/

Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir

18 mins read
1
Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir

Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir

Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir
Hakkı Ergök

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü‘nde, uzun yıllar tiyatroya emek veren sanatçımız Hakkı Ergök ile güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Hakkı Ergök, son zamanlarda Küçükçekmece Belediyesi‘nde yaptığı tiyatro çalışmalarıyla da dikkat çekiyor. Keyifli okumalar…

Her sanatçı için çocukluk, onun sanat hayatını etkileyen izlerle doludur. Sizin sanatınıza, çocukluğunuzun etkileri nasıl oldu?

Henüz ilkokuldayken benden iki yaş büyük ablamın kâğıttan yaptığı kuklalarla evimizin alt katındaki odada, önüne perde gerip; arkasına arkasında mum yaktığımız mimik sahnemizde, mahalle arkadaşlarımıza gösteriler yapardık. Hikâyeleri kendimiz yazardık. Sonra babamız kayıt yapabilen bir teyp aldı. O teybe yine kendi yazdığımız radyo tiyatrolarını kaydederdik. Sanat hayatım sanırım o günlerde başladı.

Eğitim hayatınızda iktisadi ilimler akademisinden Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro yüksek kısmına geçiş durumunuz var. Bu tiyatroya yönelme süreci nasıl gerçekleşti?

Liseden sonra Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne girdim. Akademide okurken Ankara Sanat Tiyatrosu’nun oyunculuk sınavlarını kazanıp oyunculuğa başladım. Böylece dört yıl geçti. Okul bittikten sonra ekonomist olamayacağıma karar verdim ve bu sefer de Ankara Devlet Konservatuvarı’na girdim. Beş yıl da orada okuyup 1985’te Devlet Tiyatrosu ailesine katıldım.



Yurt dışında oyunculuk eğitimi de almışsınız. Yurt dışı deneyimleri tiyatrocuya neler katar? Genç oyunculara tavsiye eder misiniz?

Devlet Tiyatrolarında staj hizmetimi tamamladıktan sonra kazandığım burslarla İsviçre ve İspanya’da oyunculuk ve beden dili eğitimi alarak kendimi geliştirmeye çalıştım. O zamanlar öğrendiklerimin bugün bile oyunculuğuma ve öğrencilerime verdiğim eğitime büyük katkısı oluyor. Şartları el veren her oyuncu mutlaka yurt dışında eğitim almalı. En azından workshoplara katılmalı, yeni tiyatro akımlarını takip etmeli ve her kültürü tanımaya çalışmalı. Çünkü tiyatro yaşayan bir olgudur. Tıpkı hayat gibi sürekli gelişir ve değişir.

Tiyatroya emek vermiş, değer katmış pek çok usta isim var. Tiyatroya başladığınız yıllarda sizin için yol gösterici olanlar kimlerdi? Hangi yönleriyle sizi etkilediler?

Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir

Ankara Devlet Konservatuarı’nda çok değerli hocalardan eğitim aldım. Cüneyt Gökçer, Bozkurt Kuruç, Asuman Korad, Cihan Ünal, Ecder Akışık ve Semih Sergen’in hepimizde büyük emeği vardır. Her birinin farklı yönleri vardı. Shakespeare’i Cüneyt Gökçer’den, absürt tiyatroyu Bozkurt Kuruç’dan, sanat ahlakını Asuman Korad’dan, diksiyon eğitimini Cihan Ünal ve Ecder Akışık’dan, Amerikan Tiyatrosu’nu ise Semih Sergen’den öğrendik.

Devlet tiyatrolarında geçen 28 yıl sizin hayatınıza neler kattı? Devlet tiyatrolarının sizin gözünüzde anlamı nedir?

Ben çok şanslı bir oyuncu oldum. Devlet Tiyatrolarında oynadığım 44 oyunun 38’i başroldü. Birçok yabancı rejisörle çalışma imkânım oldu. Devlet Tiyatrosu bir okuldur. Bana çok şey kattı, ben de elimden geldiği kadar ona layık olmaya çalıştım.

Türkçe’yi doğru kullanmayı önemsiyorsunuz. Dublaj çalışmalarınız var. Tiyatrocu için dili doğru kullanmak ne kadar önemlidir?

Dublaja okul yıllarımda TRT’de başladım. O  alanda da şanslıydım. Çok güzel film ve dizilerde önemli karakterler seslendirdim. Şimdi sadece reklam dublajı yapıyorum. Çünkü film seslendirmesi çok zaman istiyor ve benim zamanım çok az. Türkçenin doğru kullanılması konusunda her zaman çok hassas oldum. Her toplum diline sahip çıkmalı. Çünkü dil, kültürün en önemli alt yapısıdır.

