Şah rejimi yıkılırken sokaklara dökülen milyonların ağzında Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı.

18 mins read

Ali Şeriati kimdir diye sorulduğunda sanırınız onun sosyologluğuyla islamcılığını bir kefede eritebilmiş bir düşünür, aktivist, olduğudur. Ali Şeriati bir sosyolog olarak öne çıkan bir isim olmaktan daha çok sosyolojiyi İslamcı kimliğiyle araçsallaştırmıştır demek sanırım daha doğru olabilir.

Müslüman kimliği her alada baskın çıkan Şeriatı özellikle din sosyolojisi ve çağdaş İslam düşüncesi üzerine eserler vermiştir.

Şah rejimi yıkılırken sokaklara dökülen milyonların ağzında Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı. 1Düşünceleri genel olarak “İslam’a dönüş” -“öz”e dönüş- başlığı altında toplanabilir ve bilimsel kaynaklara dayanması, sosyoloji vurgusu yapması ve Batı metodolojisini, çeşitli açılardan eleştirmekle birlikte çeşitli açılardan yapıcı bir şekilde kullanması (ki sosyoloji gibi çeşitli bilimler ve Batı düşüncesinde ortaya çıkan çeşitli fikirlerin, örneğin bazı Marksist fikirlerin, İslam’ın özünde de daha farklı bir şekilde ortaya konduğunu da savunur) sebebiyle moderndir ve gelenekçilikten uzak olduğu gibi gelenekçi görüş ve kesimlere eleştirel yaklaşır nitekim bu sebeple eleştirildiği veya çelişki ile suçlandığı olmuştur.

Ali Şeriati, Meşhed Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü birincilikle tamamladıktan sonra 1959’da Avrupa’ya gitme fırsatı yakalamıştı. Burada, 1964 yılında Sayfuddin’den “Belh’in Faziletleri Tarihi” isimli bir el yazmasının notlandırılmış bir Farsça çevirisini yaparak Edebiyat dalında doktor olmuştur.
Fransa’da Sarbonne Üniversitesi’nde ‘İslam Tarihi’ bölümünü kazanmasına rağmen Paris yıllarında asıl ilgisini çeken alan sosyolojiydi.

Bu vesileyle Albert Camus ve J.P. Sartre gibi isimlerin hem fikirlerini hem de bizzat kendilerini tanıma fırsatı buldu.

Özellikle din sosyolojisi konusundaki fikirlerinin olgunlaşmasını sağlayan en önemli unsurların başında Paris aydınları ile yaptığı yakın çalışmalar geliyordu.

Doktorasını tamamlayıp da ülkesine döndüğünde, Türkiye sınırında SAVAK’ın istihbaratı neticesinde tutuklandı. Yönetim onu Fransa’dayken devleti yıkıcı siyasi aktivitelerde bulunmakla suçlamıştır. Daha sonra 1965’te serbest bırakılmış ve Meşhed Üniversitesi’nde eğitim vermeye başlamıştır.
Fakat bu tutuklanma hayatının sonuna kadar sürecek gözaltı ve kovuşturmaların da başlangıcını oluşturdu.

İran’da dersleri başlıyor

Şah rejimi yıkılırken sokaklara dökülen milyonların ağzında Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı. 2Dersleri kısa sürede farklı toplumun farklı kesimlerinden öğrenciler tarafından beğenilmiş ve popülerleşmiştir. Bunun sonucu yönetim Üniversite’yi zorlayarak onun eğitim vermesini engellemiştir. Bunun üzerine Şeriati Tahran’a giderek Hüseyniye-i İrşad Enstitüsü’nde ders vermeye başlamıştır.
Yine büyük bir popüleriteye ulaşan dersleri, yine toplumun her kesiminden öğrencileri etkilemiştir. Şeriati’nin görüşlerine ilginin arttığı orta ve yüksek sınıflardan öğrencilerin olması dikkat çekiciydi. Bu ilgi de şah yönetiminin Şeriati ile bazı öğrencilerinin tutuklanması emrini vermesine neden oldu.

Şeriati, hapishane kuytularında kendi kaderine terk edilemeyecek kadar önemli bir düşünürdü.

Bir kovuşturma sonucu arkadaşı Felsefi ile kendisini tekrar demir parmakların arkasında buldu.

Felsefi, Şeriati için kendisini feda ederek tüm sorumluluğu üzerine almıştı.

Oysa Ali Şeriati, dostunun bu fedakarlığı karşısında büyük bir üzüntüye kapıldı; çünkü Şeriati, inandığı ve mücadelesini verdiği fikirleri uğrunda bedel ödemekten kaçabilecek bir şahsiyete sahip değildi.

Ali Şeriati’nin yaşadığı İran, Şah rejiminin diktatöryası altındaydı.

