Adanmış Bir Ömür: Necmeddin Erbakan

13 mins read
3

Adanmış Bir Ömür: Necmeddin Erbakan

Adanmış Bir Ömür: Necmeddin Erbakan 1

Deha olduğunun farkında, deha olmanın hakkını vermeye niyetli ve nihayetinde yaşadığı destansı hayatla deha olmanın hakkını vermiş bir insan.

Yeryüzünde yaşamış ve yaşayan tüm toplumların içinden, ortalama insan tabiatının üzerinde özelliklere sahip, ileri görüşlü, zeki, dahi vb. sıfatlarla nitelenen üstün yetenekli insanlar çıkmıştır. Bu insanların genel özelliklerinin başında, içinde bulundukları yakın çevreden tüm dünyaya kadar mevcut şartları çok kısa sürede kavrayabilmeleri gelir. Bu kavrayış neticesinde bu insanların içinde yaşadığı zamana ve mekana karşı göstereceği tavrı ise temelde bu insanların ahlaki değerlerinden aldığı anlayış belirler. Tüm bu insanların tamamının, dehaları nispetinde yüksek ahlaki değerlere sahip olmasını beklemek çok makul olmayacaktır. İçlerinde bu özellikler bakımından da üstün sayılabilecek olanlarının, genel olarak içinde bulunduğu toplumun sorunlarına eğildiğini, bu sorunları çözme hedefiyle yüksek idealler peşinde koşarak bir ömür geçirdiğini gözlemlediğimizi ve dolayısıyla bu insanların toplum için çok özel birer değer olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

okumaya devam et: Siyasetin Karaoğlan’ı Bülent Ecevit Kimdir

Ülkemizde son asırda gelmiş üstün ahlaki değerlere sahip dehalardan biri de şüphesiz ki arkadaşları arasında lakabı lise yıllarında “Başbakan”, üniversite yıllarında “Derya” olan Necmettin Erbakan’dır. Tüm dehaların kendi yaşadıkları dönemde başlarına geldiği üzere, Necmettin Erbakan’ın da yaşadığı toplum içinde kıymeti anlaşılamadı, ölümünün üzerinden yıllar geçtikten sonra bıraktığı birçok eserin ürettiği değerler birer birer gün yüzüne çıktı ve çıkmaya devam etmektedir.

Adanmış Bir Ömür: Necmeddin Erbakan
1976’da Sultan Sultanahmet Camii’nde Muhammed Ali ve Necmeddin Erbakan

29 Ekim 1926 yılında dünyaya gelen Erbakan’ın çocukluğu babasının ağır ceza hakimi olması hasebiyle Anadolu’nun farklı şehirlerinde geçer. Daha küçük yaşlardan itibaren Anadolu insanını yakından tanır, vatanına sevdalanır ve ona nasıl hizmet edebileceğine dair hayaller kurmaya başlar. O bir dehadır, küçük yaştan itibaren kendi özelliğinin farkındadır ve ailesi tarafından da her yönden beslenerek yetiştirilir. Kendi ifadesiyle 9 yaşındayken babası tarafından Şeyh Abdurrahman Efendi’nin tedrisine verilir ve bir yandan birinciliklerle dolu eğitim hayatını öte yandan da İslami ilimler, tasavvuf ve tefekkürle manevi tedrisini devam ettirir. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Bölümünü de yine dehasıyla bugün hala elde edilememiş bir derece ile tamamlayarak Almanya’ya doktora eğitimine gönderilir. Orada kendi ülkesinde olmayan büyük bir ağır sanayi dünyasının varlığına şahit olur. Çalışma ortamında bir çok fabrika gezme imkanı bulur ve kendi ülkesinden çok basit ürünlerin siparişlerinin verildiğini görür. II. Dünya Savaşı’ndan büyük bir yenilgiyle çıkmış yoktan yeniden var olma çabasındaki Almanya’nın yaptığı üretim gözlerini kamaştırır. Sonuçta o bir dehadır ve deha olmanın hakkını vermeye niyetlidir. Bu düsturla Türkiye’ye döndüğünde ilk işi kendi motorunu üretmek olur. Akabinde Gümüş Motor fabrikasının temellerini atmaya muvaffak olur. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk otomobil deneyimi olan “Devrim” otomobilinin yapımında öncülük yapar. Tüm emekleri, gösterdiği çabalar mütemadiyen baltalanır fakat o ümidini kaybetmeden yeniden başlar. TOBB genel sekreterliği görevine getirildiğinde Anadolu’daki küçük sanayicinin kredi payını artırmak için uğraşır. Anadolu girişimcilerinin desteğiyle TOBB genel başkanlığına seçildiğinde kanunsuz bir şekilde görevinden alaşağı edilir. Bu memlekette deha olanların, memleketine hizmet aşkıyla yananların, üretmek isteyenlerin, milli otomobili, tankı, uçağı yapmak isteyenlerin hep ayaklarına prangalar vurulmuştur.

