; sen zengin değildin ve çektiğin bu zorluktan bir sevap kazanamazsın.”

Derviş şöyle dedi: “Şimdi bana bir yardım etmemene ilaveten bir de dilinle yaralıyor musun?”

Hoca şöyle dedi: “Hayır, bu dil ile yaralama değildir, hakikattir. Ben memlekete dönene kadar sizin masraflarınızı karşılamaya hazırım fakat dinin emri söylediğim gibidir; yani her işin şartları vardır ve her bir emri bir ona uygun kişiye vermişlerdir. İslam dininde cihat vaciptir fakat hastaya ve kadına vacip değildir; oruç vaciptir fakat hasta adama yasaktır; vermek sevaptır fakat eğer kendine zarar verecekse günahı vardır. Ölü hayvan eti yemek haramdır fakat açlıktan ölmek üzere olan ve başka bir yiyeceği olmayan kimseye haram değildir. Baba ve annenin emrine itaat çocuk için bir görevdir fakat haram ve günah olan bir işte onlara itaat etmek, haramdır. Her bir emir kendi şartlarına uygun olarak verilmiştir ve her bir kimseye, her duruma uygun olarak bir görev bildirilmiştir.”

Derviş: “Doğrudur. Şimdi burada ne yapmalıyım.” dedi.

Hoca şöyle dedi: “Şimdi ben sizi memlekete götürürüm fakat bundan sonra İslam’ın ahkamını size emredildiği şekilde yerine getirin; yoksa kendi zevkiniz ve hevesinize göre değil. Bizim bazı emirleri kabul etmemiz ve bazı emirleri de kendi zevkimize göre değiştirmemiz din değildir ve Müslümanlık değildir. Okuyun, sorun, öğrenin ve daha sonra uygulayın ki işleriniz iftihar etmek yerine utanç ile neticelenmesin.”

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ

Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler (قصّههای خوب برای بچّههای خوب)

Kâbûsnâme’den Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386