İsrail Hakkında Büyük Yalanlar

9 mins read
İsrail Hakkında Büyük Yalanlar

İsrail Hakkında Büyük Yalanlar

İsrail Hakkında Büyük Yalanlar

  • YAZAN: SERVET KIZILAY

Siyonist terör devleti söz konusu olunca her alanda büyük yalanların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor. Bu yalanların en büyük lojistikçisi “Müslüman” devletler. Bunlar bir taraftan halkın dini duygu ve hislerini istedikleri zaman kışkırtırken, diğer yandan  istedikleri zaman bu duyguyu yatıştırıp gizleyebiliyor. Bu durum, adeta İsrail ile masaya oturmadan önceki “eli güçlendirme” işlevi gören bir tiyatroyu andırıyor. 



İsrail’in en güçlü lojistik destekçileri giderek artan oranda “Müslüman” Devletler. Lakin onunla ilişkisi olan hatta ilişkiyi artırmak isteyen tüm “Müslüman” devletler, bir diğerini “suçlu ve günahkar” olarak işaret ediyor, (sahte) hedef gösteriyor. Bu stratejiden oldukça mutlu ve memnun olan devletler, birbirlerini çok iyi bildiklerini göstererek bıyık altından gülümsüyor. Lojistiğin (yardım ve yataklığın) içinde çok çeşitli alanlar giriyor: Savunma, Ekonomi, Kültürel alanlar. Bu alanlar kendi aralarında yaptıkları hesaplar. Bir de dışarıya yani halka ve halklara gösterdikleri var: bunların en başında “kavramsal” yönlendirmeler geliyor. Mesela; Siyonist İsrail sorunu; bizlere bazen “Filistin sorunu” olarak çerçevelendiriliyor; bazen “Kudüs” olarak sunuluyor. Mesele Filistin olunca; a) siyasi b) özerk ulus c) özerk bayrak d) vatan özlemi çeken halkın acılarına indirgeniyor. Yani tüm mesele sıradan bir Ulus devlet olma ve onun sorunlarıyla sabitleniyor. Mesele “Kudüs” üzerinden söylendiğinde a) dini b) ortak payda bulma c) ortak payda üzerinden bir yönlenme/yönlendirme (kullanma) meselesine dönüşüyor/ dönüştürülüyor.

“Müslüman” Devletler, kavram manipülasyonunu da başka akıl hocalarından almış gibidir: Siyonist terör devleti İsrail ile savaşta, en başlarda; “Müslüman-Yahudi Savaşı” kullanılmıştı. Bu tanımlama tüm “Müslüman” dünyayı işin içine dahil ediyordu. Sınır, kapsam daraltılmalıydı. Böylece “Arap-İsrail Savaşı” dendi fakat bu tanım da tüm Arap dünyasını içine alıp tehlike üretiyordu. Bunu da daraltıp “Filistin-İsrail Savaşı” dendi fakat yine bu tanım, paramparça olmasına rağmen tüm “Filistini” gösteriyor, diğer yandan bütünlük hissi uyandırıyordu. Sonra bazı şehir adları şekline “Gazze-İsrail, El-halil İsrail Savaşı” sokuldu. Lakin tehlike henüz küçültülmemişti: “SAVAŞ” kavramı yerini giderek; Ayaklanma- Çatışma- Saldırı ve nihayet Kavga’ya kadar bıraktı. Sanki mahalle çocukları kendi aralarında futbol yüzünden birbirlerine girmiş gibi, bir etki yaratmak için kavramsal operasyonlar sürdürüldü. Bu kavramları ülkemizde hem medya hem de akademi hem de aydınlar sistematik olarak kullandı ve kullanıyor.

Birçok devlet, Terör devleti İsrail’e hem kuruluşundan önce  hem kurulduktan sonra değişik oranlarda yardım ve yataklık etti (Türkiye, İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke) fakat burada en ilginç gelişme, Soğuk Savaş sonrasında yaşandı. Çünkü Soğuk savaş sonrası “Müslüman” devletlerin Siyonizm’e hizmeti, düzenli hale geldi. Şimdi ise tüm “Müslüman” devletler onu resmen kabul etme (bu sürece; “Normalleşme Süreci”, dendi. Yani  bu kavramsallaştırma, modern anlayışta geçerli olan; irrasyonele karşı, zıtlığın, nefretin ve hazımsızlığın refleksini bünyesinde taşıyordu. Öyle ya kim normalleşmeyi istemez ve savunmaz ki ve normal akıl buna neden karşı çıksın?!) yoluna girdi. ‘Soğuk Savaş’ sonrası, İsail’e karşı tüm örgütler (msl; Baader-Meinhof –Rote Arme Fraktion-, Çakal Carlos… vb)  tasfiye edildi. İsrail’e karşı Uluslararası hiçbir güç-direnç bırakılmadı. En büyük direnç sol yapılardan gelmişti fakat  Tam da bu noktada kendilerini Sol olarak niteleyenlerin başka garip çelişkileri ortaya çıktı: Bir “Dünya Sistemi”nden bahseden ve buna bir fail neden bulanlar genellikle Sağcı ve komplocu olarak nitelendiriliyor fakat (dünya olmasa da) bir sistemden bahsedenler; sistemi, bir hayalet gibi işleyen ve faili bir türlü belli olmayan, gösterilemeyen, garip yere bağlıyorlar. Yani idealist bir kurama (idealara gizlice başvurup) hızlıca dönüp meseleyi açıkladıklarını anladıklarını düşünüyorlar. Herşeyin temeline maddi öğeleri koyanların fail nedeni bu derece atlaması, genel olarak düşündürücüdür.  Öte yandan İsrail’e çalışan bunca düzenli ve sistemli şeyler (alanlar, kurumlar, devletler) varken onun “Normalleştirilmesi”nin sıradan hatta olması gereken bir şeymiş gibi hayatımıza sokulması, üzerine eğilmesi gereken esas konulardandır. “dünya sistemi” yoktur, diyenlerin, bununla alay edenlerin, teoride farklılıkları-ilişkiler modellerini göze sokanların, hiç olmazsa bu konuda ciddi açıklama yapması beklenir. 

Kısacası:

  1. Siyonist devlet bunca araç-gerece maddi şartlara, yapılara, destekçilere sahipken; yıkılması, yok olmasını (kahru perişan olmasını vb) beklemek ya da beklenti içinde olmak, yanlıştır
  2. İsrail ile ilgili sorunları olanların; özellikle onun resmi kuruluşundan 1948 den itibaren hangi devletin hangi oranlarda yardım ve yataklık ettiğini incelemesi gerekir. Şayet bu kişi Müslümansa kendi devletine bakması, kendini devlet-devlet ilişkileri, din/devlet ilişkileri konusunda netleştirmelidir
  3. Şayet  “İslam Ülkeleri Savaş Suçları Mahkemeleri” kurulursa; hangi gerekçe ile olursa olsun (1948 resmi kuruluşundan beri) devletlerin verdiği desteklerden dolayı yargılanması, maddi ve manevi tazminata çarptırılması, istenmelidir. Bu mahkemede elde edilecek tazminatlar başta sürgüne gönderilmiş 10 MİLYONun üstünde insana ve o topraklara imar ve iskan için ayrılmalıdır.

Bu ve benzeri maddeler, talepler, “ütopik” kaldığı ölçüde, İsrail hakkında büyük yalanları duymak ve hatta onları afiyetçe yemek kaçınılmaz görünmektedir