Kuruyan Göller

19 mins read

Isınan iklim, kuraklık ve aşırı kullanım, dünyanın en büyük göllerinin kurumasına yol açarak doğal ortamları ve kültürleri tehdit ediyor.

Tekerlek izleri dümdüz göl yatağı boyunca ufka doğru uzanıyor. Suzuki marka bir ciple iz sürüyor, Andlar’ın tepelerinde buhar olup uçan, Bolivya’nın ikinci en büyük gölü Poopó’nun başına neler geldiğine dair ipuçları arıyoruz.

Göl yatağında ilerliyor olsak da aslında deniz seviyesinin 3 bin 650 metre üzerindeyiz. İlkbahar havası dudakları çatlatacak kadar kuru. Binlerce yıldan beri Poopó Gölü’ne bel bağlayan balıkçı köylerinin çoğu boşalmış; terk edilmiş kerpiç evlerin yanından geçiyoruz. Sıcak rüzgârda dönen toz hortumları evlerin çevresinde dans ediyor. Uzaklarda suda salınıyormuş izlenimi veren birkaç küçük tekne dikkatimizi çekiyor. Yaklaştıkça serap kayboluyor ve terk edilmiş teknelerin kumda öylece durduklarını görüyoruz. Araçtan iniyorum. Eridikten sonra buzlukta kristalleşen dondurma gibi biçimsiz topakların oluştuğu tuzlu tabaka ayaklarımın altında çatlıyor.

Rehberim Ramiro Pillco Zolá, yarı yarıya kuma gömülü harap teknelerden birine ulaşmak için tuzlayı boydan boya ezerek geçiyor. Hidroloji eğitimi almak, sonra da İsveç’in Lund Üniversitesi’nde hidroloji ve iklim değişikliği üzerine doktora yapmak için köyü San Pedro de Condo’dan ayrılmasından çok önceleri, gölde kürek çektiği günlere ait çocukluk anılarını hatırlıyor. “Basit bir şeyden söz etmiyoruz,” diyor Pillco Zolá. “Otuz yıl önce bu göl 3 bin kilometrekarelik bir alana yayılıyordu. Kendini toparlaması zor olacak.”

Kuruyan Göller 1
Poopó Gölü: Llapallapani’deki evinin önünde çamaşır yıkayan bu kadın, yanı başındaki okulun öğretmenlerinden. Kuyuların çoğu tuzlandığı için çamaşır yıkayacak tatlı su miktarı kısıtlı. Erkeklerin büyük bölümü kentlerdeki inşaatlarda ya da metal ve tuz madenlerinde çalışmak üzere köyü terk etmiş. [Fotoğraf: Mauricio Lima]

Bir zamanlar böylesine büyük bir alanı kaplayan su yok olup gitmiş. Teknenin yanında bir çift siyah lastik çizme bir kenara atılmış hâlde duruyor. Parlak beyaza dönüşecek kadar solmuş bir balık kafası göz kamaştırıcı güneşin altında parlıyor. Rüzgâr birdenbire kesilince, ortam kıyamet sonrası manzaralarının sessizliğine bürünüyor. Su hayat demekse, burada her ikisinden de eser yok.

İklim değişikliği, dünyanın her yanında çok sayıda gölü, okyanuslardan ve havadan daha büyük bir hızla ısıtıyor. Isınma buharlaşmayı hızlandırıyor; hızlanan buharlaşma yönetim hatalarıyla bir araya gelerek su sıkıntısını, kirliliği, kuşların ve balıkların doğal ortam kaybını daha da artırıyor. Ancak, 64 biliminsanının dünya genelindeki göllerde gerçekleştirdiği bir araştırmanın önderlerinden Illinois Eyalet Üniversitesi su ekoloğu Catherine O’Reilly’ye göre, “İklim değişikliğinin izleri her yerde görülse de tüm göllerde aynı biçimde ortaya çıkmıyor.”

