Sığınmacıların sorunlarına merham olan Tarlabaşı Dayanışma Grubu

23 mins read
1

Türkiye’de sığınmacıların artan sorunlarını görmezlikten gelmeye hala devam ediyoruz. Özellikle hukuki olarak sığınmacı kelimesine itiraz etsem de ve her platformda her ortamda insanların sadece göçmen statüsünde görülmesi gerektiğini, sığınmacı kavramının özellikle gelişmiş devletler tarafından hukuki bir  kaçamak, sorumluluktan kaçmak amaçlı olduğunu hatırlatsam da sığınmacı kelimesini kullanmak zorunda kalıyorum. 

Evet Türkiye artık çevresinde yaşanan sorunlardan dolayı bir sığınmacı ülkesi. Israrla göçmen değil sığınmacılar kavramını kullanıyor… Türkiye’deki sivil hareketlerde bu kavramı kullanmaya teslim olmuş durumdalar. Bu tartışma konun hukuki boyutu… Bir de yaşamın içinde insani olan boyutlar var. Yani ister göçmen diyelim ister sığınmacı karışımızda uzak topraklardan  çeşitli nedenlerle ülkemize gelmiş sahip insanlar var. Büyük bir kısmı Türkiye’den Avrupaya geçme hevesinde. Ama bu geçiş arzusu sanıldığı kadar kolay değil. Çok derin sorunları yanında getiriyor. 

Türkiye’de çeşitli sivil toplum kuruluşları göçmenlere yönelik faaliyetler de buluyor. Bunlardan biri de Tarlabaşı Dayanışma Grubu. Aslında bu grubu uzun zamandır biliyorum. Ama dürüst konuşmam gerekirse faaliyetlerini kesintisiz şekilde sürdürdüklerini bilmiyordum.  Daha çok fırsat buldukça genç arkadaşlarımızın bir araya gelerek kimi çalışmalar yaptıklarını düşünüyordum. Ta ki ulusal ve uluslararası medyada çalışmaları haber oluncaya kadar. Bu da benim ayıbım olsun..

Muhammed’i aradım ve “neler yapıyorsunuz? Sığınmacılarla ilgili çalışmarınız neler?” gibilerinden bir söyleşi yapalım teklifinde bulundum. Sağolsun kırmadı. Sonuçta biz öyle büyük medya kuruluşlarından biri değiliz. Sesimiz çok uzaklara ulaşmıyor ama umarım yakınlara ses olup karşılık bulur. Ben lafı uzattım buyrun soru ve cevaplara…

Sığınmacıların sorunlarına merham olan Tarlabaşı Dayanışma Grubu 1

Corona virüs öncesi gündem Yunanistan sınırındaki sığınmacılardı.  Salgınla birlikte medya sığınmacılar sorununu gündemden düşürdü.  Peki salgın başlamasıyla birlikte neler yaşandı? Sığınmacıların bu konuda yaşadıkları sıkıntılar neydi?

Corona öncesi İdlib’deki asker ölümleri ile gündem, aynı gecede Yunanistan sınırlarının sığınmacılara geçişine açık olduğunu dair haberle sığınmacı akınına domine edildi. 

Salgınla birlikte Türkiye ve dünya gündemindeki durum direk değiştirildi. Corona gündemi, tek gündem haline geldi. Tüm sorunları ezip geçti. Sığınmacılar da kendi kaderlerine terk edildi.

Gündem dışı kalan sığınmacılar çok büyük ve derin travmalara maruz kalarak, aynı zamanda yaşamaya çalışmak zorunda bırakıldılar.

Salgın başlamasına yakın sınırda yaşanan hak ihlalleri, işkence, ölüm, gasp, tecavüz olayları çoğu kişinin vazgeçip dönmesine sebep oldu. 

Salgın başlayınca Edirne sınırında bulunan sığınmacılar iradeleri yok sayılarak, gidecek yerleri olmayıp -son gidebilecekleri yer olarak Pazarkule sınır kapısında kalan son sığınmacılar- apar topar ikna edilen-edilmeyen eşya ve çadırları yakılarak, 15-20 günlük karantinaya alındı. Kimi Malatya kimi Osmaniye olmak üzere kilometrelerce uzak bir çok ile dağıtıldı.

