Oyun Aynı Yeğen!

5 mins read
Oyun Aynı Yeğen!

Oyun Aynı Yeğen!

Bir ülke düşünün, İslam’ın dünya kültürü ana yolunda bir kavşak, Müslüman ülkelerin izleyebileceği örnek bir yol olabilecekti. Endülüs gibi farklılıkların zenginlik görüldüğü, akışkan kimlik anlayışlarının geliştirildiği örnek bir ülke.

Olacaktı, olmak üzereydi, tam eşikteydi.

Başka ülkelere model olabilmesi için ekonomik atılım ve zenginliğin temel faktör olması gerekiyordu.

Böyle bir döneme ilerliyor beklentisi vatandaşlarda ve bütün ülkelerde yaygın bir kanaate dönüşmek üzereydi.

Sonunda nereye bakarsanız geleneğin geri çekildiğini, nefessiz kaldığını, modernite ve sekülerizmin ilerlediğini, din ve geleneksel kültür dahil her değerin ticari mala dönüştüğünü görüyorsunuz.

Yeni zenginler gösterişli hayatlar sürmeye başladılar, tasarımcı imzalı giysiler, pahalı aksesuarlar, BMW, Mercedes,  lüks her alanda standart hale geldi. Sınırlı yeni zenginler boy gösterme cesareti kazandılar.

Özelleştirilebilecek her şey özelleştiriliyor ve Başbakan’ın çevresinde kümelenmiş dostlarına satılıyordu. Çok fazla çaba gösterilmeden elde edilen ani zenginlik, büyük fikirler doğuruyor, ülke büyük düşünüyor, her yerde olmak istiyor, büyük rüyalar görüyordu.

Bu büyüklük yükselen gökdelenlerle  ve dünyanın teknolojik bakımdan en gelişmiş ve büyük uluslararası havaalanları ile somut bir halde göz önündeydi.

Oysa “Değerler büzülüyor, ülke gittikçe azalıp daralıyordu”  Küreselleşmeden kaçabilirdin belki ama saklanamazdın.

Yere göğe sığdırılamayan ülkenin ekonomik mucizesinin kasvetli bir havadan başka bir şey olmadığı kısa sürede görünür hale geldi.

Yolsuzluk ve yozlaşma genel bir uygulamaya dönüştü. İstikrarlı bir şekilde kurumsal sorumluluk, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele etmeye çalışan bir bakan, önce bakanlıktan sonra partiden kovuldu.

Kısa bir güneşli havadan sonra canlı bir sövgü geleneği, çatışan çıkar ve kayırma dünyası vardı, halk izliyor, perdenin ardında olup bitenleri gayet iyi biliyordu.

Ülke ekonomisinin sırf kıskançlık yüzünden çökertildiği şeytani dış güçlerin suçlandığı bir dönem başladı. George Soros’u ve Yahudileri, yabancı basını ve IMF’yi süçlamalar gırla gidiyordu.

Ülkede bir tutuklama fırtınası başladı.

Şirketler iflas etmeyi, ekonomik darboğaz vatandaşların gırtlağını sıkmayı adet edindi. Herkes Endülüs’ten sürülme dönemi başladı diye karamsarlığın zirvesine çıktı.

Çoğulculuk otoriterlik tarafından kıskaca alındı. Tek bir megaloman inşa edilmesi onlarca yıl, hatta yüzlerce yıl almış bir cenneti anında yıkabilirdi.

İbn Hazm yüzyıllar önce söylemişti çünkü:

“Ne kadar açık fikirli ve zeki olursanız olun, otoriterlik daima çevrenizden dolanacak bir yol bulur.”

(Anlatılan ülke Malezya. Yukarıdaki bilgiler Ziyaüddin Serdar’ın Cenneti Arayan Adam kitabından s.355-363).

Ha! bir ara “Malezya modeli” diye bir umut vardı. A. Davudoğlu, C. Başkanı Sözcüsü İbrahim Kalın Malezya’da uzun yıllar çalıştı ve Malezya büyükelçimiz Merve Kavakçı.)

 

Mustafa Everdi

Yazar, düşünür ve Noter'dir. Siyasetle ilgilenir, yayın dünyasıyla içli dışlı biri olarak bilinir...