Örneğin, Çin’in doğu kesimindeki Tai Gölü’nde tarımsal atıklar ve lağım suları siyanobakteri çiçeklenmesini tetikliyor ve sıcak su da çoğalmalarına yol açıyor. Bu organizmalar 2 milyon kişinin içme suyu kaynağını tehdit ediyor. Doğu Afrika’da Tanganyika Gölü’ndeki ısınma öylesine yüksek ki, kıyılarını paylaşan dört ülkede yaşayan milyonlarca yoksul insana besin sağlayan balıkçılığı tehdit eder düzeyde. Venezuela’nın dev Guri Barajı’nda toplanan suyun seviyesi son yıllarda o kadar büyük bir düşüş gösterdi ki, hükümet elektriğin idareli biçimde kullanılması çabası kapsamında okulları tatil etmek zorunda kaldı. Dev kargo gemilerine hizmet vermek amacıyla bir süre önce yükseltme havuzları genişletilip derinleştirilen Panama Kanalı dahi, yalnızca bu havuzları işleten suyu değil, ülkenin içme suyunun neredeyse tamamını sağlayan yapay Gatun Gölü’nü etkileyen El Niño kaynaklı yağış kıtlığı sorunundan etkileniyor. Su seviyesindeki düşüklük, gemilerin karaya oturmasını engellemek amacıyla su çekimlerine sınırlamalar getirilmesini zorunlu kıldı.

Kuruyan Göller 2
Poopó Gölü: Llapallapani’deki çocuklar saz örmeyi öğreniyorlar ki büyüdüklerinde şapka, anahtarlık, küpe ve farklı elişi ürünleri satarak para kazanabilsinler. Küçük balıkçı köylerinde yaşamaya devam eden Urular, kuruyan göllerinin geri gelmesini ümit ediyor; ama varlıklarını sürdürmekte de zorlanıyorlar.

Isınan dünyada göllerin karşı karşıya kaldığı tüm zorluklar arasında en çarpıcı örneklere, gölü besleyen suyun bir nehre veya denize boşalmadığı kapalı havzalarda rastlanıyor. Andoreik olarak da adlandırılan bu kapalı havzalar genelde sığ, tuzlu ve müdahaleye karşı aşırı duyarlı olma eğilimi gösteriyor. Orta Asya’da Aral Gölü’nün kayıplara karışması, kapalı su kaynaklarının başına neler gelebileceğine dair korkunç bir örnek. Bu göl örneğinde asıl suçlular, onu besleyen nehirlerin yatağını değiştiren hırslı Sovyet sulama projeleri oldu.

Aşırı kullanım ve kuraklık artışının bir araya gelmesiyle birlikte, hemen hemen tüm kıtalardaki kapalı göllerde benzer senaryolar yaşanıyor. Yan yana getirilen uydu görselleri çarpıcı durumu gözler önüne seriyor. Afrika’daki Çad Gölü’nün, 1960’lardan bugüne geçen süre içinde eski hâlinden eser kalmayacak kadar küçülmüş olması, balıkçılık ve sulama suyu sıkıntısını daha da büyütüyor. Hâlihazırda yaşamlarını gölün nimetlerinden yararlanarak sürdüren yerlerinden edilmiş insanlar ve mülteciler, kaynaklar üzerinde daha da fazla baskı oluşturuyor. Afrika’nın sıcak ve kurak Sahil bölgesinde, gerginliklerin yanı sıra kıtlıklar da çatışmalara ve toplu göçlere neden oluyor. ABD’de, Utah’taki Büyük Tuz Gölü ile Kaliforniya’daki Salton ve Mono göllerinde yaşanan çekilme dönemleri, kuşlar için büyük önem taşıyan üreme ve yuvalama alanlarının yanı sıra, hobi olarak tekneyle uğraşanların manevra alanlarının da küçülmesine neden olmuş durumda.

Kuruyan Göller 3
Urmiye Gölü: Yüzmek için plaja gidenler, tuzu seven bakteri ve algler nedeniyle kırmızıya dönüşen sulara giriyor. İran’ın her yanından buraya yıllardır turist geliyor; ancak 1980’lerden bu yana turist sayısında yüzde 80 oranında düşüş yaşanması, şimdiki kuşağın gölün sularında oynayacak son kuşak olacağına dair endişeleri artırıyor. [Fotoğraf: Newsha Tavakolian]
İran’daki Urmiye Gölü, bir zamanlar Hazar Denizi’nden sonra Ortadoğu’nun en büyük tuzlu su gölüydü. Ancak son 30 yıl içinde yüzde 80 oranında küçüldü. Tuzlu su karidesiyle beslenen flamingoların çoğu göle uğramaz oldu. Pelikanlar, balıkçıllar ve ördekler de gitti. Gölden geriye kalanlar, bir hedefe varmaksızın öylece uzanan iskeleler, kuma oturmuş paslı gemi iskeletleri ve çıplak beyaz bir tuzladan ibaret. Göl yatağında esen rüzgârlar, tuzu kaldırıp tarlalara taşıyarak yavaş yavaş toprağın verimini düşürüyor. Tuz tadındaki zehirli toz fırtınaları, kilometrelerce uzaklıktaki, 1,5 milyonu aşkın bir nüfusa sahip Tebriz’de yaşayanların gözlerinde, cilt ve ciğerlerinde yangıya neden oluyor. Son yıllarda tuz oranının artması ve güneş ışığının sığ alanlara sızması sonucu büyüyüp renk değiştiren bakteri ve alg nedeniyle Urmiye Gölü’nün çekici turkuaz suları kan kırmızısına dönüştü. Geçmişte şifalı suları için göle akın eden turistler şimdi ondan uzak duruyor.

