Ben Sizin Muhitinizden Değilim

9 mins read
Ben Sizin Muhitinizden Değilim 1
Mutafa Everdi

-Hısımlık ve Hasımlık-

Ben yazar mıyım, edebiyatçı ve sanatçı? Tartışmalı. Kanonlar onaylamıyorsa, mahfiller yükseğe itekleme çabasına girmiyorsa, ödül verilmemişse, genel kitleyi cezbeden yaygın bir okunma şansına ulaşmamışsa, böyle bir iddiada bulunmak muhal. Hadi kendime öykünmeci, heveskâr, nitelikli okuyucu diyeyim. Bu yaşa kadar bir halt olamamış süper saldırgan.

Bütün o takdim ettikleri, dergilerinde yıllıklarında öve öve bitiremedikleri kadın yazarlar bir Seray Şahiner, Ayten Kaya Görgün değil işte. Cevher var aslında, sürüye veya belirli bir muhite girmeseler onları bile aşan bir başarıya ulaşırlar. Ancak edebiyat edep’ten gelir diyen muhafazakar üstatlar arasında küçük kıvılcımlar, ışıltılar projektör diye takdim edilince pilleri kısa sürede tükenir. Çünkü narsisistik sebeplerden olmasa da anlattıkları hep kendileridir. Küçük dünyalarının ergen bunalımları.

Daha hikayede bir karakter oluşturdukları görülmemiştir. Başkasına empati yapıp kendileri haricinde bir tip çizemez, karakter oluşturamazlar. Bu yönde başarılı olan Seray Şahiner, Ayten Kaya Görgün’ü bu nedenle andım.

Onlar Kemalist İslamcı bir karaktere dönüştüler. Kudüs için ağlamak, 15 Temmuz’a destan yazmak, saraylılarla hava atmak, şafakta uyanmak derken, iktidarın gelip dayandığı tükeniş onları da buldu. Her değerimizin çiğnenmesine ses edemeyenler edep, vefa hatıra diye kapak yapınca yalancı çoban olmaktan da çıkıp riyakar dalkavuklara dönerler. Belediyelerden aktarılan kaynaklarla eğlenceler tertipler, kitapları belediyeler eliyle dağıtılır, yine de hiçbir yankı bulmadan kendi aralarında eğleşirler. Arada sola rüşvet vermeleri, kendilerine değer verilsin, kabul edilme kompleksindendir.

Körler, sağırlar-birbirini ağırlar. Aralarında sürü dayanışması ile ödülleri, övünçleri bölüşür, katılan taze kanları da kendilerine benzetip güç toplarlar. Edebiyattan beklentileri itibar, para ve şöhrettir. Ne bir ideleri, idealleri var ne de ekolleri.

Bu bir çıkar dayanışmasıdır. “Canon”un direnci kırılmayacaktır. Her kültür, alışkanlığı baştacı eder. Kurallar koymadan, onlara sıkısıkıya ayak uydurulmasını istemeden yapamaz. Gün gelir, firarilerin varlığını kabullenir, o zaman da onları bir tür ‘dış kategori’de sınıflandırmayı çare sayar.’ (Enis Batur, Pervasız Pertavsız, s.7)

Bizimkiler daha insafsız. Harici sayarlar. Başarısız ve rate. Edebiyata ara verdikten sonra dönüşü kusur sayarlar. Kendileri tekkeyi beklemiş çünkü. Televizyonda Hint dizilerine, edebiyatta monotonluk kurgusuna varıp dayanmışlardır. Okumadan, kıyaslamadan, metin üzerinde bir cümle kurmadan başarısızlığa karar verirler. Çünkü muhitlerine girmiyorsun. Riyakârlıklarını sağda solda anlatıyorsun. En azından baktıklarında gördükleri selamet der kenarest deyip ses vermemize bakıp susturmak şehveti…

Üstelik yenilenmiş evrensel bir bakışla bunların hala eski çöplüklerde oyalandıklarını görebiliyorsun. Sana bakınca ne kadar muhafazakâr oldukları ortada, geçmişte kalan gecikmişlikleri gün gibi ayan beyan. Onlar da bunun farkında. Ki sana çamur atma yarışına giriyorlar. Seni harici kılıp başarısız diyecek ki, o tarafa bir yöneliş olmasın. Bulundukları konumdan memnun ve razı kalsın dinazorlar. Gençler rahlelerinde huşu ile kitaplarını okumaya devam etsinler. Ergen muhabbetleri edebiyat sansın. Dedikodular otoritesini sarsıyor çünkü.

Zamanında yokluktan müslümanca düşünmüş, duymuş, üstad olmuş her biri bir gazete, dergi köşesi kapmış, ahir ömründe sürükleniyorlar. Gelen yeniçağların dinamizmine ayak uyduramaz, hiçbir metni okumaz, gençleri frenlemeyi üstatlık bilirler. Bu hizadan çıkanları yok saymak, sonra çamur atmak, en sonunda başarısız ilan etmek binlerce yılın yöntemi zaten. Bunların kadim medeniyet deyince anladıkları budur. Eskimeyen yöntem. İktidar ve görünürlüğünü koru, sana hısım olmayan hasımdır.

Halbuki ene ikrahe fi muhitiküm. Kamu kaynaklarını, belediye imkânlarını, bakışlardan toplanan hayranlıkları cebe atmışsın. Oyalan işte. Biz sana ne rakibiz, ne yerinizde gözümüz var. Bir boşluk bulduk, orayı doldurmaya çalışıyoruz. Ne seninle ne senin takipçilerinle işimiz yok. Biz dünyaya seslenecek bir cümle peşindeyiz. Batıdan ahlak alacağız, insanımızı çöp insan olmaktan çıkarmak derdimiz. Moskofu sevimli kılan Gogol, Tolstoy gibi pirlerimiz var. Kaptan Mihalis’le bizi özdeş kılan Kazancakis’le akrabayız. Dünyayı ve dindarlığı eğlenceli bir konak sayan Lawrence Sterne’in Tristham Sandy’siz biz.

Doğum öncesi sayıklamalardayız. Kundaktan çıkmadık bile. Daha konuşmaya başlamadık. Nedir sizdeki bu telaş, hasım bakışlar?

Biz artık sosyal medya maymunuyuz. Kibirli entellerin uğramayı zül saydıkları bir alan burası. Biz Peru, Moğolistan, Kanada ve Norveç’e seslenme arayışındayız. Sizin daraltılmış cemaatlerinizle, toplama muhitlerinizle, kamu kaynaklarından tırtıklanan imkanlarınızla işimiz yok. Biz nasibi olanların ulaştığı yüksek bir yerdeyiz.

Niçenin Zerdüştle seslendiği Kaf dağında.
Bizim görevimiz, insanlığın iç dünyasına verilen hasarın, düşünce/edebiyat/ironi yoluyla giderilmesi çabası. İşte şimdi, ‘oturduğu ahır sekisi, çığırdığı Newyork türküsü’ diyebilirsiniz. Bir kere bari haklı olun diye bu ikramımız.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Comment moderation is enabled. Your comment may take some time to appear.