Müslüman Komünistler’in Tarihi

14 mins read

Birikim Dergisin’de yapılan bir röportaj üzerine bilgi sahibi olduğum Emel Akal imzasını taşıyan Müslüman Komünistler: Petrograd-Kazan (1917-1918) adlı kitap İletişim Yayınlarından…

Söyleşide yazarının ifadesiyle kitap; “Türk-Müslüman toplulukların “donmuş kalmış, her türlü gelişmeye kapalı, cahil, bedevi, kendi kendisini yönetmekten aciz” olduğunu iddia ediyordu. Hâlâ Türk-Tatar-Müslüman toplulukların âdeta bir özne olmadığı, “kötü” Bolşeviklerin onları istedikleri gibi yönlendirdikleri, ezdikleri propaganda ediliyor. Kitap Tatar ve Başkurtların bağımsız iradeleri ile ne gibi kararlar aldığını da, ne gibi politik hatalar yaptığını da anlatıyor”

Emel Akal
Emel Akal

Emel Akal röportajda Türk sağı için şu tespitlerde bulunuyor;

“Türkiye Sağı 1945 sonrasında dünyanın ikiye bölünmesi ile başlayan Soğuk Savaş süresince ABD-CIA kaynaklı ideolojilerin gönüllü taşıyıcısı oldu. CIA tarafından finanse edilen, Sovyetler Birliği’ni çökertmek için kurulmuş olan Team-B’nin başındaki Richard Pipes gibi, A. Bennigsen gibi anti-Sovyet yazarların düşün babalığını yaptığı propaganda malzemeleri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pompalandı. Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin arkasında ABD olduğunu biliyoruz. Bu propagandalara göre Sovyetler Birliği’nde olumlu hiçbir şey yaşanmıyordu, orada hiç iyi bir şey yoktu, sadece baskı ve zulüm vardı. Türkiye sağcıları sadece Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk ve Müslümanlar için üzülüyordu ama onlara “Tatar” bile demekten imtina ederek “Türk” olduklarında ısrar ediyorlardı”

Sultan Galiyev’in ve Mustafa Suphi arasında bir değerlendime yaparken Mustafa Suphi’nin ve Mollanur Vahidof’ öneminin küçümsendiğini belirterik şunları anlatıyor;

Aslında sosyalist Tatarların kurduğu Müslüman Sosyalist Komite de, Sovyet Hükümeti’nin kurduğu MUSKOM da, tam yetki verilen Mollanur Vahidof da şöyle bir söz edilerek geçilmiştir. Sovyet hükümetinin MUSKOM’un liderliğine Ahmet Tsalikov’u, kuruluş kararnamesi yayımlanan Tatar Başkurt Sovyet Cumhuriyeti’nin inşasına Zeki Velidi Togan’ı çağırması, onların bu teklifleri reddetmeleri de es geçilen olgular arasındadır. Ayrıca Mollanur Vahidof’a Sovyet Hükümeti’nin ve Lenin’in ne kadar büyük değer verdiği ve birlikte çalıştığı açığa çıkarsa kendi teorileri çökerdi.

Mustafa Suphi ise Türkiyeliler açısından anlaşılmaya, tanınmaya çalışılan önemli bir siyasi aktör ama 1920 yılının yazına kadar olan faaliyetleri Rusya Müslümanlarının tarihi açısından da son derece önemli. Çünkü 1918 Mart ayından itibaren önce Mollanur Vahidof, sonrada Sultan Galiyef’le çok yakın çalışmış. Mustafa Suphi kitapta uzun uzun incelediğim 1918 Kasım ayında yapılan Müslüman Komünistleri Kurultayı’ndan sonra Kırım’a gidiyor. Bu gidiş kendi inisiyatifi ile olsa gerek. Mustafa Suphi Kırım’da, Akmescit Sovyeti’nde aktif bir şekilde çalışıyor ve Akmescit İşçi Köylü Şurası’na seçiliyor. Ayrıca “Komünist Bolşevikler Fırkası, Kırım Müslüman Bürosu Reisi” görevini de üstlenmiş. Kırım’dan İstanbul’a, Türkiye’ye elemanlar gönderiyor. Yani hem Türkiye ile ilişkiye geçmeye çabalıyor, hem de Kırım’da siyasi faaliyetin en önlerinde. Zaten Kırım Tatarları İsmail Gaspirinski’nin faaliyetleri sayesinde Türkiye Türkçesine en yakın olan toplulukları barındırıyor.

