Şarku’l Avsat: Ukrayna krizi ABD politikalarının ibresini Doğu Akdeniz gazına çevirdi

20 mins read
ABD 2 savaş gemisini Karadeniz'e gönderiyor!

Ukrayna krizi ABD politikalarının ibresini Doğu Akdeniz gazına çevirdi

Gözlemciler, Washington’ın, EastMed Boru Hattı projesine desteğini geri çekme kararını Türkiye’yi yatıştıran bir ‘hediye’ olarak görüyorlar

ABD yönetimi, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz doğalgazını Avrupa’ya taşımayı amaçladıkları EastMed (Doğu Akdeniz) Boru Hattı projesine verdiği desteği sürpriz bir kararla geri çekti. Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, ABD, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail’in yer aldığı 3+1 grubu arasında Mart 2019’da uzlaşılan, maliyeti 7 milyar dolar olarak tahmin edilen ve büyük bir bölümü denizin altından olmak üzere yaklaşık bin 900 kilometre uzunlukta olması planlanan boru hattı projesine tam destek vermişti.

Başkan Joe Biden yönetimi, birçok kez 3+1 mekanizmasını onaylamasına rağmen projeden çekilme kararı aldı. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan, ABD’nin EastMed Boru Hattı’na verdiği desteğin geri çekilmesine ilişkin açıklamada, Biden yönetiminin, 3+1 mekanizmasına olan desteği bir kez daha dile getirilirken Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması konusundaki kararlılığı da vurgulandı. Bakanlık açıklamasında, Washington’ın şimdi dikkatini temiz enerji teknolojilerini ve kaynaklarını teşvik etmeye çevirdiği belirtilerek, “Şimdi hem doğalgaz hem de yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleyebilen elektrikli bağlantılarla ilgileniyoruz” denildi.

ABD, şu sıralar Kuzey Afrika’da yenilenebilir kaynaklar tarafından üretilen enerjiyi Mısır ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya nakletmeyi amaçlayan bir denizaltı kablo bağlantı projesi ve İsrail, Güney Kıbrıs ve Avrupa’nın elektrik ağlarını birbirine bağlamak için önerilen Avrasya elektrik bağlantısı projesi gibi projeleri destekliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, bu tür projelerin yalnızca hayati öneme sahip enerji piyasalarını birbirine bağlamakla kalmayıp, bölgenin temiz enerjiye geçişe hazırlanmasına da yardımcı olacağı belirtildi.

Kararı bu kadar tartışmalı hale getiren ise Washington tarafından gerek Trump gerekse Biden yönetimleri sırasında başta Güney Kıbrıs ve Yunanistan olmak üzere Doğu Akdeniz ülkeleriyle yakınlaşmak için atılan birkaç adımdır. ABD Senatosu, 2019 yılında enerji sektöründe Doğu Akdeniz ülkeleriyle iş birliğine ilişkin bir yasa tasarısını onayladı. O dönem Washington’daki politikacılar, böyle bir iş birliğini, Rusya’nın enerji alanında Avrupa pazarındaki hakimiyetine karşı bir denge unsuru olarak görüyorlardı.

Yeni yasa tasarısı, ABD’yi Doğu Akdeniz’deki doğalgaz pazarında önemli bir oyuncu haline getirmeyi ve Yunanistan ile askeri ilişkileri güçlendirmeyi amaçlıyordu. Washington, geçtiğimiz Ekim ayında Atina ile karşılıklı savunma iş birliği anlaşmasını beş yıllığına uzatan anlaşmayı imzalayarak bu iş birliğini destekledi. Söz konusu anlaşma aynı zamanda ABD güçlerine Yunanistan’daki dört yeni askeri üssü daha kullanmalarını öngörüyordu. Washington, bunun yanında Güney Kıbrıs’a uygulanan 40 yıllık silah ambargosunu kaldırdı.

Çevre ve ekonomi

Washington, EastMed Boru Hattı’na verdiği desteği geri çekme kararını; projenin gerekçesi, ekonomik uygulanabilirliği ve çevresel faktörler olarak sıraladığı üç başlık altındaki belirsizlikleri öne sürerek savundu. Karadan 550 kilometre, denizin altından bin 350 kilometre uzunluktaki boru hattıyla ikiye katlanma ihtimali bulunan yıllık 10 milyar metreküp doğalgazın taşınması hedefleniyor. Projenin, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail arasında 2020 yılında imzalanan iş birliği muhtırasında planlandığı gibi projenin 2025 yılına kadar tamamlanabileceğine dair şüpheler var.

