Zeki Kuş

9 mins read
Zeki Kuş

Zeki Kuş

Zeki Kuş

Çok eski zamanlarda Kâbil şehri yakınlarında çok akıllı ve zeki olan bir hüdhüd kuşu vardı. Bu kuşun bir bahçenin içinde bir yuvası vardı. Bahçede yaşlı bir kadın yaşıyordu. Yaşlı kadın her gün ekmek kırıntılarını evinin damına döktüğü ve hüdhüd de bunları yediğinden dolayı tanışmışlardı. Bazen birbirlerinin hatırını soruyorlardı.

Bir gün yaşlı kadın bir işi yapmak için evden çıktı; baktı ki hüdhüd de yuvasından çıkmış, bir ağacın dalına oturmuş, ötüyor.

Yaşlı kadın “Ne olduğunu biliyor musun?” dedi.

Hüdhüd “O kadar da habersiz değilim, yoksa yeni bir haber mi var?”

Yaşlı kadın “Ağacın altına bak, çocukları görüyor musun?” dedi.

Hüdhüd “Görüyorum, oyun oynuyorlar.” dedi.

Yaşlı kadın şöyle dedi: “Bütün o kıvrak zekana rağmen saf olduğun belli oluyor. Onlar oyun oynamıyorlar aksine seni ve senin gibilerini yakalamak için tuzak kuruyorlar.”

Hüdhüd şöyle söyledi: “Eğer benim içinse boşuna zahmet çekiyorlar, ben tuzağa düşmeyecek kadar, onlardan daha akıllı ve daha zekiyim. Sen daha beni tanımamışsın. Bu çocukların kırk tanesinin, bir kuşu nasıl avlayacaklarını anlamaları için benim yanımda ders görmeleri gerekir. Bunlar daha çocuk. Çok çok büyükleri dahi beni aldatamazlar.”

Yaşlı kadın şöyle söyledi: “Her halükarda kendine dikkat et ve kendi aklın ve zekan ile fazla böbürlenme, tuzağa yakalanan bütün kuşlar yakalanmadan önce böyle sözler söylerler. Fakat birdenbire yem bulmak hevesiyle ve yiyecek isteğiyle tuzağa yakalanırlar.”

Hüdhüd “İçin rahat olsun, ben isteklerimi kontrol altında tutuyorum ve çok dikkatliyim.” dedi.

Yaşlı kadın “İnşaallah öyledir.” dedi ve sonra bahçeden çıkıp gitti, öğlene kadar da gelmedi. Kuşları yakalamak için ağları yerleştiren çocuklar da öğlene kadar oradaydılar; sonunda yoruldular ve tuzaklarını toplayıp öğle yemeği yemek için evlerine gittiler.

Hüdhüd bahçeyi sakin görünce ağacın dalından dama uçtu; oradan başka bir ağaca ve yavaş yavaş aşağı indi. Çocukların saçtığı yemlerden faydalanmak hevesiyle yere kondu ve tane aramaya koyuldu. Pirinç, darı, buğday ve çok güzel şeyler vardı. Tesadüfen çocuklardan bir tanesi ince bir iple hazırlamış olduğu ağı toplayıp götürmeyi unutmuştu. Hüdhüd kuşu da tane yerken o tuzağa ulaştı. Birdenbire ipler onun ellerine ve ayaklarına dolaştı ve yakalandı. Ne kadar kendini kurtarmaya çabaladıysa da bir türlü kurtulamadı. Tuzaktan ürken zeki kuş, bütün zekasına rağmen tuzağa yakalandı ve korku ve üzüntüden bayıldı.

Bu esnada yaşlı kadın eve döndü ve ağaçların ve damların üzerindeki her yere baktı. Hüdhüdü göremedi; sonunda ağaçlara yaklaştı ve hüdhüdün tuzağa yakalanmış olduğunu gördü. 

Yaşlı kadın ağın iplerini parçaladı ve hüdhüdü sarstı; sonunda ayıldı. Ona “Gördün mü? Sonunda yem arzusuyla kendini yakalattın.”

Hüdhüd şöyle dedi: “Evet, yakalandım ama bu yakalanma tamahkarlıktan değildi, bilakis kısmet ye yazgıdan dolayıydı. Yazgı ile de mücadele edilmez. Tuzağı sadece ben yakalanayım diye kurmadılar. Eğer benim yerimde bir başkası dahi olsaydı ve kısmetinde tuzağa yakalanmak olsaydı, bir karga olsa bile yakalanırdı.”

Yaşlı kadın şöyle söyledi: “Hiç te öyle değil. Birincisi bir karga kindar ve kötü niyetli bir kuş olduğundan tuzağa daha az yakalanır. İkincisi karga güzel ve hoş sesli değildir ki onu kafeste tutsunlar; eti yenmez ki onu kesip yesinler. Eğer tuzağa düşse onu gitsin diye bırakırlar. Tuzak, ağ ve kapanı da daima güzel ve hoş sesli kuşlar ya da eti yenen hayvanlar için  koyarlar. Keklik ve güvercini yemek isterler, hüdhüd, bülbül ve papağanı hapsetmek isterler; onların güzelliklerinden ve seslerinden lezzet alırlar. Bu yüzden tuzağı daima sen ve senin gibiler için kurarlar ; sen güzel bir kuşsun ve yakalanmamak için  daha dikkatli olman gerek.fakat senin kısmet böyleymiş, yazgı buymuş dediğin şeyin ise bir anlamı yoktur. Kısmet ve yazgı kendi hataları için bir özür getirmeye çalışan tembel ya da yanlış hareket eden kişilerin bahanesidir. Kısmet sadece bizim kendi yaptıklarımızın bir neticesidir. Eğer doğru düşünürsek başarılı oluruz, eğer yanlış yaparsak ve hatalı davranırsak yeniliriz ya da tuzağa düşeriz. Eğer tuzağa düşmek senin kısmetin olsaydı, ben gelmez ve seni kurtarmazdım. Ama görüyorsun ki şu anda kurtulmuşsun. O halde işin içinde bir kısmet yok. Senin yakalanman gafletin sonucuydu. Benim çıkagelmem de bir tesadüftü. Tesadüf ise kördür ve makuliyeti yoktur. Bazen kötüdür, bazen iyi. Benim gelmem iyi bir tesadüftü ve sen kurtuldun. Eğer çocuklar benden daha erken geri dönmüş olsalardı kötü bir tesadüf olurdu ve seni yakalarlardı.”

Hüdhüd “Doğrudur, ben bütün zekama ve aklıma rağmen yine de yanıldım; bundan sonra daha dikkatli olurum.” dedi.

Uyarlayan: Mehdî ÂZERYEZDÎ

Güzel Çocuklara Güzel Hikayeler (قصّههای خوب برای بچّههای خوب)

Sindbâdnâme’den Seçmeler

Farsçadan çeviren: Ersin SELÇUK

Ersin Selçuk

Ersin Selçuk, Dicle Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi, 1969 İstanbul doğumlu, Evli, dört çocuk babası