/

Cumhuriyetin post-seküler zamana evrimi

9 mins read
Cumhuriyetin post-seküler zamana evrimi

Cumhuriyetin, miladi takvimi kabulünden itibaren 88 yıl geçmiş. Bu tercihin arkasında hiç kuşkusuz seküler hayat biçimini, batılılaşmayı tercih edişimiz yatmaktadır. İdeoloji ve zaman arasındaki ilişki, yaratılış ve zaman arasındaki ilişkinin bir benzeridir. Bu benzerlik, yaşamın nasıl gerçekleştiği ile gerçekleşmesi gerektiğini tanımlamanın bir tartışmasıdır. Felsefi anlamda zaman; varoluşu ve hayatı içeren bir kavram olarak kullanılır. İdeoloji ise zamanı; düzenin, yaşamın, hayatın nasıl işleyeceğini belirlemenin bir aracı olarak kullanır.

Zaman ve yaşam arasındaki ilişkiyi; “Zaman nedir?”, “Zamanı nasıl algılamalıyız?” gibi bir tartışmanın içerisine sürüklemek, anlatmak istediklerimizden uzaklaşmamız demektir. Sadece kısa bir hatırlatma yeterli olacaktır sanırım: Zaman, algılarımız üzerine kuruludur ve subjektiftir. Objektif bir zaman tayini, kullandığımız araçlarla ilgilidir.  Bu objektivite (saate ve güne taksimi gibi) bizim hayatı algılama ve yaşam biçimimizi düzenlemektedir.

Tarım toplumu insanları, zamanı daha geniş aralıklarla taksim ediyorlardı. Çünkü üretim uzun bir zaman aralığında gerçekleşiyordu. Sanayi devrimiyle birlikte değişen üretim biçimi, hayatın yaşam standartlarını değiştirdiği gibi zamanı ve zamanın objektif yorumunu/taksimini etkilemiştir. Endüstriyel üretim; çalışma saatlerini doğru kullanmak, üretimi arttırmak amacıyla zamanı  saniyelere hatta saliselere kadar bölmüştür.

Din, zamanın tayin edilmesinde en önemli etkenlerden biridir. Zira ibadetler zamanın tayini ile gerçekleşir. Cemaatin bir araya gelmesi, ritüellerin yapılması için zamanın belirlenmesi gereklidir.

“Güneşin zevalinden gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti Kuran; işte o, şahit olunandır. Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.” (İsra Suresi, 78-79)

Zamanın doğru bir şekilde kullanılması dinin üzerinde durduğu en önemli konulardan biridir. Peygamber: “Zamana sövmeyin o Allah’tır.” veya “kaderdir.” diyerek zamanı, müslümanın hayatındaki önemine hatta kelam ilminin ana mevzuunu oluşturan kader tartışmasının merkezine yerleştirir. Peygamberden rivayet edilen bu ifadeler bizi dehriyyun; zamanın ezeli ve ebedi olduğu düşüncesine götürmemelidir.

Tarihimizin parçası olan Osmanlı, bu dini düşünce üzerine örülü bir zaman anlayışıyla yönetilmekteydi. Sosyal hayat; çalışmak, okumak, yemek-içmek hatta akraba ve komşu ziyaretleri bu zaman anlayışına göre düzenlenmiştir. Ortaya çıkan hukuki/şer-i düzenlemeler de bu düşünceye paraleldir…

Cumhuriyet, zamanın yönetimini yeni devlet modelinin bir anlayışı olarak değiştirdi. Seküler bir anlayışla kurulan yeni devlet, sanayi toplumuna entegre olmuş bir düzeni arzu ediyordu. 24 -26 Aralık 1925’te gerçekleştirilen kanun düzenlemeleriyle; dini hayatta kullanılan Hicrî, kamusal alanda kullanılan Rumî takvim kaldırılarak Miladî takvim uygulaması başlatılmıştır.   Böylece tarım toplumunun son temsilcisi Osmanlı İmparatorluğunun da seküler zamana yenik düştüğü resmen ilan edilmiştir.

Zaman yönetimi ile, gerçekleştirilmek istenen değişim ve dönüşümün, mühendisliğini yapanlar aynı zamanda Kemalist ideolojinin hayata egemen olmasını sağlamış oluyorlardı.  Kemalizm artık zamanın ara sokaklarında kaldı. Zira 1980 askeri darbesiyle ciddi yaralar aldı. Ardından gelen siyasi süreçlerle örselendi. 28 Şubat ise Kemalizm’in son çırpınışıydı. Artık Kemalizm bir kaç ulusalcının siyasi emellerini gerçekleştirmek için kullandığı dogmatik bir nazariye…

Zaman yeniden değişirken

Şimdilerde ise siyasi çekişme; 19. Yüzyılda ideoloji kavgalarının bir tarafı olarak ortaya çıkan İslamcılığın yeni entelektüelleri ile zamanın gidişatını okumaya çalışan müslüman aydınlar arasında cereyan ediyor. Bu siyasi çekişme on yıldır iktidarda olan, Ak Parti’nin gerçekleştirmediği veya gerçekleştiremediği beklentiler üzerinden yapılmakta. Çünkü her iki tarafta iktidarı kendisine yakın görürüyor ve söylemini iktidara ulaştırmak istiyor.

Neden mi?

Çünkü ülkede bir muhalefet yok.

Var olan muhalefet, geride kalmış ideolojik zamanın bir parçası. Halen o zamanın diliyle konuşmakta. Siyasi çekişmelerin, kavgaların, Kemalist ideolojinin izini sürmenin çabasında… Ne adına yaptığının cevabını veremese bile. “Demokrasi” istiyoruz derken, ertesi gün ya faşizmin hortladığı korkusunu uyandıracak bir Türkçü dil kullanılmakta, ya da Kemalizm’in iflas etmiş batılılaşma modeli konuşulmakta. Vatandaşı olduğu devletin, haklarını vermesini isteyen Kürtlerin taleplerini savunuyor iddiasıyla, toprağa düşen kanın tarafı olmakta…

Seküler düzenlerin bittiği, post-seküler düzenlerin tartışıldığı bir zamanda halen 19. Yüzyıldan kalma ideolojilerin mühendis siyaseti ile ülkeye ve insanlığa siyaset üretmeye çalışan bir muhalefet… 

Bir taraftan da demokrasinin yükselen bir değer olarak aynı zamanda da çoğulculuk ve bireyi öne çıkran talepleri karşısında, mazide kalan monarşinin tarihi bakiyesi ile Orta Doğu’ya ve güya dünyaya ihraç etmeye çalıştığı siyasal fikirsizliği ile bir iktidar var.

Eskimiş ideolojilerin, siyasetin, sürdürülemeyen ekonomi politikalarının iflas ettiği, yeni politik düzenlerin kurulduğu bir çağda zamanın yeniden taksimi beklenmelidir. Dinin yorumlanması, algılanması bu taksimden uzak mı kalacaktır?

Zamanın taksimi; hayatın, yaşamın ve dinin yorumundan başka bir şey değildir.

Bir tuşa basarak ticaretin yapıldığı, fikirlerin yayıldığı, devletlerin yıkılıp yeni düzenlerin kurulduğu internet çağında; zaman, nasıl taksim edilecektir acaba? Orta Doğu’nun hatta dünyanın değişen düzeni, yeni zamanı nasıl yönetecektir?

Zamanın ruhunu/taksimini yakalamak gerekir cancağızım…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386