Oku(ma)

7 mins read
Oku(ma)

Oku(ma)

Oku(ma)

—Yazan: Gürcan Çevik

Branşında ün yapmış bir kalp doktoruna, gönül rahatlığı ile kendimizi teslim ederiz ameliyat masasında. Sorgulamayız dünya görüşünü, inancını, fikrini. Gereksizdir çünkü. Hepi topu bir doktor-hasta ilişkisidir. Üzerinde bütün özel yaşamını perdeleyen bir sis  gibi duran beyaz önlüğü ile sadece bir doktordur o.. Başarılı geçen bir ameliyattan sonra, güven duygusunun olumlu sonuçlarını yaşayan bir hasta olarak, şifamıza aracı olan bu marifetli ellere şükran duyarız. Hastane duvarlarını aşıp, gündelik yaşama sızmaya elverişsiz, doktor-hasta ilişkisi de böylelikle son bulmuş olur. Doktor yeni bir ameliyata hazırlanırken, hasta da onarılmış kalbi ile sarılır yeni yaşamına.

Ne var ki günümüzde yazar-okur ilişkisinde aynı dostane tavrı sürdüremeyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Kitap okuma  tercihlerini yaparken, duygularımız, çevrenin dayattığı algılar, ideolojik, duygusal, dar kalıplı, sığ yaklaşımlar, okur-yazar dostluğuna gölge düşürür. Matbaanın icadı ile günümüz dünyasına erişmeyi başarabilmiş, tüm dünyada okurları üzerinde derin bir tesir uyandırmış, edebi eserlerin, dünyaca ünlü yazarları da farklı dünya görüşlerine, farklı din ve mezheplere, farklı uluslara mensup kimselerdi.Onların bu kadar sevilmelerine, tanınmalarına, kabul görmelerine, okunmalarına sebep olan, eserlerindeki evrensel mesajlardı şüphesiz.

Son sayfasını okuduğumuz her kitaptan sonra, artık o kitabı okumadan önceki kişi değilizdir. Başka derin zekâlarla karşılaşma mutluluğuna erişmiş, varolan dünyanın karşısındaki öteki seçenekleri bulmaya aday kimsesizdir. Çünkü; kendimizi aşmaya, dünyayı değiştirmeye çağırır bizi romandaki kahramanlar. Sadece öğrenmekle kalmaz, edebiyatla coşar, neşelenir, zenginleşiriz. Yazın dünyasının edebi dehalarının, kelimelerle senfonisine eşlik edip büyülü bir dünyaya açılırız düşlerimizle. Günümüzde okumayanlar, zaman zaman eleştirilir, okumanın, toplum için önemine vurgular yapılır sık sık.

Peki okuyanlar?

Onlar, okuyarak çok konforlu bir alan mı sağlarlar kendilerine. Bilindiğinin aksine, çatık kaşlı mahalle baskısı ve pusuda bekleyen bilinçaltı blokajları hemen dikiliverir önlerine. Şu yazar nihilist, bu yazar marksist, beriki yahudi, öteki hristiyan, annesi kominist, babası deist…Liste böyle uzayıp gidiyor.Hiç eline kitap almamış mahalleli, çoktan, taşlı sopalı bir linç için pusuda beklemektedir sokağın köşesinde.. Okuyup filozof mu olacaksın başımıza, yeni yeni fikirler mi edineceksin, ne yani artık sen bizim düşüncelerimizi beğenmiyor musun yoksa.Bak hele şuna, nasıl da havalara girmiş, neymiş efendim; hayatı sorguluyormuş, varoluş çilesi çekiyormuş.

Severek okuduğum yazarlardan Stefan Zwaig’ın “Dünün dünyası” kitabını okuduğum sıralarda, bir dostumdan tepki almıştım. “Bu yahudi yazarı niçin okuyorsun” diye bana çıkışmıştı.Eleştirisinin dozunu giderek arttırmış, fikirlerimden sapmakla itham etmişti beni. Zwaig gibi, ben de nasibimi almıştım bu linçten. Yazarın: “içinde yaşadığımız dünyayı, yüzyıllar önceki gerçek vebadan çok daha fazla kasıp kavuran, çağın vebası ırk ayrımcılığıydı” diye okurlarına  seslendiğinden habersizdi maalesef.

Mütedeyyin bir çevrede okuma tercihlerimden ötürü tepkiler almış, okumanın beraberinde getirdiği aydınlanma dönemi ile konfor alanını terketme cesaretinin bedeli olan, yalnızlıkla tanışmıştım. O sıralarda okuduğum Bekir Yıldız,”Halkalı Köle” kitabında,”Karanlık yalnızlıklar, sevgisiz aydınlıklardan daha aydınlıktır.” diyordu. İhsan Fazlıoğlu’nun “Yalnızlığı ile yol alan bir insanı, hiç kimse yokluğuyla korkutamaz” sözlerindeki teselliye tutunmuştum. İsmet Özel’in tarifiyle, millet ne der putunu parçalamış, hatta eleştirilmekten hoşlanır hale gelmiştim.Üzücü olansa, aidiyet duygusu hissettiğim çevrenin, kitap okumaya karşı gösterdiği taasupçu dirençti.

Uluslararası okuma alışkanlıkları araştırmalarının sonuçlarına bakıldığında, ülkemizin sıralamada pek parlak bir yerde olmadığı görülüyor. Yazarlara ve kitaplara  duyduğumuz bu önyargılı yaklaşımların da sıralamadaki yerimize katkısının altını çizmekte fayda görüyorum..

Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386