Kuyruk

5 mins read
Şişli

Kuyruk

Şişli

İstanbul Şişli’de kilosu 18 liradan satılan ucuz baklava izdihama neden oluyor. Olay yerine gelen bir muhabir; “Kaç saattir bekliyorsunuz?”, diye soruyor kuyrukta bekleyen bir vatandaşa, “Beş saattir buradayım.” diyor yorgun sesiyle..

İnsanlar balık istifi, başlar kollar, eller ayaklar birbirine geçmiş. Salgın riskini göz ardı ediyorlar, meşakkatli bir mücadelenin kucağına atlıyorlar evlerine götürecekleri bir kiloluk mutluluk uğruna. Arka sıralardakiler birbirlerinin omuzlarından bakan gözleriyle içeriye süzülüp 18 liraya bir kilo baklava alıyorlar sözgelimi, çocuklarını sevindirmenin heyecanı ile hızlı adımlarla evin yolunu tutuyor, bayram günü baklava yemenin sevincini yaşıyorlar bir an, sonra tekrar kuyruktaki yerlerinde tedirgin bekleyişlerine dönüveriyorlar.

Mutlaka ona da sıra gelecekti, dile kolay beş saattir kuyrukta bekliyordu. Beş saat yetmez miydi bir kilo baklava almaya. Ömründen beş saat de bir kilo baklavaya gitsindi, biraz yorulsundu, biraz da sıkılsındı, yeter ki çoluk çocuk yesindi. Sonra kuyrukta beklemeden olur muydu hiç. Fatura kuyruğu, banka kuyruğu, evrak kuyruğu, kayıt kuyruğu, taksitlendirme kuyruğu, ekmek kuyruğu… Hayatın kendisi kuyruk değil miydi. Üstelik artık markete, pazara her yere kuyrukla girilmiyor muydu. Baklava kuyruğu niye olmasındı. Sonra kuyruk deyip geçmeyin ne dostluklar kurmuştu o kuyruklarda. Kaç ihtiyara sırasını verip hayır duasını almıştı. Kimlerle karşılıklı sigara tüttürüp ucuza kiraladığı evinden bahsetmişti misal, oğlunun iş bulamadığından dert yanmıştı; artan pahalılıktan, emeklilikten, yeni gelen yasaklardan konuşmuşlardı. Baklava kuyruğunda da koyu sohbetlere dalmış, yeni dostluklar edinmişti itiş kakış içerisinde bir sağa bir sola savrulurken. Yakınlık kurdukları ile birbirlerinin sıralarını kollamışlardı omuz omuza vererek, cephede çarpışan askerler gibi.

Derken, kepenk sesleri işitildi arka sıralardan. Baklavalar tükenmiş dükkânın kepenkleri inmeye başlamıştı. Bir homurtu yükseliyor kalabalıktan. Baklavaların üzerlerinde gezinen gözler; soğuk, gri kepenklere çarparak sarsılıyor. Kepenk gibi soğuk bir seslik kaplıyor alanı. Hayal kırıklığına bürünmüş şaşkın gözlerle bakıyorlar birbirlerine. Cılız bir umutla bir zaman daha bekleşiyorlar. Soğuk kepenklere kulaklarını yaslıyorlar satın almak istedikleri bir sesmiş gibi. Hiçbir ses işitmiyorlar, sanki az önce baklava satan dükkan burası değildi, sanki yıllardır kapalıydı bu kepenkler. Hepsi biraz düşünce ve çaresizlik olmuş, dağılmaya başlamıştı birer birer.. Muhabir dağılanlardan birine tekrar mikrofonu uzatıyor, ne yapak gardaş çoluk çocuk yesin diye bekledik, diyor saatlerdir kuyrukta bekleyen bir vatandaş. Belli ki baklava yeme umutları bir başka bayrama kalmıştı. Beş saattir beklediğine mi yansın, baklavasız geçireceği bayramına mı, yoksa iftara yetişmek için gireceği diğer kuyruklara geç kaldığına mı.. Bilemiyor.

Güneşin alnında, beş saat ayakta durmaktan dermansız kalan oruçlu ayaklarını bir başka kuyruğa sürerek uzaklaşıyor oradan.