Oyunculukla başlayıp bunlara dublaj ve yazarlık da eklemişsiniz. Tiyatronun, bu yönlerinizin gelişmesinde bir etkisi oldu mu? Çok yönlü olmak bir tiyatrocuya neler katar?

Hayatım boyunca hep yazdım ve Devlet Tiyatrosu’ndan emekli olduktan sonra birikimlerimi toplayıp kitaplar çıkardım. Biri Storytel’e olmak üzere üç roman, bir deneme, bir hikâye ve bir aforizma kitabım var. Şu sıralar beden dili ve mikro mimik konusunda bir kitap hazırlığı içindeyim. Beden dili, kültürlere göre değişiklik gösterir. Bir kültürde yadırganan bir davranış, bazı kültürlerde takdir bile edilebilir. Bu anlamda bu kitap, bizim kültürümüze uygun yazılmış ilk kitap olacak.

Oyunculuğun yazarlığa katkısı kaçınılmazdır. Yazar ve oyuncu birer hikâye anlatıcısıdır aslında. Oyuncukta da edebiyatta da karakter analizi yapılır ve kendinizi bir hikâye kurgusunun içinde bulursunuz. Dili iyi kullanmak yazarlığın olmazsa olmazıdır, oyuncu da dili kullanmayı bilir zaten.

44 yıl tiyatroya emeği geçen ve geçmeye devam eden bir insan olarak mutlaka unutamadığınız anılarınız olmuştur. Bizimle aklınıza gelenleri paylaşır mısınız?

Bu mesleğin her alanına girdim. Tonla anım var, hangi birini anlatayım… İlk aklıma gelen şu; İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Mehmet Ulusoy’un sahneye koyduğu, Nazım Hikmet’in büyük eseri ‘Benerci Kendini Niçin Öldürdü?’ isimli oyununu oynuyoruz. Oyunun ortalarına doğru bir kadın seyirciden tiz bir çığlık duyup oyunu kestik. Tiyatroya beraber geldiği babası kalp krizi geçiriyordu. Hemen ambulans çağırıp seyircimizi Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne gönderdik ve oyuna devam ettik. Oyun sonu bütün ekip seyircimizin durumunu öğrenmek için hastaneye gittik. Durumu iyiydi.

Türk tiyatrosunu başladığı günden bugüne değerlendirecek olursanız neler söylersiniz? Dünyada diğer ülkelerle kıyasladığınızda bizim tiyatromuz nerede duruyor?

Geleneksel Türk Tiyatrosu, Osmanlı’dan beri var. Direklerarası, meddah, bizim kültürümüzün yansımaları. Dünya klasiklerinin sergilendiği oyunlar, gayrimüslim vatandaşlarımızla başladı. Zaman zaman kesintiye uğrasa da hep devam etti. Ancak asıl dünya repertuvar tiyatroları, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, o zamanki adıyla Musiki Muallim Mektebi’ni, yani Ankara Devlet Konservatuvarı’nı kurmasıyla başladı ve günümüze kadar geldi. Bugün diğer ülkelerle kıyaslandığımızda hiç de azımsanmayacak bir yerdeyiz. Hatta birçok Avrupa ülkesinden ileride olduğumuzu söyleyebilirim.

Salgın nedeniyle tiyatrolar ve tiyatrocular da zor duruma düştü. Gelen destekleri yeterli buluyor musunuz? Emektar bir tiyatrocu olarak, bu kriz dönemi için çözüm önerileriniz nelerdir?

Tiyatrolar ve tiyatrocular sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada zor duruma düştü. Kültür Bakanlığı elinden geldiği kadar destek olsa da elbette yeterli olmadı. Birçok belediye, özel tiyatroları sanal ortamda yaşatmaya çalışıyor. Salgın bitmeden bu sıkıntıların sona ereceğini, düşünmüyorum.

Salgın zamanında tiyatroların online gösteriler yapmasını nasıl buluyorsunuz? Perdelerin kapanmaması önemli mi?

Tiyatro seyirciyle iç içe, kanlı canlı yapılan bir sanattır. Oyuncu ve seyirci sadece bir tiyatro salonunda birbirinin sıcaklığını hisseder. Ancak koşullar buna el vermiyor. Tiyatroların ayakta kalabilmesi için, geçici bir süre online gösteriler yapılmalı. Destek verenleri saygıyla selamlıyorum.