KYK (Kredi Yurtlar kurumu), GGM ( Geri Gönderme Merkezi) misafirhaneleri, Göç İdaresi Binaları, Resmi Kurum Misafirhaneleri gibi birçok yerde Corona takibi yapıldı. 

Salgın başlamadan önce sınırdan geçişi başaramayan veya başarıp push-back ( geri itilme) yapılan on binlerce mağdur sığınmacı kendi imkanlarıyla eskiden yaşayıp geldiği illere dönmek zorunda kaldı.

Pazarkule sınır kapısı bölgesine gidemeyip değişik sınır hattındaki  köylerde, Meriç Nehri kıyısında , otogarlarda ve diğer lokasyonlardaki sığınmacılar ise  hastalık korkusu ile büyükşehirlere çoktan yol almıştı. İstanbul en yakın büyük şehir olması dolayısıyla  on binlerce sığınmacı; otogar çevresi, Aksaray, Kumkapı, Yenikapı, Taksim, Kasımpaşa, Sultanbeyli, Esenyurt, Sultangazi vb. yerlerde görünür halde sokaklara düştüler. 

Kimi bulabildiği imkanlarla kimi onlarca kişi bir araya gelerek barınma sorununu çözmeye çalıştı. 

Karantinaya alınanlardan gidecek yeri olmayanlar ve karantinaya alınmadan İstanbul’a gelip gidecek yeri olmayanlardan Tarlabaşı Dayanışma Grubu ile yolu kesişenlere, barınma ve gıda sorunlarına çözüm üretildi. Yüzlerce sığınmacıya hem sınır hattında hem İstanbul ve civarında;  barınma, gıda, maske, eldiven, dil desteği, sağlık desteği, hukuksal destek, psikolojik destek, Corona semptom bilgilendirmesi, ateş ölçer taraması vb. hizmetler verildi. Halen de Tarlabaşı Dayanışma Grubu olarak takiplerini yapıp destek sağlamaktayız.

Bu şartlara rağmen bir destek alamayan, nasıl çözüm üreteceğine dair bir bağlantısı olamayan veya bilemeyen hali hazırdaki sığınmacılar, Corona salgını nedeniyle çok acılı ve zor günler yaşadılar. 

Sığınmacılar (dökümanlı veya dökümansız) hiçbir yerden destek alamadılar. Hastalık riski ve sokağa çıkma yasağı ile iş sahası bulamadılar ve gelir elde edemediler. Bunun sonucu olarak en temel barınma, gıda ve sağlık ihtiyaçlarından asgari düzeyde bile mahrum kaldılar. Yapayalnız kendi makus talihlerine ve kaderlerine terk edildiler.

Sığınmacılar konusu Türkiye’de uzun zamandır siyasetin bir çekişme alanı. Aslında hep öyleydi sanırım. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?  Türkiye’de neden sığınmacılar sorunu sadece sivil derneklerin bir sorunuymuş gibi kalıyor? Devlet kurumlarının bu konuda faaliyetleri var mı? Ya da sizin çalışmalarınıza verdikleri destekler neler?

Sığınmacıların sorunlarına merham olan Tarlabaşı Dayanışma Grubu 2

Sığınmacılar konusu, Türkiye sahasında her zaman siyasi bir zeminde kullanılırken; bölgesel güç dengelerine, dış siyasete bağlı olarak direk lokasyon lojistiği içerisine girdi.

AB ile yapılan bazı aleni ve gizli sözleşmelerle sığınmacı satın alan bir ülke haline geldik. Bununla birlikte AB ülkeleri için biz hep geçiş güzergahı ve geçiş kapısı olduk. Her dönem  bu durumun coğrafi sebeplerle de doğal zemini olan bir ülkesi olduk.

Türkiye bu zemini; siyasi ve politik, her daim kendi çıkarları ve stratejisinde kullanmaktan imtina etmedi.

Sığınmacı sorunu; devlet pazarlık konuları arasında olması, siyasi oy potansiyel zemininde bir avantaj ve artı değer olmaması nedeniyle devletli ve iktidar zeminli akılda, STK’lar sahasına itilmiş ve bu sahalar fonlanarak devletin önüne kalan bir konu olmaması için parselizasyon yapılmıştır. Sonuç olarak STK sistemiyle kontrol altında tutulmaktadır. STK gündeminden dışarı taşınmasına müsaade edilmemektedir. 

