Ağacın Şahitliği

13 mins read
Ağacın Şahitliği

Ağacın Şahitliği

Ağacın Şahitliği

Bir varmış bir yokmuş. Adamın biri birine yüz altın lira borç vermiş ve herhangi bir senet almamış; verdiği parayı geri istediğinde borçlu inkar etmiş ve şöyle söylemiş: “Ne hesabı, Ne kitabı?” davacı mecburen hakimin yanına gitmiş ve şikayet etmiş. Hakim o kişiyi huzuruna çağırmış ve demiş ki: “Neden bu adamdan aldığın parayı geri vermiyorsun?”

Borçlu şöyle söylemiş: “Ben ondan herhangi bir para almadım. O yalan söylüyor ve benim itibarımı zedelemek istiyor.”

Hakim bu konuda bir hüküm versin diye her ikisini büyük kadının huzuruna yollamış. Kadı “Sözlerinizi söyleyin.” demiş. Birisi kendi iddiasını anlatmış, diğeri de inkar etmiş.

Kadı şöyle demiş. “Birisi iddiada bulunuyor öteki inkar ediyor. Şeriatın emri şudur: davacı şahit getirmeli inkar eden de yemin etmelidir.” Sonra davacıya şöyle demiş: “Acaba buraya gelip bu şahsın senden para aldığına şahitlik edecek bir şahidin var mı?”

Davacı: “Hayır, şahidim yok.” demiş.

Kadı şöyle söylemiş: “sen bir şahidin olmadığı söylüyorsun, ben de gaybı bilmem. Fakat borç verme hikayesini onun huzurunda anlat ki gerçek nasıl ortaya çıkarılabilir bakayım.”

Davacı şöyle demiş: “Hikaye şöyle: bu adam birkaç sene benim arkadaşımdı; ben asla ondan her hangi bir yanlışlık görmedim ve o fakir de değildi.” Bir evi, bir bahçesi ve bir sermayesi vardı. Aniden bir kıza talip oldu ve kız istemeye gitti; o zamandan bir hafta sonra evliliği ilan ettiler; kızın başka isteyenleri de vardı ve benim arkadaşım gönlünü çok kaptırmış ve aşık idi, sıkıntılı gözüküyordu; bir gün birlikte gezmek için sahraya çıkmıştık ve yalnızdık; bir yere oturduk ve o durumunu anlattı; şöyle söylemiş: “Yeterince nakit param yok ve köyde satıp parasıyla düğün yapmak ve o paranın bir kısmıyla da bir iş kurmak istediğim bir arazim var fakat fırsat yok ve bu bir onur meselesi, ne yapacağımı bilmiyorum…” Ben bu sözleri duyunca perişan oldum ve durumuna içim sızladı; benim dünya malından yüz altın lira param vardı, dilime hakim olamadım ve ona “Ey arkadaşım eğer sana yardım edebileceksem şöyle yapabilirim: yüz altın liram var fakat bu benim işimin sermayesidir; eğer onu sana borç olarak verirsem ne zamana kadar beklemem gerek?” dedim. O da “Bir ay kadar” dedi ve bana teşekkür edip iyi dileklerde bulundu; bir aya kadar araziyi satma işini bir yoluna koyacağı ve borcunu ödeyeceği konusunda söz verdi. Ben o parayı ona verdim ve o kendi muradına erdi; bir ay, iki ay, bir yıl, iki yıl geçti; benim işlerim yolundaydı ve herhangi bir ihtiyacım yoktu; parayı istemedim ve o da herhangi bir şey söylemedi; ben hala elinde hiç parası olmadığını zannediyordum; bir hafta önce o araziyi iyi bir fiyata sattığını ve çok miktarda parası olduğunu öğreninceye kadar böyleydi. Bir gün borç olarak verdiğim o yüz liradan söz açtım, o sözü başka bir yere çekti. Ben şüpheye düştüm ve talebimi açıkça söyledim; o inkar etmiş ve “Ne hesabı, ne kitabı, ne parası?” Onun dürüstlüğü konusunda yanıldığımı görünce mecburen hakime şikayet ettim; işte hadise bundan ibaret.”

Kadı “O gün ona yüz lira parayı verdiğinde nerede oturmuştunuz? ” diye sormuş.

O da “Gürül gürül akan bir nehrin kenarında ve seyirlik bir yerdeki bir ağacın altında.” demiş.