Güncel tiyatromuz, salgın zamanını saymazsak bir ivme, bir yükseliş içinde görülüyordu? Siz de öyle düşünüyor muydunuz? Güncel oyunlardan beğendikleriniz nelerdir?

Yeni nesil tiyatrolar bize çok şey kattı. Birçok yeni akımı onlar sayesinde öğrendik. Ben de Türk Tiyatrosunu gerçekten bir atılım içinde, görüyorum. Çok iyi oyunlar seyrettim. İsterseniz beğendiğim oyunların isimlerini yazmayayım. Atladığım bir oyun olursa haksızlık etmiş olurum.

Hakkı Ergök: Tiyatro Tıpkı Hayat Gibi Sürekli Gelişir ve Değişir 1
Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi ve Hakkı Ergök

Küçükçekmece Belediyesi’nde tiyatro adına çalışmalar yapıyorsunuz. Biz de bir Küçükçekmeceli olarak, bu çalışmalarınızın neler olduğunu merak ediyoruz?

Küçükçekmece Belediye Başkanı Sayın Kemal Çebi akademiden arkadaşımdır. Dostluğumuz 43 yıl öncesine dayanır, birbirimizden hiç kopmadık. Belediye başkanı olduktan sonra benden kültür ve sanat danışmanı olmamı, istedi. Tereddütsüz kabul ettim. Bu benim için hayatım boyunca biriktirdiğim deneyimleri; İstanbul’un ikinci, Türkiye’nin yedinci büyük ilçesindeki insanlarla paylaşma imkânı, demekti. Pandemiden önce çok güzel işler yaptık. Kültür merkezlerimizde çok güzel oyunlar sergilendi ve bütün oyunlar kapalı gişe oynadı. Sefaköy esnafının rol aldığı bir oyun sahneye koydum. Daha sonra grubun kurucusu ve oyunun yazarı Hasan Morkoç, kendi tiyatrosunu kurup bir oyun daha sahneledi. Onlara elimizden gelen desteği verdik ve vermeye devam edeceğiz.

Daha yapacak çok şey vardı. Küçükçekmeceli gençlere tiyatro eğitimi verecek ve belediye tiyatrosu kuracaktık. Fakat pandemi geldi. Ancak Küçükçekmece Belediyesi adına şunu gururla söyleyebilirim ki tiyatroları yaşatmak amacıyla oyunları dijital ortama taşıma fikri, ilk bizden çıktı ve ilk biz uyguladık. Arkamızdan onlarca belediye ve özel kurumlar geldi. Onlarca özel tiyatroya can suyu verdiğimiz için çok onurluyum.

Pandemi sırasında boş durmadık. Yine Küçükçekmeceli yetenekli kızımız Fatma Başkan’ın yazdığı bir oyunu sahneye koydum ve dijital ortama taşıdık. Oyun pandemi döneminde evinden çalışmak zorunda kalan beyaz yakalı bir kadının trajikomik hikâyesini anlatıyor.

Daha sonra Orhan Veli Kanık’ın şiirlerinden yola çıkarak onun hayatını anlatan ‘Veli’nin Oğlu Orhan’ isimli bir oyun yazdım, sahneye koydum ve oynadım. Oyun çok beğenildi. 27 Mart dolayısıyla uluslararası bir festivale davet edildi.

Tiyatroyla ilgili şu an devam eden çalışmalarınız var mı?

Küçükçekmece’de yaşayan göçmenlerle ilgili bir proje hazırlığı içindeyim.

Bugün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü. Her sanatın kendine özgü bir yanı vardır. Tiyatroyu özel kılan nedir sizce? Bugüne dair neler söylemek istersiniz?

Tiyatro, insanlığın kabileler halinde yaşamasıyla beraber doğmuş ilk sanattır. İnsanoğlu daha konuşmayı bilmezken, ateşi keşfetmemişken tiyatro vardı. İlk insanların, avlanma ritüellerini diğer kabile üyelerine beden dilleriyle anlatması, tiyatrodur. Kültürel gelişmeyi sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Herhangi bir düşünce ve sanatsal yaratıyı en etkin biçimde topluma aktarabilme yetisi onu özel kılar. Tiyatro bir uyarıcıdır. İnsanlara düşünme özgürlüğü sağlar.

Esen Güney

Esen Güney Married She has a son and was born in Giresun. She lives in Istanbul. Since 2014, she has been working as a writer and publication editor at fikrikadim.com. She has published essays, stories and interviews. He still continues to write and conduct interviews.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386