Aynı zamanda siyasi bir rant olarakta kullanılmaya açık bir zemindedir. Hiçbir zaman insani ve hassas bir bakış açısıyla sığınmacılar ile ilgilenilmemektedir. 

Devlet kurumlarının sığınmacılar ile alakalı sahada faaliyeti olmadığı gibi gündeminde, çalıştayında veya herhangi bir yapısında ilgi alanına girmemektedir.

Bizim dayanışma çalışmalarımız, gönüllülüğe dayalı aynı zamanda insani dayanışma zeminli, eşitlenmeyi ön plana alan çalışmalardır. Devlet desteğine sahip değildir. Hiçbir zamanda olmamıştır. 

Sığınmacılar Türkiye’ye neden geliyor Kamuoyuna bunu anlatıyor musunuz?

Türkiye’ye sığınmacılar; AB’ye ulaşabilmek için coğrafi zemininde Türkiye ‘nin AB’den önceki son sınır ülkesi olması, en yakın gidebilecek sığınmacılık yolu olması nedeniyle geliyorlar. Ayrıca stratejik yapısı, Doğu ve Ortadoğu ülkelerine olan yakınlığı ve deniz yollarıyla her anlamda avantajlı bir lokasyona sahipliği olması da gelmelerinde etkili. Türkiye; sığınmacılar için doğal bir sığınma alanı, bir durak… 

Sizin çalışmalarınız sığınmacıların hangi yarasına merhem oluyor?

Sığınmacılara yönelik yaptığımız dayanışma çabaları, sahadaki bir çok dayanışma çalışmamızdan biridir. Tarlabaşı Dayanışma Grubu olarak bir çok mağduriyete yönelik dayanışma sergilemekteyiz. 

Yolu bir sebeple dayanışmamızla kesişen sığınmacı ile sosyal devlet yapılarının yapması gerekenden daha fazla destek sunmaktayız.

Örnek olarak; ilk defa ülkemize gelmiş ve yolu dayanışmamızla kesişmiş bir sığınmacı için en önemli sorunlardan biri olan dil sorununu, ücretsiz Türkçe dil dersleri vererek çözmekteyiz. Bu destek onlara hem kendini ifade etmesinde hem de iş hayatında çok büyük katkı sağlamaktadır.

Kimi sığınmacının; ramazanda, bayramda veya özel günlerinde yanlarında arkadaş, aile, yoldaş olup gurbette ve ailelerinden kilometrelerce uzakta olmasının eksikliğini yaşatmamaya çalışıyoruz. Dayanışma ağımız bir aile, bir kardeş gibi sahiplenerek iyi hissetmelerini sağlamaktadir. 

Evlerine gidip gelerek, kendi aile, dost, arkadaş ve çevrelerimiz ile sosyalleşmelerini sağlayarak kucak açmaktayız.

Barınma, gıda, sağlık, iş yönlendirmesi, psikolojik ve hukuksal alan gibi her alanda destek sağlayıp, hayata katılmalarına zemin oluşturup, yerli sığınmacı denklemini ortadan kaldırıp, insanlık ailesini inşa ederek, kardeşlik hukukunu ikame etmeye çalışmaktayız.

Eğitim, iş, sağlık sorunlarına ne gibi destekte bulunuyorsunuz?

Eğitim alanında, dil sorunu veya burada okumak için gelen sığınmacıların resmi işlem takibi, desteği gibi durumlara gönüllü destek sağlamaktayız.

İş alanında, bildiğimiz iş imkanlarına yönlendirme ve bilgilendirmeler yapmaktayız. İşlerlikle ilgili sorunların oluşması durumunda; bu durumu kendi aramızda, gerek olursa konsolosluklarından destek talebinde bulunarak veya konuyla ilgili kurumlarla bağlantılarını sağlayarak çözümler üretmekteyiz.

Sağlık ile ilgili her anlamda oluşan sorunlarına, kendi imkanlarımız dahilinde; gönüllü desteği ile sonuna kadar takibi, çözümü, tedavisi, dil sorunu, ameliyatı, doğumu ve ölümü dahil birçok sorunu kendi dayanışma ağımız ve gönüllü insan kaynağımız ile çözüme kavuşturmaktayız. Hiç birini bir plan veya proje dahilinde çözmemekteyiz.

