Modern Devletin Mitleri ve Tetikçileri

9 mins read
Modern Devletin Mitleri ve Tetikçileri

Modern Devletin Mitleri ve Tetikçileri

Modern devletin çıkışının Makyavel’e bağlanması, fikri temellerinin bu noktayla başlatılması, boşuna değildi. Siyasetin ahlaktan ayrışması, ondan rahatlıkla soyutlanabilmesi ilk kalıcı mitlerden birini oluşturdu. Çünkü Ahlakın hayatta herhangi bir alanına karışmaması, hatta ondan uzak tutulması, asla düşünülemeyen temel bir şeydi. Ahlak, devletten ayrılan yeğane mit değildi üstelik. Bu miti (inanışı ve imanı) rasyonalizm ve pragmatizm mitleri izledi. Bugün “Büyük devlet olma” denilince; ahlakın bırakıldığı, her durumda rasyonel düşünen, her şart altında kendi çıkarlarını önceleyen tuhaf ve ucube bir yaratık anlaşılıyor. Rasyonellik de iki saçma ya da zorunlu olmayan şeyi içeriyor: Rasyonellikten-akıldan anlaşılan ve “kutsanan” şey; a) aklın hesap kitap yapan kısmı yani “niceliksel akıl” “formel akıl” “araçsal akıl” denilen insanlık tarihi boyunca böylesine el üstünde tutulmayıp yüceltilmemiş bir kısmı ile b) “duygu” “his” “sezgi” gibi insanın asli özelliklerinin akıl-dışılık olarak ilan edilip akıldan atılan kısmı oluşturuyor.

“Büyük Devlet olma” yahut “devlet olma” şartı olarak sunulan ve tetikçiler tarafından (ideolojik aygıtlar; bil hassa siyaset bilimci akademisyenler, aydınlar, gazeteciler, eğitimciler, din adına konuşan kurum ve kişiler) insanlara bir inanıştan öte bir iman gibi telkin edilen mitler, gerçekten siyasetin pratiği içinde öyle iddia edildiği gibi mi işliyor? Buna bakılması icap ediyor.

Öncelikle; insanlara ahlakın önemsiz olduğunu söyleyenler, hangi devlet olursa olsun yönettiklerinden kendince en yüksek ahlakı beklediğini unuturlar. Bu yüksek ahlak ister Batı’daki gibi hukuksal normda olsun ister gelenek görenek toplumsal şekillenmede etkili olan diğer ahlaki normlar olsun fark etmez. Ahlakın iç düzeneği böyleyken devletler diğer devletlere karşı da ahlaklı olma yükümlülüğüne (sınır tecavüzleri yani güvenlik, ekonomik yaptırımlar vb)  sahiptir. Yazılı bile olmayan yükümlülükte ahlaki sorumluluk beklenir.

Devletler rasyonel olmayı kendilerine layık görürken nedense yönettiklerine karşı duygusal yani insani özellikler beklerler. Öte yandan devletlerin rasyonelliği en katı halinde bile kısa vadeli geçerliliği olan bir şeydir. İşin ilginç tarafı buradadır. Çünkü devletler rasyonel olmaktan çok irrasyonel kalmayla kendilerini var kılarlar. Bunu örneklerle incelemek daha net resimler sunar.

Devletler pragmatizmi en yüce ilke hatta din haline getirmelerine rağmen katı hesap-kitap yönünden (kendilerine) en zararlı uygulamaları sürdürme eğilimindedir. Çoğu zaman sürdürdükleri bu şey ise; paraya (kazanca) rağmen, rasyonelci akla rağmen “devlet onuru, iktidar kurma, egemenlik sürdürme, büyük devlet olmanın gerekliliğini yapma vb gibi söylemlerde karşılık bulan aslında Metafizik değerler olarak tanımlanacak şeylerdir.

Kısacası; devletler ahlakı atıp “yeni” ahlak kuran ve bunu isteyen, rasyonelliği savunup irrasyonel kalan, pragmatizm için dünyayı ateşe verip karşılığında “metafizik değerleri” satın almaya çalışan ve kendini bu değerler üzerinden meşrulaştıran; ahlakı-rasyonaliteyi-pragmatizmi kendine uygun ve uydurulmuş şekilde adeta tam tersine çeviren ve dayatan bir tokatçıya benzer. Modern devlet ya da “büyük” devlet; mitlere, metafiziğe, dinlere küfür edip tersinden hepsi olmak isteyen garip ve tehlikeli bir canavar gibidir.

Gözümüzün önündeki örneklere bakıp modern ya da büyük devletin iddialarını (ahlak-akıl-çıkar) tekrar kabaca sınayabiliriz. Bunun için Suriye örneği şimdilik yeterli olabilir: Suriye’nin yok olmasında bir araya gelen “Müslüman” koalisyon devletleri 2017 verilerine göre 150 milyar doların üstünde para harcandı; a) Bu kolisyon devletleri içinde kendi alt yapısını tamamlayamamış ülkeler vardı ve uğruna girdikleri büyük devletlerden harcadıklarının binde birini alamadılar yani pragmatik iddianın çöküşü

b) yanı başında Yemen’de açlık ve ilaçsızlıktan 0-8 yaş arasında binlerce çocuğun katledilmemesi için gereken yaklaşık miktar, 1.9 milyar dolar yani ahlaki yapının çöküşü.

c) Türkiye’nin en uzun sınırı olan kendi komşusuyla arada çektiği 911 km’lik utanç duvarları. Yani sınırları kaldıran, esneten dünyaya karşı övülen rasyonalitenin çöküşü. Ayrıca Türkiye, Suriye’de olası bir Kürt devletinin kurulmaması için şimdiye kadar 100 milyar dolar harcadı. Kürtlerle olası bir barışın kurulabilmesi için harcanması gereken miktarın bunun sadece çeyreği kadar olduğu söylendi. 

Modern devletin mitlerini kabul eden kitleler, kendi elleriyle tüm değerleri yıkıp kendilerini devlete karşı savunmasız bırakmaktadır. Suriye örneğinden gidilirse; kendisine sağcı- muhafazakâr- mukaddesatçı diyenlerin devletin tamamen maddi çıkarları ve seküler rasyonalitesi adına (kaldı ki bunlar da nereden bakılırsa bakılsın yanlıştı) tamamı müslüman olan Suriye’nin yok edilmesinde büyük aktör olması, devlet(ler)in ahlaksız- çıkarcı- seküler rasyonelliğinden bile daha beter, felaket bir durumu göstermektedir.

Devletler ve tetikçileri tarafından üretilen modern mitlerin hem kendi içinde hem dışında, hem teoride hem de pratikte doğruluk değerleri sürekli sınıfta kalmaya mahkumdur. Daha doğrusu bu doğruluk değerleri, delik deşik olmuş bohça misali tutarsızlıkla elde kalır. Her sorgulamada iddia edildiği gibi ne ahlaki düzeyden ne rasyonellikten ne de çıkarlar üzerinden gidilebilir bir yol bulunur.