Nilgün Çelebi’den Güney Kore yapımı “Boş Ev” filmi eleştirisi

5 mins read

Boş Ev. Notu:2. Hadi 1 olmasın diye 2. TRT2’de 30.5.2020 günü gösterilen Güney Kore filmi. Bu Güney Kore filmlerinin sözde sanatsal olan birini bu kış izlemiş ve zerre miskal beğenmediğimi yazmıştım. Hatırladık? Parazit. Tabii Oscar’ları silip süpürmüştü. Neymiş efendim; kapitalizmi, modern hayatı eleştiriyormuş? Kimin adına? Ahlaki değerleri yokuş aşağı bırakmış, sözde ezilenler adına. Bu da onun habercilerinden.

Efendim yönetmen Paris’te eğitim almış. Hah işte o zaman anladım bu gönderme, çağrışım, metafor sevdasının kaynağını. Metafora, göndermeye sözümüz yok, sanat diline de meftunluğumuzu hep yazarız. Ama el insaf. Nedir bu asalak, parazit güzellemeleri. Bu filmde de bir asalak delikanlı var. Fotomodel bir kızı da peşine taktı. Neymiş efendim? Oturanları geziye çıkan evleri gündüzden kontrol edip geceleri kendine otel gibi kullanıyorlar. Dolaptan yemekler, banyo duş, marka giysiler, rahat döşeklerde uyumalar. Bu arada delikanlı girdiği evin bozuk saatini, terazisini filan da tamir ediyor sevabına. Ertesi gün başka ev.Ekmek elden su gölden bir hayat. Neymiş efendim kimseye zararları yokmuş. Filmin başında oğlumuz girdiği bir evde şiddete uğrayan model kızı görünce onu da peşine takıyor. Mantık hak getire. Model kız neden şiddet gördüğü adamın evinden çekip gitmiyor, bilemiyoruz. O kadar edilgen ise bizim ıssız adamın peşinde işi ne? Kaldı ki bizim sonradan zen budizme kafayı takıp gölgesini bile görünmez kılan delikanlımız şiddetin hası bir golf topu patlatma sevdalısı.

Ha bir de bunlar hiç konuşmuyorlar. Aman efendim ne gönderme. Bir de kızımız huzuru bir budist çiftin evinde buluyor filan, oraya gidip kelime etmeden koltuklarına uzanıyor. Neymiş efendim geleneğe dönüşmüş. Bu da film arkasında Alin Taşçıyan ve ekürisi olan, suratından iyilik akan beyin yorumu oluyor. Ah bu kapitalizm, modernite yabancılaşma eleştirileri. Gına geldi. Amma her yeni kuşak bu melaneti (!) yeniden keşfediyor. Ölüp giderken en çok bundan memnun olacağım. Öf ya, şu dünyaya geldim, kapitalizm eleştirisi, gidiyorum kapitalizm eleştirisi. İster misiniz Berzah’ta da aynı muhabbet dönsün? Aaa artık orada cıngarı çıkarırım…

Her neyse, filmde anlamadığım bir durum da polis bunları yakalayıp ifadelerini almaya götürdüğünde de konuşmuyorlar. Polislere pis pis sırıtarak bilmiş bilmiş bakıyorlar. Kız tek taraflı aynalı odaya alınıp oğlanın ifadesinin tekme tokat alınması izletilirken de kız konuşmuyor. “Durun, bizim niyetimiz kötü değil, kmseye zararımız yok, iki garibanız, iki eziğiz” bile demiyor. Yol arkadaşının işkence görmesine seyirci kalıyor. Bu mu Zen Budizm? Bu mu gönderme? Bu mu kapitalizm, modernite eleştirisi, bu mu geleneğe dönüşün muştusu? Yazmayacaktım bu eleştiriyi ama olur a birileri bir gün film yapmaya kalkarsa onların kulağına küpe olsun. Ders bir: Hikayeniz yoksa yazmayın, yapmayın, konuşmayın. Hah! İşte buldum. Bizim adem babalar neden konuşmuyordu? Çünkü hikayeleri yoktu. Tabii bu yönetmenimizin de farkında olduğu bir durum değil. O sadece ilginçlik olsun diye bunları diyalogsuz bırakıyor. Ama tabii işte sanat da bu, bir yerden fışkırıyor, yönetmeni de senaristi de, oyuncuları da silip geçiyor ve “Ben Buradayım” diyor. Bu da bu filme benim hediyem olsun. (Elbette konuşmanın sadece ağız, dil. damak şakırtısı olmadığını biiyoruz. Lütfen).

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.