Kapalı ve katı her rejim gibi hür fikrin savunuculuğunu yapan aydınlar, ya satın alınıyordu ya da devletin sert yüzüyle hizaya çekiliyordu

Şeriati de iktidarın sopasından önce rüşvet tuzağı ile karşılaşmıştı. Rejimin kendisini satın almak için yaptığı teklifleri, büyük bir leke olarak niteledi ve reddetti

Bana; ‘Biat et, iki masa dışında istediği masaya otur’ dediler. Ben ise gidip kızıl kale askeri zindanlarındaki hücrelere girdim.

Bir süre sonra eli boş dışarı çıktım. Bu defa ülkenin ‘yeşil kale’ zindanlarına düşmüş gibi oldum.

Bağ ve bahçeye kavuşan diğer arkadaşlarımla kendimi kıyaslayınca sevinç, şükür ve şevk deryasında boğuluyorum.

O en büyük lekeye takılıp kalmadım; dünyaya bulaşmadım

 

Abdülaziz Sencani Ali Şeriati’yi ve fikir dünyasını şöyle anlatır.

Şeriatî’nin İslam’ı anlama konusundaki yaklaşımlara getirdiği katkılardan birisi, İslam’ı İran bağlamında yorumlamak ve öğret­mek amacıyla yepyeni bir terminoloji ve yepyeni bir söylem oluşturmasıdır. Aşağıda inceleneceği gibi düşünceler kendi içlerinde tümüy­le yeni değildir. Ancak çağdaş yaşam ve modern düşüncenin baskısıy­la dinsel ilişkilerini yıkmış, İslam mirasına yabancı ideoloji ve değer­leri benimsemiş görünen gençliğe bunlar, kullanılan kavramsal çer­çeve nedeniyle son derece yeni göründü. Genç kuşak bu konferansla­ra yöneldi, Şeriatî’nin İslam’a ilişkin konularda Batılı toplumbilimsel kavramları ve Batı’nın ünlü toplumsal düşünürlerini kullanmasından etkilendi.

Sonuç olarak, Batılı kaynakları çok iyi bilen ve İslam’ın toplumbilimsel gerçeğini açıklamak için onlardan çok iyi yararlanan Şeriatî çapında bir konuşmacı, daha çok geleneksel bilgilerle donan­mış herhangi bir vaizden çok daha etkili olduğunu doğal olarak kanıt­lamış olacaktı. Ancak Şeriatî, konferanslarında Batılı söylemi kullan­ma konusunda kişisel olarak rahat değildi. Şeriatî, manevi mirasını, eğer Batılı bir bilim adamının otoritesiyle desteklenir ya da Batılı bir düşünce okuluna göre yeniden değerlendirilirse kabul eden eği­tim görmüş İran gençliğinin yüzeyselliğini birçok kez bana da şika­yet etmişti. Şeriatî, İran toplumunda çağdaşlığın getirdiği sorunları çözmek için düşünsel bütünlüğü zorunlu görüyordu.

Bu yüzden Hüseyniye-i İrşad yıllarında kendini, İran’daki kültürel bunalımın ardın­da yatan nedenleri çözümleyip açıklayan tüm kaynaklardan yararlana­bilecek bir program geliştirmeye adamıştı. Bu programa gösterilen tepkiler, Üçüncü Dünyadaki Müslüman gençliğin, karşılaştığı toplum­sal sorunları gündeme getirme konusunda Müslüman aydına bağımlı olduğu konusundaki yargısını daha da pekiştirdi. Toplumun iç çelişkileriyle uğraşabilecek; toplumsal ve kültürel çözülmeyle, bunun sonu­cunda, eğitim görmüş İran halkının gittikçe bilinçlenen kesiminin ya­şadığı kimlik bunalımına çözüm bulmaya kendini tamamen adayacak bir aydın grubuydu bu. Şeriatî’ye göre, toplumun, İslam’ın yeni bir yo­rumunu sunacak, bunu İslam’ın özgün amaçlarıyla uygun hale getire­cek, daha açık bir ifadeyle, adil ve ilerlemeci bir toplumsal düzen ya­ratacak, böyle bir toplum oluşturma mücadelesini başlatacak bir müçtehide gereksinimi vardı.

 

Şeriati’ye göre, toplumu peşinden sürükleyecek aydının, fildişi kulesinden çıkıp, halk ile köprü kurması gerekmektedir.

Aksi halde içinde yaşadığı toplumu anlamaktan da mahrum kalacaktır:

  • Aydının bütün toplumu kendi zevkine ve kendi grubunun aydınca iç ilişkilerine göre genelleştirmemesi gerekir. Bu aydının hatalarından birisidir.