Ama 23 Nisan 1919’da Beyaz Ordu’nun Kırım’a saldırmasıyla Suphi Akmescit’ten Odessa’ya kaçmak zorunda kalıyor ve önce Moskova’ya, sonra da Taşkent’e gidiyor. Bir yıldan fazla bir süre Türkistan’da çalışıyor ve Merkezî Hükümet’e raporlar gönderiyor. Yani Sovyetler Birliği’nin inşa sürecinde önde gelen siyasi aktörlerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu bir yılın araştırılması, incelenmesi son derece önemli.

Mustafa Suphi 27 Mayıs 1920’de, Bakü Kızıl Ordu tarafından alındıktan sonra Bakü’ye gelmiştir. Biz bu tarihten sonraki faaliyetlerini çok iyi biliyoruz. Bu tarihten itibaren Suphi’nin tüm faaliyeti Türkiye’ye yöneliktir.”

Emel Milli Mücadele döneminde Anadolu Solu’na yönelik olarak bir soruyu da cevaplarken şunları söylüyor.

Sizin Milli Mücadele dönemi Anadolu solu ve İştirakiyun hareketiyle ilgili de çalışmalarınız var. “Gerçek” Müslümanlıkla sosyalizm-komünizm arasında bağlantı kuran söylemi, o bağlamda yazmıştınız. Bu yeni kitapta, böylesi ideolojik köprülere dair fazla bir şey yok. Bolşevik Devrimi’nin dilleri ve ruhları ele geçiren ideolojik söyleminin başka bir referansa yer bırakmayan taze etkisiyle mi ilgili bu? Belki bu konuda biraz konuşursunuz.

Evet, çalışırken benim de ilgimi çekti bu husus. Devrim sonrasında örneğin Hint Müslümanlarını Bolşevikleri desteklemeye çağıran Mevlevi Bereketullah gibi aktörler “İslâmiyetle Bolşevizm arasında hiçbir çelişki yoktur. Müslümanlık Bolşevik usullerini 1400 yıl önce söylemiştir” filan diye propaganda yapıyor. Anadolu’da TBMM kürsüsünde Şeyh Servet aynı şeyleri söylüyor. Bolşevizm’in, komünizmin ne olduğu hakkında hiçbir malumatı olmayanlara böyle anlatıyorlardı.

Halbuki 1917 Şubat ve Ekim devrimlerini bizzat yaşayan ve katılan Mollanur Vahidof, Sultan Galiyef, Zeki Velidi Togan gibi siyasetçilerin böyle tanımlara ihtiyacı yoktu. Hepsi 1917’den çok daha önce sosyalist ve hatta ateist olmuşlardı. Dolayısıyla onlar Müslümanlıkla Bolşevizm’i uyumlulaştırmaya falan çalışmıyorlar. Zaten kitapta da anlatmaya çalıştım, “Müslüman” kavramı bir üst kimlik olarak kullanılıyor. Çarlık yönetimi “Müsülman” diyor, Bolşevikler “Müslüman İşleri Komiserliği”ni kuruyorlar. “Müslüman” kavramı itikadi bir açıklama değil.

Bolşevik Devrimi’nden önce, Şubat Devrimi ile başlayan ve tüm Rusya’yı ele geçiren bir “devrimci dil” olduğunu kitapta da yazdım. Aristokrasi ve burjuvazinin dışında, yüzyıllardır dili zincire vurulmuş tüm toplumsal grupların dili çözülmüştü. “Burjuvazi” kelimesinin artık hakaret olarak kullanıldığı, Rusça “Tavariş”, Tatarca “İbdeş/Yoldaş”ın diğer bütün sıfatların önüne geçtiği bir dönem yaşanıyordu. Devrimcilerin toplumu açıklamak için kullandığı kavram ve kategoriler, yani “sınıf mücadelesi, devrim, barış, özgürlük, kapitalizm, sosyalizm, feodalizm” ve benzeri sözcükler Rusya Müslümanlarının dillerinde Rusçası ile yer almaya başlamıştı. Yeni, devrimci bir umutla dolu gelecek vaadi Rusya steplerini ele geçirmişti. Bu durumdan en şikâyetçi olanlar ulema sınıfına mensup olanlardı. I. Müslüman Kurultayı’nda 900 delegenin 300’ünü bile bulmayan bir etkinliğe sahiptiler.