Corona salgını Türkiye’deki sığınmacıları nasıl etkiledi?

Corona salgını herkesi etkilediğinden daha derin bir şekilde sığınmacıları etkiledi. Hastalık ortaya çıkması ile insanlar sığınmacıların hastalıklı olabileceğini düşünüp evlerinden çıkardılar. 

Kira ödeme sorunu yaşayanların eşyaları ile sokağa atıldı. 

İş bulamayanlar, geliri ve bir birikimi olmadığı için gıdaya erişemediler. Bu nedenlerle açlık, hastalık ve ciddi risklerle karşı karşıya kaldılar. 

Bununla birlikte, kendilerini yalnız ve çaresiz hissettiler. Geleceklerini göremedikleri gibi ülkelerinden ve ailelerinden kilometrelerce uzaktaydılar. Ölüm-kalım endişeleriyle günlerini, psikolojik baskı altında geçirdiler.

Türkiye’de insanlar sığınmacılara nasıl bakıyor?

Türkiye’de sığınmacılara karşı ırkçılık hep vardı. Ama son zamanlarda siyasi-politik gerilimler nedeniyle katlanarak arttı. Malları, canları ve namusları ciddi tehlikelerle karşı karşıya olan ve bu durumda yaşayan sığınmacılar var. 

Ev sahipleri, kirayı normal bir yerli vatandaşın kirasının iki veya üç katı fazla talep ettiği gibi kira şartlarını en ağır şekilde uygulamaktalar. 

İşyeri sahipleri ve patronlar ise aynı işi yapan bir yerliden daha fazla mesai yaptırdığı yetmezmiş gibi bir de maaş veya yevmiyelerinin dörtte, beşte birini ödüyorlar. Bazı sığınmacılar maaşlarını alamadığı gibi anlaştıkları rakamı isteyince sığınmacı dezavantajını tehdit olarak kullanıp, bunu istismar edip, ödeme dahi yapmayanlar oluyor. 

Tabi ki istisna da olsa hassasiyetli insanlar da var.  Azınlıkta olan bu insanlara bile linç, nefret ve ırkçı davranışlarda bulunuluyor.  Corona günlerinde, dayanışma sahamızda bizzat bu davranışlara maruz kaldık.

Türkiye medyasındaki sığınmacılara yönelik ayrımcı dili nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de son yıllarda gittikçe artan siyasi zeminlerin etkisi ve özgür medya dili oluşmaması gibi nedenlerle sığınmacıların medyaya yansımaları olumsuz etkilenmektedir. Sığınmacılara karşı ayrımcı, objektif olmayan, yalan-yanlış tavırlara ait medya sistemi ön planda bulunmaktadır. Medya da bu anlamda olumlu ve makul bir zemine sahip değildir.

Sığınmacı denince aklımıza hemen Suriyeli sığınmacılar geliyor. İşin doğrusu nedir? İstanbul’da özellikle sığınmacılar hangi ülkelerden?

Sığınmacı olarak gözle görünmeyen, onlarca devletten insan var. Ama yakınımızda bulunan ve sayısal çoğunluğa sahip Suriyeli sığınmacı mevcut.

Savaşın da etkisi ile Suriyeli denkleminde müdahil olmamız sonucu olarak yapılan aleni veya gizli pazarlıklar ile Suriye vatandaşları- sebebi ne olursa olsun- en çok sayısal çoğunluğa sahip olsa da  sahada çok sayıda İstanbul’da yaşayan ülke sığınmacılarıni şöyle sıralayabiliriz;

Afganistan, Pakistan, İran, Fas, Sahra Altı Afrika ülkeleri, Türki Orta Asya ülkeleri vb…

Hazırlamakta olduğunuz projeleriniz var mı?

Bizler gönüllü dayanışma içinde bir arkadaş topluluğu olarak yola çıktık. Hiçbir zaman bir proje için, proje bazlı çalışmadık. Bu anlamda bir şeyi planlamamaktayız. Dayanışma sergileyerek, proje ve fon olmaksızın, insanın insana merhem olacağı, insanlık ailesini kurabilme pratiğini yaşayarak ve yaşatarak göstermekteyiz.

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.