İklim değişikliğiyle mücadelede küresel bir yaklaşımın parçası olarak çevre dostu projeleri benimseyen ABD yönetiminin politikası göz önüne alındığında, projeye verdiği desteği geri çekme kararıyla ilgili öne sürdüğü nedenler arasında en gerçekçi olanının çevre sorunları olduğu söylenebilir. Biden yönetimi, 2025 yılına kadar sıfır karbon emisyonuna ulaşmayı hedeflediğini duyurmuştu. Avrupa, dünyayı tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmeye yönlendirmeyi umduğundan, Avrupa Birliği (AB) için de durum aynı. Yaşlı kıta, doğalgazı çevreyi kömürden daha az kirleten bir alternatif enerji olarak kabul etse de halen büyük miktarlarda sera gazı üretiyor.

Rusya’dan doğalgaz satın almak zorunda olan Avrupa’nın jeopolitik gerilimler nedeniyle son zamanlarda yüksek elektrik maliyetine yol açan bir enerji kriziyle karşı karşıya kaldı. Bu durum Avrupa’yı EastMed Boru Hattı projesi gibi enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesini istemeye itti. Ancak projenin süresi, Avrupa’daki yeni çevre politikaları ile birlikte şüpheler yarattı.

Avrupalı ​​gözlemciler, EastMed projesinin duyurulmasından bu yana ekonomik ve çevresel olarak uygulanabilirliğinin tartışma konusu olduğu konusunda hemfikir. Rum Hidrokarbon Şirketi’nin (EİK) CEO’su Charles Ellinas, Yunanistan’da yayınlanan Ethnos gazetesine verdiği demeçte, “Böyle bir proje şimdi değil, 10 yıl önce uygulanabilirdi” dedi. EastMed projesinin, ekonomik ve teknik olarak uygulanabilirliği konusunda bir takım zorluklar olduğuna dikkati çeken Ellinas, “Avrupa’nın temiz enerjiye ve yenilenebilir kaynaklara geçiş arayışı bu tür bir projenin uygulanabilirliğini daha da zorlaştırdı” ifadelerini kullandı.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde  (Center for Strategic and International Studies – CSIS) enerji ve jeopolitik uzmanı olan Nikos Tsafos, projenin her zaman zorlu, boru hattının inşası ve işletilmesinin ise maliyetli göründüğünü vurguladı. Tsafos, “Avrupa’nın güneydoğusundaki enerji pazarı, özellikle diğer tedarikçilerin rekabeti çerçevesinde boru hattını işletmek için gereken miktarları almakta zorlanacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

AB, 2030 yılına kadar Avrupa’da doğalgaz kullanımını yüzde 25 oranında azaltmayı ve 2050 yılına kadar tamamen sonlandırmayı hedefliyor. Tsafos’a göre Avrupa Yeşil Anlaşması (The European Green Deal), finansal yatırım süresi 15 ile 20 yıl arasında olan boru hattı projeleri üzerinde daha fazla şüphe uyandırdı. Projenin Avrupa’nın enerji geçişlerine ayak uydurmaması halinde finansman sağlanmasının pek mümkün olmadığının altını çizen Tsafos, “Bu yönde esen rüzgarlar yıllardır kendini gösteriyor” dedi.

Ukrayna krizi

EastMed projesinin etrafını saran çevresel ve ekonomik gerçeklere rağmen, küresel düzeydeki siyasi gerçekler ve ABD ile Rusya arasındaki gerilim, ABD’nin Rusya tarafından işgal edilme olasılığı bulunan Ukrayna krizi ile ilgili tutumunda önemli rol oynadı. Moskova ile Washington arasında artan gerilim, Washington’ı, EastMed projesine karşı olan Türkiye’yi, yakın bir dönemde özellikle S-400 füze savunma sistemini satın almasıyla Rusya’yla yakınlaşma eğiliminden sonra Batı tarafına çekme girişiminde bulunmaya itmiş olabilir.

Ülkelerin kıyılarından 200 mil açıklarındaki mesafeyi münhasır ekonomik bölgeleri olarak tanımlayan 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni (UNCLOS) göz ardı ederek 2019 yılında Libya ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası imzalayan Türkiye, Doğu Akdeniz’de üzerinde hak iddiasında bulunduğu bazı deniz alanları konusunda Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile anlaşmazlık yaşıyor. Türkiye, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın münhasır ekonomik bölgelerine defalarca sismik araştırma gemileri gönderdi. Türkiye’nin bu adımları, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile arasında gerilimlerin yaşanmasına neden olsa da sonunda tüm taraflar Avrupa ve ABD’nin baskısıyla geri çekildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, EastMed projesinin açıklanmasının ardından Doğu Akdeniz’in en uzun sahil şeridine sahip olan Türkiye’yi görmezden gelen hiçbir projenin başarılı olamayacağı konusunda uyardı.

Yunan basınında yer alan haberlere göre ABD, EastMed projesinin bölgede gerginliğe neden olduğuna inanıyor ve bu yüzden ilgili tarafların oldukça gergin olan bölgeye siyasi istikrar getirecek başka projelere odaklanmalarını istiyor. Washington’ın EastMed Boru Hattı projesine verdiği desteği geri çektiğine dair haberler duyulur duyulmaz, Türkiye’deki hükümete yakın basın kuruluşları karardan duyulan memnuniyeti aktardılar. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Arnavutluk ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, ‘Türkiye’nin görmezden gelindiği bu tür projelerin’ başarılı olamayacağını söyledi.

Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak Batılı müttefiklerine karşı, özellikle güvenlikle ilgili bir takım yükümlülükleri var. Ancak Türkiye’nin ABD’nin kendisini 2019’da F-35 programından çıkarmasına ve CAATSA (Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası) kapsamında kendisine yaptırımlar uygulanmasına karşılık olarak Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alması ABD ile arasında derin bir anlaşmazlığa neden oldu. Son dönemde ABD Senatosu’nda Ankara’nın 40 adet yeni F-16 savaş uçağı satın alma talebine karşı çıkan sesler yükseldi.

Türkiye önemli bir aktör

Türkiye, Ukrayna krizinde ikili bir rol oynuyor. Kiev’le çıkarları olan Türkiye’nin, son zamanlarda Ukrayna ile büyük miktarda insansız hava aracı (İHA) satışı anlaşması imzalaması Rusya’yı kızdırdı. Türkiye aynı zamanda Avrupa, Asya ve Ortadoğu arasında önemli bir bağlantı noktası olan Karadeniz’de de önemli bir aktör. Türkiye, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi uyarınca Rusya’nın sıcak denizlere açılan kapısı olan İstanbul ve Çanakkale boğazlarını, Akdeniz’i ve ötesini kontrol ediyor. Bu yüzden Moskova, Türkiye’nin boğazları üzerinde daha fazla nüfuz kazanmak için Ankara ile daha fazla yakınlaşmaya çalışıyor. Batı ise Rusya’nın bu boğazlar üzerinde böyle bir nüfuz edinmesini kesinlikle istemiyor.

Batı’ya göre Türkiye’nin Karadeniz’deki stratejik konumu, onu NATO’nun güneydoğu kanadının güvenliği ve daha geniş kapsamda Ortadoğu’nun istikrar için önemli hale getiriyor. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, Gürcistan’daki askeri varlığı ve bölgedeki askeri yeteneklerini güçlendirmesi Avrupa’nın güvenliğini baltalıyor. Bu yüzden Ukrayna’da daha fazla bölgeyi işgal etmesi durumu daha da güçleniyor. Tarihi olarak Karadeniz, onu önemli bir tampon bölge olarak gören Rusya için özel bir nüfuz alanı.

Akdeniz de Rusya’nın gücünü ve nüfuzunu göstermenin yanı sıra büyük Avrupa pazarlarıyla ekonomik ve ticari bağlantılarını koruması için jeo-ekonomik stratejisi açısından hayati önemi olan bir bölgedir. Rusya’nın Akdeniz’deki nüfuzu, Avrupa’nın güneyini, Rusya’nın petrolüne ve doğalgazına daha bağımlı hale getirdi.

Belki de Türkiye ile Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasında bir anlaşmazlığa yol açan Doğu Akdeniz’deki doğalgaz enerjisi sorunundan daha iyi bir seçenek değildi, ama Türkiye’nin, Ukrayna krizinin aktörlerinden biri olarak ABD tarafından bir şekilde yatıştırılması gerekiyordu ve Ankara için en ilgi çekici konu, EastMed projesinin dondurulmasıydı.

Kıbrıs Teknoloji Üniversitesi (CUT) Araştırma ve Uluslararası İlişkiler Direktörü Pampos Chrisostoumou, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Türkiye, EastMed Boru Hattı projesine başından beri karşı çıktı. ABD’liler Ukrayna’da Rusya ile bir anlaşmazlık yaşanması durumunda Türkiye’yi potansiyel bir müttefik olarak yanlarında istedikleri için Türklerle köprüler kuruyorlar.”

Chrisostoumou, Greek City Times haber sitesinde yer alan makalesinde, “Türklerin deniz sınırlarını belirlemek ve ‘Mavi Vatan’ teorisini inşa etmek için Libya ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası imzalamalarının nedeni, diğer bazı konuların yanı sıra EastMed Boru Hattı projesini engellemekti. Sonunda ABD onlara istediklerini altın tepside verdi” ifadelerini kullandı.

Gözlemciler, ABD merkezli çokuluslu petrol ve doğalgaz şirketi Exxon Mobil’ın, Türkiye’nin hak iddia ettiği Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde doğalgaz arama çalışmalarına geri döndüğünde Ankara’nın buna karşı herhangi bir adım atma konusundaki isteksizliğini göz önüne alarak ABD’nin projeyi desteklemekten vazgeçme kararının Türkiye ile önceden uzlaşıya varılarak alındığını düşünüyorlar.

Şarku’l Avsat: Ukrayna krizi ABD politikalarının ibresini Doğu Akdeniz gazına çevirdi

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386