Söyleşinin Tamamı için LİNK

Müslüman Komünistler'in Tarihi 1Yayınevinin Kitap Hakkında Tanıtım Metni

Emel Akal’ın Müslüman Komünistler: Petrograd-Kazan (1917-1918) adlı bu kitabı, Ekim Devrimi’nin öncesi ve sonrasında, Rusya’daki Müslüman toplulukların faaliyetlerine ağırlık vererek Yusuf Akçura, Şerif Manatof, Ahmetzaki Validov, Sultan Galiyef, Mustafa Suphi ve Mollanur Vahidof gibi etkili figürler üzerinden “hem Moskova’dan Kazan, Orenburg ve Ufa’ya”, “hem de Kazan, Orenburg ve Ufa’dan Moskova’ya” bakıyor.

“Milliyetler hapishanesi Çarlık Rusya’sında ezilen ulus konumundaki Polonyalı, Ukraynalı, Gürcü, Ermeni ve benzerlerinin dışındakiler, genelde tarihçilerin ilgilendiği azınlıklardan olmayanlar, yani Tatarlar, Başkurtlar, Türkmenler, Azeriler ve benzerleri ne yaptı? Devrim onları nasıl etkiledi, onlar Devrim’e nasıl katıldılar? Söylendiği ve yazıldığı gibi onlar Türkçü ve İslâmcı mıydılar? Genelde Ekim Devrimi öncesi ve sonrasında Müslüman coğrafyaya ilişkin yapılan çalışmalarda milliyetçi Müslümanların muhtariyet elde etmek için verdiği mücadeleler anlatılır. Sanki Müslümanlar sadece milliyetçi bir faaliyet içindedir ve işçi sınıfının Moskova ve Petrograd’da yürüttüğü iktidar kavgasıyla ilgilenmemişlerdir.” Devrim sürecinde Müslümanların yalnızca “milliyetçi” faaliyetler içerisinde olduğu söylenemez ancak daha önemlisi, Petrograd ve Moskova odaklı bir tarih okuması, zaten Müslümanların faaliyetlerinin anlaşılması açısından isabetli olmayabilir.

Emel Akal’ın Müslüman Komünistler: Petrograd-Kazan (1917-1918) adlı bu kitabı, Ekim Devrimi’nin öncesi ve sonrasında, Rusya’daki Müslüman toplulukların faaliyetlerine ağırlık vererek Yusuf Akçura, Şerif Manatof, Ahmetzaki Validov, Sultan Galiyef, Mustafa Suphi ve Mollanur Vahidof gibi etkili figürler üzerinden “hem Moskova’dan Kazan, Orenburg ve Ufa’ya”, “hem de Kazan, Orenburg ve Ufa’dan Moskova’ya” bakıyor.

Rusya’daki Müslümanların 1917-1918 yılları arasındaki siyasi deneyimine odaklanan “alternatif” bir tarih okuması sunuyor.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.


Fatal error: Uncaught TypeError: fclose(): Argument #1 ($stream) must be of type resource, bool given in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php:2386 Stack trace: #0 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2386): fclose(false) #1 /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php(2146): wp_cache_get_ob('<!DOCTYPE html>...') #2 [internal function]: wp_cache_ob_callback('<!DOCTYPE html>...', 9) #3 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/functions.php(5420): ob_end_flush() #4 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(324): wp_ob_end_flush_all('') #5 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/class-wp-hook.php(348): WP_Hook->apply_filters('', Array) #6 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/plugin.php(517): WP_Hook->do_action(Array) #7 /home/fikrikadim/public_html/wp-includes/load.php(1270): do_action('shutdown') #8 [internal function]: shutdown_action_hook() #9 {main} thrown in /home/fikrikadim/public_html/wp-content/plugins/wp-super-cache/wp-cache-phase2.php on line 2386