Başını eğmeyen o cesur kadınlardan Suat Derviş

15 mins read
Başını eğmeyen o cesur kadınlardan Suat Derviş

Başını eğmeyen o cesur kadınlardan Suat Derviş

Başını eğmeyen o cesur kadınlardan Suat Derviş

67 yıllık yaşamına otuza yakın roman, birçok hikâye, çeşitli çeviriler ve eleştiri yazıları sığdırmayı başarmış olan Suat Derviş (1905-1972) ülkemizde Fosforlu Cevriye romanıyla birlikte hatırlanmaktadır.

Çocukluk Yılları

1903 yılında İstanbul, Moda’da dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu. İsmini Hatice Suat olarak koydular ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçti. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in mabeyncilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır. Osmanlı’da Telefon İdaresi’nde çalışmaya başlayan ilk kadınlardan Hamiyet Hanım’ın kardeşidir.

Çocukluk çağında evde özel eğitim görüp Fransızca ve Almanca öğrendi. Kadıköy Numune Rüştüyesi’ne, ardından Darülfünun’a devam etti.

Çocukluğundan itibaren yazmaya ilgi duydu. Hezeyan başlıklı mensur şiirini, çocukluk arkadaşı Nâzım Hikmet 1918’de Alemdar gazetesinin edebiyat ekine göndererek yayımlattı. Bu, onun yayımlanan ilk eseridir. Henüz çocuk yaşta olan Suat Derviş edebiyat dünyasına Mehmet Rauf tarafından “hassas bir ruha sahip ve olgun bir müellifin habercisi” olarak tanıtıldı.

Nâzım Hikmet’in, 1920 yılında Suat Derviş’e ithafen yazdığı “Gölgesi” adlı şiirinde belirttiği gibi Derviş, başını eğmeyen o cesur kadınlardan biridir.

1920’li yıllarda yazdığı ilk romanlarında, İstanbul’un üst tabakasının yaşamına uzanan, konaklarda, köşklerde yaşanan aşkları ve bu ilişkiler dolayımında, kadınların toplumsal konumlarını işleyen Derviş, 1930’ların sonlarında yayımlanan yapıtlarında ise, ekonomik dinamikleri de göz önüne almaya başlamış, hem kadını hem de erkeği farklı şekillerde baskı altına alan toplumsal-ekonomik düzeni konu etmiştir.

Yazarın 1920’lerde “cinsiyet”e dayalı bir çerçevede ele aldığı “eşitlik” ve “özgürlük” gibi kavramlar, daha sonra Marksist görüşlerin etkisiyle biçimlenir ve sınıfsal bir vurgu kazanır. 1930’ların sonlarına doğru Derviş, yapıtlarında, toplumsal sınıfların “farklılığını” vurgulamaya ve bunun yarattığı sorunları ele almaya başlamıştır. Bu dönemde yazar için roman, süregelen düzeni değiştirmek, adaletsizlikleri ortadan kaldırmak için eylem çağrılarının yapıldığı bir “arena” olmuştur.

1923’te Ne Ses Ne bir Nefes (1923), Bir Buhran Gecesi (1924), Fatma’nın Günahı (1924), Gönül Gibi (1928) ve Latin harfleri ile yazdığı ilk eser olan Emine (1931) romanları izledi. Bu romanlarında İstanbul’un üst düzey yaşamından kesitler sundu; ilişkileri anlattı; kadının toplumsal konumunu özgürlük talebini irdeledi. 1925’te ilk hikâyeleri Almanca’ya çevrildi

Derviş, ilk romanı yayımlandığı sırada Alemdar gazetesinde çalışmaktaydı. 1922’de Ankara hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul’a gelen Refet Bey’le ilk röportajı Alemdar gazetesi için yaptı.

Bir süre sonra Alemdar’dan ayrılıp İkdam’a geçti ve gazetede bir kadın sayfası hazırlayacak bu konuda öncü oldu.

1927’de konservatuvar eğitimi için kardeşi Hamiyet Hanım ile birlikte Almanya’ya gönderildi; Berlin’de Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri aldı. Burada, ailesinden habersiz, Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Bölümü’ne kayıt yaptıran Derviş, üç yıl boyunca bu bölüme devam etti. 1933’de İstanbul’a dönünceye kadar çeşitli gazete ve dergilerde çalışdı. Almanya’da “Scherl, Mosse ve Ullstein” gibi yayın kuruluşlarında çalışan Derviş’in yazıları, Ullstein tarafından yayımlanan ve dönemin seçkin edebiyat ve sanat dergilerinden biri olan Querscnitt’ten başlayarak, en ciddi siyasal gazete denilen Vossische Zeitung’a kadar sayıları on beşi bulan dergi ve gazetede yayımlanmıştır. Hitler iktidarı ile birlikte, Nazi yanlısı olmayan gazete ve dergilerin yayınlarına son verildiği için gazeteciliğe devam edemeyen Derviş, 1933 yılında İstanbul’a dönerek gazetecilik mesleğini burada sürdürdü..

Suat Derviş’in sol görüşleri, kısa süren ilk üç evliliğinin (Seyfi Cenap Berksoy, Selami İzzet Sedes, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile) ardından 1941 yılında Türkiye Komünist Partisi (TKP) genel sekreteri Reşat Fuat Baraner ile yaptığı evlilik ile pekişti. Baraner ve Derviş’i bir araya getiren, partinin talebi doğrultusunda çıkarttıkları “Yeni Edebiyat Dergisi” olmuştu. Çift, Türkiye’de toplumsal gerçekçi akımın ilk yayın organlarından sayılan dergiyi 15 Ekim 1940-15 Kasım 1941 arasında yirmialtı sayı yayımladı. Derviş, dergide kısa öyküler, fıkra ve eleştiriler yazdı. Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo gibi genç yazar ve şairlerin tanınmasına yardımcı oldu.

1944’te Zeynep İçin romanını yazdı. Aynı yıl Biz Üç Kardeşiz, Fosforlu Cevriye, Çılgın Gibi romanları gazetelerde tefrika edildi.

“Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum?” adlı incelemesinin 1944’te yayımlanmasından sonra gazeteci kimliği ile hiçbir yerde iş bulamayan Suat Derviş, gerçek ismi olan “Hatice Saadet Baraner” yerine takma adla yazılar yazmaya başladı. Aynı yıl TKP Soruşturmaları ve tutuklamaları çerçevesinde eşi Reşat Fuat Baraner ile birlikte tutuklandı. Sorgu sırasında çocuğunu düşüren yazar, Reşat Fuat Baraner’i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi’ne katıldığı gerekçesiyle yargılandı, 8 ay tutuklu kaldı.

Hapisten çıktıktan sonra büyük sıkıntı çekti.. Geçimini sağlamak için Almanca, İngilizce ve İtalyanca çeviriler ve editörlük yaptı. Tiyatro piyesleri ve radyo skeçleri yazdı. 1947’de “Büyük Ateş”, 1950’de “Yaprak Kıpırdamasın” romanları tefrika edildi.

Suat Derviş, 1951 yılında tekrar tutuklanan eşinin yargılanmaya başladığı 1953 yılında bir kez daha yurt dışına çıkar. Ablasının yanına İsveç’e giden Derviş’in yazıları, Avrupa’da yayımlanan çeşitli gazete ve dergilerde görünmeye başlar. Yazar tekrar yurtdışına çıktığı yıllarda, 1944-1945 yıllarında “Zeynep İçin” adıyla tefrika edilen romanını ilk haline bakmadan tekrar yazdığını ve bu romanın kızkardeşi Hamiyet tarafından Fransızca’ya çevrilerek 1957’de Le prisioner d’Ankara (Ankara Mahpusu) adıyla yayımlandığını belirtmektedir.

Fosforlu Cevriye, 1944-1945 yıllarında tefrika edilmiş, 1968 yılında Ankara Mahpusu ile birlikte, May Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır. Derviş’in “Çılgın Gibi” adlı tefrika romanı da 1958 yılında, Les ombres du yalı (Yalının Gölgeleri) adıyla basılmıştır. Necatigil’in aktardığı mektuba göre, Fransa’da Les Lettres Français dergisinde “‘Fukara Ölüsü’ isimli bir uzun hikâye”si yayımlanan Derviş’in, bu dönemde Horizon, Les Femmes d’Aujourdhui, Les Femmes Françaises, Eve ve Antoinette adlı dergilerde ve Parisien Libre gazetesinde hikâyeleri ve romanları yayımlanmıştır.

Batı Almanya’da Kölnischer Anzeiger, Morgenpost ve Bild gibi gazetelerde makaleleri, Avusturya’da Volksstimme gazetesinde hikâyeleri yayımlanan Derviş’in çeşitli Avrupa dillerine çevrilen romanları da önde gelen dergilerde tefrika edilmiştir.

Türkiye’ye dönüşü

Reşat Fuat Baraner’in hapisten çıkmasının ardından 1963 yılında Türkiye’ye döndü. Bu dönemde takma isimler roman ve hikâyeler, çocuk masalları yazdı, tercümeler yaptı. Aksaray’dan Bir Perihan adlı romanı 1963’te Gece Postası’nda tefrika edildi. Fosforlu Cevriye, öğrenci ayaklanmaları ve sert isyanların zirveye ulaştığı 1968’de May Yayıncılık tarafından Ankara Mahpusu ile birlikte yayımlandı.

Son yılları ve ölümü

1968 yılında eşini, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi onu derinden etkiledi. İki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam etti.[9] Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda görev aldı. Derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verdi. Sürekli göz altında tutulan Şişli’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizledi. 1971’de evi basıldı, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklandı.

Ertesi sene Fosforlu Cevriye ‘yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırıldı. 23 Temmuz 1972’de Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

Kitapları

  • Kara Kitap (1921)
  • Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923)
  • Hiçbiri (1923)
  • Ahmed Ferdi (1923)
  • Behire’nin Talibleri (1923)
  • Fatma’nın Günahı (1924)
  • Ben mi (1924)
  • Buhran Gecesi (1924)
  • Gönül Gibi (1928)
  • Emine (1931)
  • Hiç (1939)
  • Çılgın Gibi (1934)
  • Yalının Gölgesi (1958)
  • Fosforlu Cevriye (1968)
  • Ankara Mahpusu (1968, ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca)

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.