Milli bir duruş sergilemenin yolunun siyasetten geçtiğine kanaat getiren Erbakan bağımsız aday olarak siyasete ilk adımını atar. Siyasete nezaketli üslubu, renkli kişiliği, cesareti, dirayeti ve muhafazakar hayat tarzı ile damgasını vurur. Ağır sanayi hamlesinden, yerli ve milli üretimden, milli görüşten, adil düzenden bahsettikçe hayalperestlikle suçlandı fakat iktidarda söz sahibi olmayı her başardığında ilk adımı yurdun dört bir yanına fabrika temelleri atmak olur. Kurduğu partiler defalarca asılsız sebeplerle kapatılır, hapishanede yatar, siyasi yasaklı ilan edilir fakat hiç vazgeçmez, ümidini yitirmez ve yeniden güçlü bir Türkiye için çalışır.

Koalisyon hükümetinde yaptığı başbakanlık yaklaşık sekiz ay sürer. Bu bir yılda fabrikalar açmaya devam eder, halkın refah seviyesini yükseltmek için çabalar ve İslam ülkeleriyle birlikte teşkilatlanmak için D8’i kurar. Bu çabaları hükümetin sonunu getirmekte gecikmez. Dönemin medyası asılsız haberler, kurmaca irtica hikayeleriyle sürekli gündemi meşgul eder. D8’e katılan diğer liderlere olduğu gibi Necmettin Erbakan’a da operasyon yapılır. Postmodern darbe olarak literatüre geçen 28 Şubat askeri darbesiyle Erbakan istifa etmek zorunda kalırken muhafazakar kesim de ağır bir fişleme, eziyet, aşağılanma, iş ve eğitim hakkından mahrum edilme ile karşı karşıya kalır.

Necmettin Erbakan’ın çok bilinmeyen iki büyük hizmetinden söz ederek yazıyı noktalayalım. Birinicisi Erbakan’ın Kıbrıs Barış Harekatındaki mühim rolüdür. 1974 tarihinde Kıbrıs’ta yaşanan olaylar üzerine Başbakan olan Ecevit İngiltere’den garantörlük istemeye giderken Başbakan Yardımcısı Erbakan’da Genelkurmay Başkanı ile görüşerek harekat emrini verir. Ecevit bugün Kıbrıs Fatih’i adıyla anılmasını Necmettin Erbakan’a borçlu olduğu gibi Kıbrıs’ın hala bir kesiminin Türk toprakları olarak kalması da Erbakan’ın feraseti neticesindedir.

İkincisi ise; maalesef Erbakan’a ömrünün son günlerinde büyük bir haksızlıkla açılan ‘kayıp trilyon’ davasının sebebi olan ve elbette ki resmî kayıtları olmayan Bosna Hersek Savaşı sırasında orada kurdurduğu silah fabrikasıyla savaşın seyrinin değişmesini sağlamasıdır. Yugoslavya’nın dağılma sürecine girmesiyle bu bölgeye uygulanan silah ambargosu daha çok Boşnaklara uygulanır, Sırplar gizliden gizliye silahlanırken bir yandan da Boşnakların ellerindeki beylik tabancaları bile toplanır. Bosna Savaşı patlak verdiğinde ise tamamen silahsız bir halka karşı büyük bir katliam başlar. Boşnakların bu savaşta kendilerini savunmalarının tek yolu Türkiye’nin silah yardımından geçmektedir ve istikrarsız Türkiye siyasi hayatında bu oldukça güç bir iştir. Necmettin Erbakan burada da devreye girer, başlattığı kampanyalarla teşkilatların topladığı paraları Bosna Hersek’e gönderir ve burada bir yağ fabrikasının silah ve roket atölyesine çevrilmesinde muvaffak olur. Dünyanın sessiz kaldığı bu katliamda yine savaşın seyrini değiştiren Necmettin Erbakan’ın çabaları olur.

Erbakan bir dehaydı… yaşadığı ortamın sorunlarını tespit etti, çözüm yolları üzerine kafa yordu ve önce ahlak ve maneviyat düsturuyla yola çıktı. Yaşadığı destansı hayatıyla deha olmanın hakkını verdi. Ömrünün son demlerinde memleketi için bunca bedeller ödemiş bir adamın haketmediği bir muamele gördü. Mahkeme salonunda döktüğü boncuk boncuk terler İslam aleminin göz yaşlarıydı. O hayatı boyunca hep savunan adam oldu. Büyük Türkiye’yi savundu, İslam aleminin birliğini savundu, mazlum coğrafyaların hakkını savundu, en sonunda da kendini savunmak mecburiyetinde bırakıldı. Şiirde diyordu ya “71 yaşından sonra insan kendi dünyasını savunmazdı” Mahkeme salonunda savunduğu kendisi değildi. O güne kadar bir ömür boyu uğrunda mücadele ettiği değerleriydi.

Necmettin Erbakan kendisine bahşedilen üstün zeka ve ahlak düzeyinin hakkını hayatının her bir anını mücadele ile geçirerek fazlasıyla verdi. Biz ondan razıyız, Allah da razı olsun.. Vefatının 10. yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Sümeyye Kaya

İşletme eğitimi aldı ve ayrıca çok farklı alanlarda eğitim hayatına devam etti. Ebru sanatı, resim ve Osmanlı dönemi çocuk eserlerinin tercümeleriyle ilgileniyor.