İklim değişikliğinin, Urmiye civarında kuraklığı artırmış ve yaz sıcaklıklarının yükselmesine yol açarak buharlaşmayı hızlandırmış olması durumun yalnızca bir yüzü. Urmiye’de yasadışı olarak açılmış binlerce kuyuya ek olarak elma, buğday, ayçiçeği yetiştirmek üzere nehirlerden su çeken çok sayıda baraj ve sulama projesi var. Uzmanlar, tıpkı Aral Gölü gibi Urmiye’nin de aşırı su sömürüsünün kurbanı olmasından endişeleniyor. Anlaşılan o ki Tahran’a seslerini duyurmuşlar. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, barajlardan daha fazla su bırakma, sulama sistemlerinin verimliliğini artırma ve daha az su isteyen ürünlere yönelme yoluyla Urmiye’yi yeniden canlandırmak için 5 milyar dolar ayrıldığını açıkladı. ABD ile İran arasındaki ilişkilerde yıllardır gerginlik yaşanmasına rağmen, her iki ülke de Urmiye ile Büyük Tuz Gölü’nü yeniden canlandırma konusunda fikir alışverişi yapmaları için biliminsanlarına izin verdi. İki ülke de Poopó’nun başına gelenlerin kendi tuz göllerinde de yaşanmasını istemiyor.

Bolivya’nın Altiplano’su, yaprak biçimli bir plato şeklinde açılarak Güney Amerika Andları’nın iki ayrı dağ sırası olarak ayrıştığı sıradışı bir arazinin içine doğru giriyor. Rüzgârlara açık bu coğrafya, yılın büyük bölümü boyunca boz rengini koruyor. Otlar ve çalılar güçlü ve yere yakın. Bu zorlu coğrafyada geçinmeye çalışan insanlar da aynı derecede dayanıklı. Platonun kuzey ucundaki Titicaca Gölü, 3 bin 810 metrede Peru ile Bolivya arasındaki sınıra yerleşmiş. Güney ucunda ise –3 bin 656 metrede– gözleri kör edici beyazlıktaki Salar de Uyuni var. Poopó, dünyanın ticari amaçlı gemi seyrine uygun en yüksek gölü ile en büyük tuzlasının arasında kalıyor.

Biliminsanları bir gün Poopó’nun da çökeltiyle ağzına kadar dolacağı, kuruyacağı ve Salar de Uyuni gibi bir tuz yatağına dönüşeceği öngörüsünde çoktandır bulunuyordu. Ancak Bolivya’nın dağlık kesimindeki su kütlelerini gözlemleyen ekibin içinde yer alan Oruro Teknik Üniversitesi doğa bilimleri profesörü Milton Pérez Lovera’nın belirttiğine göre, en az bin yıl daha dayanacağı düşünülüyordu. İklim değişikliği, kuraklık, kaynak suyunun akış yönünün tarımsal kullanım amacıyla değiştirilmesi ve madencilik çalışmaları gibi çeşitli faktörlerin süreci hızlandırdığını ve gölün giderek daha fazla kuruyup çoraklaşmasına neden olduğunu söylüyor Pérez Lovera. La Niña koşullarının Andlar’a daha fazla yağmur getirmesi hâlinde, belki bu yıl içinde dahi Poopó’nun suyunun bir miktar geri geleceğini düşünüyor. Ancak ne o, ne de başka bir biliminsanı, eskiden –aralarından biri soyu tükenme tehlikesi içinde olarak listelenen üç flamingo türü de dahil– su kuşları için doğal bir kışlama alanı olan gölün, bu işlevini yeniden kazanacağına dair benzer bir umut taşıyor. Bu toprakların yerli halkına bin yıldır yiyecek sağlayan bereketli balık yataklarının ne zaman toparlanacağı ya da toparlanıp toparlanmayacağı da aynı şekilde belirsiz.

Kaynak Site: nationalgeographic

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.