Söz buraya gelince kadı borçluya “Bu anlatılanlar doğru mu?” diye sormuş. Borçlu “Hepsi yalan.” demiş.

Kadı davacıya “Senin söylediğine göre o parayı verdiğin ağacın altında oturmuşsunuz, öyleyse neden şahidim yok dedin? İşte o ağaç şahitlik yapar.” demiş.

Davacı “Ağaç nasıl şahitlik yapar?” demiş.

Kadı “Benim konuştuğum gibi. Ben borçluyu burada tutukluyorum, sen de şimdi kalk ve o ağacın yanına git, ona selamımı söyle ve kadı senin gelip şahitlik yapmanı söylüyor de” demiş.

Bu sırada bu sözleri şaka zanneden borçlu gülümsemiş ve kadı da ona bakıp gülümsemiş.

Davacı kadıya cevaben demiş ki: “Gidip ağaca bunları söylemeye korkuyorum, hoş ağaç  da benim mesajıma inanmaz ve gelmez.”

Kadı şöyle demiş: “Gel, üzerinde ismim yazılı olan şu mührü al, onu ağaca göster ve gelmesini söyle.” Davacı kadının mührünü almış ve ağacın yanına gitmek için evden çıkmış. Davacı dışarı çıktığında kadı kitabı eline almış, biraz incelemiş ve sonra şefkatle borçlu adamla konuşmaya başlamış. Kadı şöyle demiş: “Çarşının durumu iyi değil galiba!”

Borçlu da “Evet, işler kesat.” demiş.

Kadı “İnsanların tartışmaya dahi mecali yok, biz de genellikle işsiziz ve oturup kitap okuyoruz; bu sebeple bizim işlerimiz de kesat denilebilir.” demiş.

Borçlu adam da bu bağlamda bir şeyler söylemiş; kadının söylediklerini görünce içinden kadının rüşvet almak beklentisinde olduğu ve onun yemin etmesiyle hüküm vereceğini düşünmüş; aynı şekilde kadının davacıyla alay ettiği  zehabına kapılmış. Sonunda korkusu gitmiş.

Kadı tekrar kitaptan birkaç sayfa daha okumuş ve sonra bıyıklarının altından “Sabrım tükendi, bu adam da gitti fakat geri dönmedi, galiba yol bir hayli uzun ve şüphesiz sinirleniyor da.” demiş.

Sonra borçlu adama dönmüş ve “Sence arkadaşın o ağaca ulaşmış mıdır?” diye sormuş.

Borçlu adam hemencecik “Daha varmamıştır kadı efendi.” diye cevap vermiş.

Kadı bir cevap vermemiş ve tekrar kitap okumaya devam etmiş. Bir saat sonra davacı adam canı sıkkın ve üzgün bir şekilde geri dönmüş ve demiş ki “Kadı efendi, gittim ve sizin selamınızı söyledim; sizin mührünüzü gösterdim; masajınızı ağaca ilettim fakat ağaç hiçbir cevap vermedi; ne kadar sabrettiysem de yerinden kımıldamadı, işte sizin mührünüz, şimdi ne yapmak lazım.”

Kadı “Tesadüfen ağaç geldi ve şahitlik yapıp gitti.” demiş. Sonra kadı borçluya dönmüş ve “Behey insafsız adam! Arkadaşından almış olduğun borcu ver, yoksa hükmümü vereceğim ve seni hakimin yanına göndereceğim artık o nasıl biliyorsa öyle alsın.” demiş.

Borçlu da “Ey kadı! Neden haksız hüküm veriyorsun? Ben buradaydım ve ağaç da gelip şahitlikte bulunmadı.” demiş.

Kadı demiş ki: “Ben, filanca kişi ağacın yanına varmış mıdır diye sorduğumda, sen, daha varmamıştır dedin ve bizzat kendin davacının doğru söylediğine tanıklık ettin; eğer böyle bir hesap, bir ağaç ve tanıklık olmasaydı “Hangi ağaç? Ben davacının nereye gittiğini bilmiyorum derdin; davacının bütün söyledikleri yalan diyen sen değil miydin? Peki ağacı nasıl bildin?”

Borçlu olan adam utanmış ve çaresiz kadının hükmünü kabul etmiş; borcunu geri ödemiş, hakimin huzuruna gitmekten ve diğer zahmetli işlerden kurtulmuş.

Tercüme: Ersin Selçuk

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası