/

Kutsal…

25 mins read
Kutsal...

Kutsal…

Kutsalı anlamadan inanç ancak yok edilebilir bir yanılsama olabilir. Bu nedenle kutsal kavramını sorgulamamız ve anlamamız gerekir.

“Kutsal” nedir?

Genel anlamıyla metinler kutsalı; “İnsanın ulaşamayacağı ilahi ve dünya dışı olan her şey.” olarak tanımlar. Dünyanın dört bir yanındaki mitleri incelediğimizde kutsal kavramının; ulaşılmaz, adanmışlık, aidiyet, otorite, hükümdar, sahip, sevgili gibi anlamları da içerdiğini görüyoruz. Kutsal, ilahi yaratıcı ile bağlantılı bir şey, tanrıdan bir şey veya tanrı ile ilgili herhangi bir şey anlamına gelir. 

İnsanlık tarihine baktığımızda lütuf, bereket ve aşkınlık ile ilgili olan her şeyin kutsallaştırıldığını görüyoruz. İnsanlar, bilgilerinin ötesinde ümit edip korktukları her şeyi ve/veya her zaman kutsallaştırmışlardır. Kutsala ait olan her inanç, dünyanın her yerinde kaynaklandığı coğrafyaya ve kültürel geçmişe özgü mit ve ritüellerini oluşturmuştur.

Eski toplumlarda kutsal mitler tek hakikattı. Bu nedenle mitoloji kutsaldır. Çünkü ilahi ve tanrı benzeri figürlerin yaratıcı eylemlerini zamanın başlangıcında nasıl meydana getirdiklerini anlatır. Çoğu disiplin mitlerin evrensel olduğunu aynı metnin farklı kültürlerde ve farklı kahramanlarla ifade edildiğini kabul etmiştir. Mitler neden evrenseldir? Bu hikayeler tek hakikatın değişik özellikleri ve farklı yansımalarını ifade ettikleri için insanlık için anlamlı mesajlar taşır. Aynı anlam değişik senaryolar ve kendine has ritüeller ile yeni nesillere kozmosun doğuşu (kozmogoni), toplumsal düzenin içindeki insanın konumu ve kozmosun ölümü (eskatoloji) anlatılır. Böylelikle mit; kodlarla ahlakı ve toplumsal düzeni korurken faydalı yaşam pratikleri sunar. Doğum, ölüm, kuraklık, bereket kazanımı gibi olaylar, tanrıların lütufları, cezaları ve metafizik alemden dünyaya gönderilen mesajlar olarak kabul edilir. Mitler sadece kutsalı vurgular. Dünyanın birçok yerinde en eski vahiy olarak kabul edilen mitler, anlam arayışını insan bilincine kazımış ve insancıl değerleri, yargıları ve ahlaki değerleri vaaz etmiştir. Tüm mitlerin amacı, yaratılışın ilk anındaki o manevi gücü yeryüzünde yeniden yaratmak ve insan ruhundaki üstün gücü uyandırmaktır.

Mitlerin ve dolayısıyla kutsalın sadık bir araştırmacısı olan Mircea Eliade, bize Homo Religious’dan Homo Economicus’a ters bir evrimi anlatır. Aynı şekilde bazı psikiyatristler, masalların tüm insanlığın ortak rüyası olduğu ve insanlığın ruhsal sorunlarına çözümler içerdiği konusunda hemfikirdir. Onlar insan ruhunun dramına çözüm sunarak perdesini kaldırırlar çünkü aynı karakterler (arketipler) herkesin ruhunda mevcuttur. 

Jung’a göre, insanlığın kolektif bilinçaltına bağlanabilir bu sembolleri çekip gerçekliğimize getirebiliriz. Bunlardan bazıları erdemin, bazıları ise kötülüğün simgesi olabilir. Ayrıca kimsenin inkar etmediği “Bir ve Bütün”ü bir arada tamamlayan sıfatlar ve özellikler de içerirler. Mitlerin yaratılmasıyla başlayan insanlık hikâyesi, dünyanın farklı yerlerinde sayısız hikâye, efsane ve masalda varlığını sürdürmektedir. Sonuçta tüm mitler, inançlar ve ritüeller, insanın yaradanın mükemmel döngüsüne, birliğe katılma arzusu ve tutkusundan doğar.

Her mit, her efsane ve hatta masallar, hurafeler hepsi istisnasız içlerinde kutsalı barındırır. Masallar hakikatin kendisi olmasa da hakikatin sembolik anlatımlarını taşırlar. Böylece efsane ve masallar sembolik anlatılarla hakikate, kutsala açılan kapılardır. Bu sebeple okuduğumuzda içimize bir ferahlık sevgi ve ümit doğar.

Tanrı tarihine ve yaratılış mitlerine kutsal açısından baktığımızda mükemmel uyumu görebiliriz. Bütünleştirici ve tamamlayıcı nitelikteki bu araştırmaya sabrınız yoksa; Sümer tabletinde bulduğunuz bir bilginin vahiy kitaplarında da bulunduğuna dair yanıltıcı bir sonuca varabilir ve bu nedenle kutsal kitapların din dışı kaynaklardan kopyalandığını var sayabilirsiniz. Ama mitolojiye derinlemesine bakma sabrınız varsa, bu yanılsamadan kurtulabilir ve birbirinden habersiz, bağımsız yerlerde yaşayan kavimlerin metinlerinin inanılmaz derecede benzer ve aynı ilahi bilgiyle bağlantılı olduğunu görebilirsiniz. Hepsinin tek bir hakikatten kaynaklandığına şahit olursunuz. Adem ile Havva’nın veya Nuh’un hikayesinin izlerini Aborjin kültürlerinde ve hatta Afrika kabilelerinde farklı isim ve figürler altında bulmak mümkündür. En ilkel toplumlardan modern çağımıza kadar yaratılış mitleri ve ritüelleri her zaman canlı kalmış ve insan hayatında yeniden tezahür etmek üzere sırlarını paylaşmaya hazırdır.

Tek tanrılı dinlerden şaman inanışlara her eylem ritüellerle doludur. İlkel yaşamdan günümüze değin tüm yaşam, inancı destekleyen kutsal mitler ve ritüellerle doludur. Mit ritüel gerektirir ve rit ise mit gerektirir. Yazar Robert A. Johnson’ın ‘Ecstasy’de belirttiği gibi: “Ritüelin amacı sihir yapmak veya birine veya bir şeye hükmetmek ve onu irademize boyun eğdirmek değil, iki dünyanın birliği üzerine ilahi bir bağlantı kurmak, anlık bir deneyim yaşamaktır.”

Mekânlar da ilahi olanın tecellileri ile kutsallaşır. Bir hiyerofaninin (kutsal nesne veya özne) veya ritüellerin tezahürü olağan bir yeri dünyanın merkezi olan bir Axis Mundi’ye dönüştürebilir. Axis mundi, göğü ve yeri birbirine bağlayan merkez, yani kozmos olduğuna inanılan kutsal bir yerdir. Mircea Eliade, bu eylemin “bir bölgeyi çevreleyen kozmik ortamdan koparmak ve onu niteliksel olarak farklı kılmakla sonuçlanan” ritüeller aracılığıyla kutsal hale getirilmesi olduğunu belirtiyor. 1

Ritüellerin amacı kaotik dünyada eksenini kaybetme eğiliminde olan unsurlara düzen getirmektir. Dindar bir insan için mekân homojen değildir; mekanda kesintiler yaşar ve içindeki kırılmaları görür ve mekanın bazı bölümlerinin niteliksel olarak diğerlerinden farklı olduğunu fark eder. Rab Musa’ya (as) “Yaklaşma” der; “Ayaklarından ayakkabılarını çıkar, çünkü üzerinde durduğun yer kutsal topraktır.” (Exodus, 3, 5)

O halde, eşsiz bir kutsal mekân olmalıdır ve mekânın aynı olduğu diğer tüm mekânlar kutsal dışı olmalıdır; bu nedenle hiç bir mit ya da kutsal anlam dünyanın kutsallığını ve tüm dini varsayımları reddeden inançsız bir insana yöneliş ithaf etmez. Açıkça belirtilmelidir ki özde asla böylesine kutsal dışı bir varoluş yoktur. İnsan, dünyayı ne kadar kutsallıktan arındırmış olursa olsun, seçimini din dışı bir yaşamdan yana yapsa da hiçbir zaman kutsal davranışlardan tamamen kurtulmayı başaramaz. Günlük hayatımız farkında olmadan ve içgüdüsel olarak gerçekleştirdiğimiz mitlere bağlı ritüellerle doludur. Olumsuz bir şey duyduğumuzda tahtaya vurmak modern hayatımızda bilinçsizce gerçekleştirmeye devam ettiğimiz ritüellerin mükemmel bir örneğidir.

Öte yandan Kutsal’ı ile yaşayan insanların, kolektif bilinçaltından gelen güdü ve güdülere karşı kendilerini felce uğratmayacak gerçeklikte yer almak istedikleri, yanılsamalar dolu bir dünya yerine iradeleri ile eyleme geçecekleri bir dünyada yaşamayı amaçladıkları görülmektedir.

Kolektif bilinçaltında daha canlı olan mitler ve ritüeller, inansanız da inanmasanız da hayatınızı her zaman yönlendirir. Nasıl olduğunu açıklayalım: Tüm ruhsal öğretilerin ritüelleri vardır, demiştik. Örneğin, Hristiyanlar hala Noel ağaçlarını refah için saygı ile süslüyorlar ki bu aslında paganların ölümsüzlük ve kutsallık sembolüdür çünkü çam ağaçları dökülmez. “Hayat ağacı” veya kutsal ağaç efsaneleri her inanç sisteminde farklılık gösterir, ancak ortak olan bir şey vardır: kutsal ağacı kesmek yasaktır. Bu inanışlara göre doğal ruhlar, kutsal ağaçlardan birini kesen adamı sonsuza kadar lanetleyecektir.

İnsan ırkları, tanrılar olarak da ifade edilen kutsalı temsil eden çeşitli inançlara sahipti. Modern psikolojiden Carl G. Jung, bu “arketipin” kolektif havuzumuzda var olduğunu ve gerçekliğimizde biz istesek veya istemesek de tezahür edeceğini iddia ediyor. Tanrı kavramını bilinçli zihnimizden çıkardığımızda, eşimize, sevgilimize veya çocuğumuza, hatta bir müzisyene, belki bir futbol takımına hatta daha çok bir siyasi partiye veya bir lidere bilinçsizce tapmaya başlamamız çok da uzak bir ihtimal değildir. Arketipin hayatımızda tezahür etmesi gerekir bu nedenle onu doğru şekilde tezahür ettirmezsek tezahür şeklini o belirler.

Atalarımız, efsanevi yaratıklar, tanrılar ve tanrıçalarla dolu çeşitli mitlere inanmışlardı. “Mitoloji” Antik Yunanca ile sınırlı değildir. “Ana Tanrıça” kavramı genlerimize işlenmiştir, dolayısıyla; İster mitolojik ister apokaliptik bir tanrı inancı, dünyadaki tüm kültürlerde her zaman var olmuştur.

Dolayısıyla yüce bir gücün varlığını inkar eden bir ateist, gerçeği ararken şu iddiayı göz önünde bulundurmalıdır: 

Atalarınız tanrı kavramıyla ilgili kayıtları bilinçaltınıza aktarmışlardır. Bilinçli zihninizin inkar etmesi mümkün olabilir. Ancak yüzeysel düzeyde bu bilgi, sizin müdahaleniz ve hatta farkındalığınız olmadan, dürtülerinizi ve düşüncelerinizi kontrol eden mekanizma olan bilinçaltınızda saklıdır ve orada olanı silmeniz mümkün değildir.

Kolektif bilinçaltı hayatımıza ne katar?

Seçimlerimizi kontrol ettiğimizi düşünürüz; ancak kararlarımızın, bakış açılarımızın, duygularımızın ve eylemlerimizin çoğu kollektif bilinçaltı tarafından kontrol edilir. Bunu daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak ele alacağız.

Kutsal kurban ritüelleri konusuna geri dönelim. Örneğin, İslam’da kurban kesme ayini esastır. Allah Kuran’da kurban edilen hayvanın kanının kendisine ulaşmayacağını ve bu ritüelin sadece insanlara hizmet ettiğini bildirmektedir.

Elbette onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Ancak O’na sizin takvanız ulaşacaktır.(Kuran, Hac suresi, ayet 37)

Modern çağın bazı İslam alimleri, bu emrin amacını fikrî yönümüze hitap ederek, fakirlere et dağıtmak ve onları doyurmak olduğunu iddia ederek açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu çok sığ ve eksik bir açıklamadır. Fakirler için et yerine vegan/vejetaryen bitkiler gibi bitkiler sağlamak mümkünken, neden katliamdan bahsediyoruz? Hinduizm bile hayvan kurban etme ritüellerini övüyor. Brahmanalar (Vedaların açıklaması) kurbanı anlatır. Niye?

Atalarımızın yüzyıllar boyunca, bereketi arttırmak, tanrıları yatıştırmak veya günahların bedelini ödemek için kabilelerindeki hayvanlarından masum yavrulara kadar pek çok değerli şeyi nasıl feda ettiklerini bir düşünün. Canlıları kurban ettiler. Bu köklü kurban ritüelini bugün kaldırırsak ne olur?

Batı psikolojisinin bu soruya bir cevabı var:

Katil, mağdur, veya kurban gibi arketipsel bir rolle özdeşleşmiş birini gördüğümüzde bir dürtü veya kompleksin bilinci ele geçirdiğini biliyoruz. Kişiliğin tüm diğer yönleri kişinin kurbanlığını veya kurban edişini besliyor ve bilinç göz ardı ediliyor. Kurban arketipi bizi bilinçsiz bir durumda kontrol edebilir çünkü bilinç bazında kolektif bilinçdışının işleyişi ve gizemleri yok edilemez”  – Psikoanalist, Liz Greene 

Dinlerin amacının insana anlam bağışlamak olduğunu belirtmiştik. Jung’a göre de din, varlık-bilimsel bir olgudur. Bu olgu, kişilerin anlam dünyasına simgesel olarak katılır. Bir kişinin ‘inanıyor’ olması uyur durumda olan simgelerinin (fikir olanaklarının) uyanması, canlanması anlamına gelir. ‘İnanmıyor’ olması ise simgelerinin canlılığını yitirmesi demektir. Canlanmamış veya giderek canlılığını yitirmiş arketipin anlam karşılığı da olamayacağından çağdaş zihinde anlam boşlukları oluşmakta. Din insanlara yaşamın anlamını sezmeleri için sunulmuş bir olanaklar bütünüdür.  Kişiliğin bütünlüğünü sağlamak bütün bir ömrün görevidir. İnsanın görevi, “en derin anlamıyla kendini ölüme hazırlamasıdır.” ‘Anlamlara gebe’ bir varoluş, tek yanlı gelişmiştir. Ayrışmış bilincin ruhla teması kesilerek ilahi olandan koparılmıştır. Jung’a göre “ancak kendi ruhsal derinliklerimizin yaratıcı güçlerini çağırarak, onlara hakkını vererek, yitirmiş olduğumuz dengeyi yeniden kurabiliriz.” 

Tüm dinlerin başlıca amacı insanın yaratılış amacına da uygun olarak varlığı anlamlı kılmaktır. Dindeki anlam tanrının insana bağışıdır, lütfudur. Anlam insanın en temel değeri olmakla birlikte, insana doğuştan, hazır bir şekilde sunulmamıştır. İnsan, anlam verme yatkınlığı ile yaratılmıştır. İnsanın yaratılış özelliği tam olarak budur. İslam tasavvufunda insanın yaratılış özelliği ve amacı olarak anlam verme yatkınlığına “İstidad” denir. İstidad her insanda işlenmeyi bekleyen hammaddedir.


1Eliade şöyle diyor: “Bir düzlemden düzleme geçişte, ya yukarı (İlahi Dünyaya doğru) ya da aşağı doğru (yeraltı dünyasına, ölülerin dünyasına) kutsal bir merdiven de yaratılmıştır. Üç kozmik seviye – dünya, cennet, yeraltı dünyası – bu merdiven  yoluyla iletişime geçilir… Bu iletişim bazen evrensel bir sütunun, aynı anda cenneti ve dünyayı birbirine bağlayan ve destekleyen Axis Mundi’nin görüntüsü ile ifade edilir. Axis mundi, dünyanın veya kozmosun omphalos (göbek) mitolojik kavramıyla yakından ilgilidir. Karşılaştırmalı mitologlar tarafından axis mundi örnekleri olarak sunulan öğeler arasında bitkiler (özellikle bir ağaç, aynı zamanda asma veya sap gibi diğer bitki türleri), bir dağ, bir duman veya ateş sütunu veya insan yapımı bir ürün (örneğin şamanın veya  ermişin bir eşyası) bulunur. ( bi hırka,  bir kule, bir merdiven, bir, bir direği, bir haç, bir çan kulesi, bir ip, bir totem direği, bir sütun  gibi). Cennete yakınlığı, esas olarak dini (pagoda, tapınak dağı, minare, kilise) veya laik/profan (dikilitaş, deniz feneri, roket, gökdelen) olan imalar taşıyabilir. Görüntü hem dini ve hem  laik bağlamlarda görünür. Axis mundi sembolü, şamanik uygulamaları veya animist inanç sistemlerini kullanan kültürlerde, büyük dünya dinlerinde ve teknolojik olarak gelişmiş “kent merkezlerinde” dahi bulunabilir. Mircea Eliade’nin görüşüne göre: “Her Mikrokozmos, her yerleşim bölgesinin bir Merkezi, yani her şeyden önce kutsal olan bir yeri mutlaka vardır.”
Sources: 

  1. Wright, M. A. (2014). Axis Mundi: Ritual Complexes in Mesoamerica and the Book of Mormon.
  2. J. C. Cooper. An Illustrated Encyclopedia of Traditional Symbols. Thames and Hudson: New York, 1978. ISBN 0500271259.
  3. Mircea Eliade (tr. Willard Trask). ‘Archetypes and Repetition’ in The Myth of the Eternal Return. Princeton, 1971. ISBN 0691017778. p.16

Ahmet Turan Esin

-He is interested in theology, mysticism and philosophy. He publishes his writings on fikrikadim.com. He gives seminars and lectures.

-İlahiyat, tasavvuf ve felsefeyle ilgilenir. Yazılarını fikrikadim.com'da yayınlar. Seminer ve dersler verir.-


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386