  • Dini bir toplumda yaşıyoruz, dini bir tarihe bağlıyız, dini bir kültür atmosferinde nefes alıyoruz.

  • Eğer aydın, şuurlu ve kendi toplumunu şuurlanmaya yöneltme sorumluluğunu kendinde hisseden bir gruptan ise, bu aydının her şeyden önce ‘kendisi ile toplumu arasında bir köprü’ meydana getirme düşüncesinde olması gerekir.

  • Böyle bir köprü, dine dayanmak, dini bilmek, dini ilmi yönden dikkatli bir şekilde incelemek ve toplumumuzun ruhunun özünü yapan dini tanımaktan başka bir şey değildir. Birinci söz budur.

 

Şah rejimi yıkılırken sokaklara dökülen milyonların ağzında Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı. 3

Cemil Meriç Ali Şeriati hayanıdır

Cemil Meriç: Evladım, ben bir Ali Şeriati olmak isterdim

Cemil Meriç; Türk düşünce dünyasının en büyük sosyologlarından birisi, belki de en büyüğüdür.

Ali Şeriati denildiğinde genellikle ele aldığı konular bağlamında akla gelen ilk kişi Cemil Meriç’tir.

Kendisinin talebeliğini yapan ve Meriç gözlerini tamamen kaybettiğinde ona sık sık kitap okuyan gazeteci-yazar Ali Bulaç; Şeriati ve Meriç arasındaki ilişkiye de değinmiştir.

Üsküdar Belediyesi’nin yıllar önce gerçekleştirdiği Ali Şeriati sempozyumunda hatıralarını paylaşan Bulaç; başlarda Cemil Meriç’in Ali Şeriati’ye iltifat etmediğini ama sonraları büyük bir hayranlıkla Şeriati’ye yaklaştığını belirtmekteydi.

Öyle ki Meriç’in kendisine “Evladım, ben bir Ali Şeriati olmak isterdim” dediğini belirten Bulaç; Meriç’in Şeriati’den en büyük eksiğinin İslami ilimlerdeki yetersizliği olarak görüyordu.

Şeriati, Batı felsefesi Fanon, Camus ve Sartre ile dostluk kuracak kadar yakından bilmesinin yanında geleneksel İslam düşüncesine büyük bir vukufiyet içerisindeydi.

 

Şah rejimi yıkılırken sokaklara dökülen milyonların ağzında Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı. 4

İran’dan kaçışı

Henüz gençti, İran’da kalırsa öldürüleceğini biliyordu, ölümden korkusu yoktu; fakat zihninde şimşekler çakıyordu ve kısa olacağını çok önceden sezdiği ömründe üretmek istiyordu.

Sahte bir kimlikle önce Belçika’ya geçmeyi başardı ve ardından da İngiltere’ye geçti.

Şeriati’nin amacı Amerika’ya gitmekti; ama SAVAK ve İngiliz istihbaratının ortak operasyonu ile 19 Haziran 1977 yılında kaldığı otel odasında öldürüldü.

Cinayeti kayıtlara kalp krizi olarak geçirilse de ne ailesi ne de sevenleri Şeriati’nin eceliyle öldüğüne hiçbir zaman inanmadı.

Onun ölümü İran’da devrimin ilk kıvılcımlarından birisi oldu.

Milyonlar, Şah rejimine karşı sokaklara döküldüğünde kalabalıkların dilinde Şeriati’nin “Hayat: iman ve cihad” sloganı vardı.

Şerîatî’nin hayatına ilişkin ayrıntılar başta Kevîr adlı otobiyografisinde olmak üzere düşüncelerini kaygısızca dile getirdiği Güftegûhâ-yi Tenhâʾî adlı denemelerinde yer almaktadır. Eşi Pûrân Razavî’nin Ali Şerîatî’yi anlattığı Ṭarḥî ez Yek Zindegî (1996) ve Ali Rehnema’nın An Islamic Utopian: A Political Biography of Ali Shariati (1998) adlı biyografik çalışmaları da Şerîatî okumaları için giriş niteliği taşımaktadır. İran İslâm Devrimi’yle aynı tarihlerde tanınmaya başlayan Şerîatî hakkında onu sağlıklı bir analize tâbi tutan çalışmalar Türkçe’de yok denecek kadar azdır. Genelde yapılan ya ondan aktarılan söylemler üzerinden bir Sünnî radikalizmi üretmek ya da onu bir Şiî fanatiği olarak görüp reddetmektir. Şerîatî’nin gelenekle modernliği uzlaştırma gayreti Cemil Meriç tarafından “göller bölgesinde bir ada” şeklinde tasvir edilmiştir. Türkçe’ye çevrilen kitapları arasında en çok tanınanları Hac, Dine Karşı Din, Medeniyet ve Modernizm’dir.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386