/

İktidarı sorgulamanın Sufi’cesi’

7 mins read

İslam düşünce tarihinde Fıkıh ve Tasavvuf çekişmesi, her iki tarafın fanatikleri arasında gerginlikler bir tarafa bırakıldığında, karşılıklı etkileşimlere ve İslam düşünce geleneğinin zenginleşmesine neden olmuştur. Tartışmanın alanı çok zengin, heyecanlı ve verimli bir alandır. Karşılıklı tartışmaların, gerginliklerin, heyecanlı ve verimli sürtüşmelerin sonucu olarak, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf alanında ve bu alanların metodolojilerinde karşılıklı olarak etkileşimler yaşanmıştır.

Birey ile toplumun karşılıklı ilişkilerini ve her iki yapınında Allah ile olan ilişkilerini düzenleyen, bu ilişkiyi daha çok irade beyanına önem vererek belirli bir objektifliğe ulaşma iddiasında olan Fıkıh ile iç iradeye (Niyet, hürriyet) gibi subjektif bir alana seslenen Tasavvuf arasında yaşanan çatışma normaldir.

Zira Fıkıh, rey ve içtihada dayanarak toplumu ve bireyi dinin hayatta belirli bir düzgü(norm) içersinde yaşanabileceğini iddia ederken, Tasavvuf; enfusî tecrübeyi, insan ve onu yaratan arasındaki ilişkinin yapısı itibariyle sorgulanamayacağını savunmaktadır. Şunu hatırlatmakta fayda var Tasavvuf’un Tanrı, insan ilişkisinde şekilciliği aşma gayreti, aynı zamanda Fıkhın neden olduğu mezhebsel tutumu azaltmakta taasupların önüne geçmektedir. Humeyni’nin Gorbaçov’a gönderdiği ünlü mektubunda yeni Rus nesline İbn Sina, Sühreverdi, Molla Sadra ve İbn Arabi’yi okutmayı önerdiğini unutmayalım…

Fıkıh, güncel anlamıyla şer’i hukuk (İslam düşüncesinde Fıkıh geniş bir anlama sahip olmasına rağmen günümüzde şer’i hukuk anlamında kullanılmaktadır.) bireyin hak ve hukukunu belirlerken, hukukun uygulanabilmesi için her zaman bir iktidar odağı belirler, bu iktidar ya ilahi emri temsil eden yeryüzünde Tanrının halifesi Devlet Başkanı, yada bi zatihi İlahi kudretin kendisidir.

İlahi Kudret, yeryüzünde şer’i hukukun (fıkhın) uygulanmasında cebri (zorlayıcı) bir tutumu olmadığına göre en önemli görev devletindir öyleyse. Devlet vazgeçilmesi düşünülemeyen, her zaman var olması gereken Tanrısal bir güçtür. Bu önerme tarihi devlet ve siyaset geleneğimizde net olarak görülmektedir.

Oysa Tasavvuf zahidane bir hayatı överken, bireyin sorumluluğunun Tanrıyı memnun etmek olduğunu iddia eder. Yeryüzünde her inanmış insan Allah’ın halifesi ve onun hizmetkarıdır.

Tasavvuf insanın varlıkla olan ilişkisini açıklarken, varlığın bir parçası olan insanı yaradanın emriyle ve şeçilmiş bir varlık olduğunu belirtir. Ama Tanrı karşısında bütün varlık; O’nun vücuduna nispetle yok hükmündedir. Çünkü,
onların vücutları onun varlığına bağlıdır. Eşyalar ve diğer varlıklar ise, O’nun görüntüleridir.
Dolayısıyla, eşyanın varlığı, gölgenin varlığı gibidir. Nasıl eşya olmadan gölge
 olmazsa, O’nun varlığı olmadan, eşyanın varlığı düşünülemez. O’nun vücudu yanında
eşya, gölge gibi, yok mesabesindedir. Çünkü bu âlem ve eşya yokken O 
vardı. Şu anda da var olan, sadece O’dur.

Tasavvufun bu birleştirici, eşitlikçi, tevhidi duruşu karşısında; Fıkhın parçalayan, ayıran, katagorize eden tutumu, elbetteki iktidarların Fıkhı tercihi ile neticelenecekti. Her zaman şer’i hukuk birileri tarafından kutsanacaktır, çünkü Fıkıh düzen demektir, yönetim demektir ve tabiki iktidar demektir. Sufilere göre varlık gölge hükmünde olduğuna göre, varlık sadece O’na muhtaçtır. O zaman bu izafi varlıklar, devletler, iktidarlar kabul edilmeyebilir. Çünkü tek gerçek varlık ve değişmeyen varlık Tanrıdır.

Tasavvufi bir gözle baktığımız da, iktidarlar meşruiyetlerini Fıkhî hükümlerden alamazlar, Fıkıh meşru olmak için yeterli değildir. Tasavvuf bu yönüyle, Devletin ve iktidarın sorgulanmasını sağlacak, bireyin devlet karşısında hak ve hukunu arayacağı bir dönemin kapılarını aralamak demektir. Tasavvufun ve Fıkhın onun paralelinde Kelam ilminin, ontolojik tartışmalarını siyaset alanına taşısak ve devleti bir de böyle okusak.

Tartışma çok farklı bir yerlere gidecek inanıyorum…

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.