/

Türk Tarihçisi Prof.Dr. Mualla Uydu Yücel ile Oğuzlar hakkında söyleşi

19 mins read

Tarih konuşmak için mekan ve atmosfer olarak  en güzel yerdeyiz. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümü… Genel Türk Tarihi anabilim dalı başkanı Prof.Dr.Mualla Uydu Yücel Hocam ile Oğuzlar hakkında konuştuk. Türkistan sahasından Anadolu’ya ve diğer bölgelere yayılış sürecinde geçirdikleri değişim, gelişim, başarı ve başarısızlıklarıyla… Hikayene uzak kalırsan ne kendini ne başka hikayeleri anlayamazsın vesselam…  (Söyleşi: Hatice İskenderi)

  “Oğuz” adının kökeni neye dayanmaktadır ve anlamıyla ilgili görüşler nelerdir?

Bu konuda çok fazla görüş ileri sürülmüştür ama kısaca söyleyecek olursak “oğuz” adı “ok +z” den gelmektedir. Ok, boy; z ise çokluk bildirmekte ve “boylar birliği” manasına gelmektedir. Türk devlet geleneğine ve teşkilatına uygun olan bu manalandırma Macar Türkolog Gy.Nemeth’i tarafından verilmiş ve günümüzde bu görüş, ilim alemi tarafından tamamen kabul edilmiş diyebiliriz. Ama bunun yanı sıra “oğuz” kelimesi ile ilgili çeşitli dillerden geçtiğine veya çeşitli manalar taşıdığına dair görüşler de vardır. Bunlardan bazılarını söyleyecek olursak: ilk süt(ağız), öküz, tosun, otağ gibi…

Oğuz adının geçtiği başlıca tarihi kaynaklara bakacak olursak hangileridir?

Çin kaynaklarında geçen “o-kut” adındaki kavmin Oğuz olduğu ileri sürülmektedir. Bizim kendi kaynaklarımızda; Göktürk Abidelerinde, Divanü Lugati’t-Türk’de, Oğuz Kağan Destanı’nda geçiyor. Mesela Oğuz Kağan Destanı’nda, Oğuz kelimesi “ağız” şeklinde geçmekte ve ilk süt anlamına gelmektedir. Ayrıca Arap kaynaklarında Oğuz adı başlangıçta “guz” şeklinde geçerken, Oğuzlar müslüman olduktan sonra “Türkman boldu: Türkmen oldu” şeklinde geçmeye başlamıştır. “Türk Müslüman oldu.” manasındaki bu tabir daha sonra Türkmene dönüşüyor. Böylece X. yüzyıldan itibaren Oğuzlara, Türkmenler denmeye başlanıyor.

Oğuzlar denilince, ismine aşina olduğumuz Oğuz Kağan Destanı akla geliyor. Ama bu destanın tek bir şekli yok. Tarihi sürece bağlı olarak değişik şekilleri bulunuyor. Bu durumdan bahseder misiniz?

Hunlara ait bir destan olan Oğuz Kağan Destanı’nın üç ayrı nüshası vardır ve bunlar Uygurca, Farsça ve Çağatayca yazılmışlardır. İslam öncesi ve İslam sonrası olmak üzere iki varyantı bulunur. Uygur Türkçesi ile yazılmış olan İslam öncesi nüshasında Oğuz Kağan, gökten inen iki ışık demeti ile evlendirilir. Yani iki defa evlenir ve onlardan altı çocuğu dünyaya gelir.

Moğol dönemi yazarlarından Reşideddin Fazlullah’ın, Cami’üt-Tevarih adlı eserinde ve Hive’de hükümdarlık yapmış olan Ebu’l-Gazi Bahadır Han’ın, Şecere-i Terakime ile Şecere-i Türk adlı eserlerinde geçen İslam sonrası varyantlarında ise Oğuz Kağan üç amcasının üç kızı ile evlendirilir. Bunlardan ikisi müslüman olmaz. Üçüncüsü müslüman olur ve çocukları da bu müslüman olan eşinden dünyaya gelir. Yine başka bir ayrıntı da Oğuz Kağan’ın müslüman olarak doğması ve müslüman olmayan annesinden süt emmek istememesidir. Bunun üzerine annesi de müslüman olur. Ayrıca Rıza Nur ve Zeki Veli Togan’ın düzenlediği Oğuznamelerimiz de vardır.

Oğuzlarda önemli bir kavram olan aileden devlet olmaya uzanan süreci anlatır mısınız?

Tipik bir Türk devleti olması itibariyle sosyal yapı önce aileye dayanmaktaydı. Oğuz sosyal cemiyeti; aile ile başlar, urug dediğimiz sülale ile devam ederdi. Sülalelerden oluşan birlik bodunları, bodunlar da boyları oluştururdu. Boylardan oluşan birliğe de “il” yani devlet denirdi. Böylece devlet ortaya çıkardı.

Oluşan bu devlet kim tarafından yönetilirdi? Nasıl bir yönetim anlayışı mevcuttu?

“İl”de iki zümrenin varlığından bahsedebiliriz. Bütün Türk Tarihi için de bu geçerlidir. Bir tanesi hükümdar, diğeri de halkdır. Hükümdar, Oğuzlarda kutsal görülen sülaleler arasından tahta çıkarılırdı. Teamül olarak hükümdarlığın babadan oğula geçmesi kabul edilse de veraset sisteminde hükümdarlık, babadan oğula geçen bir anlayışa sahip olmamıştır. Örneğin en büyük çocuğun başa geçeceğine dair bir şart yoktu. Erkek kardeşlerden veya oğullardan hangisi hak ederse  tahta o geçerdi.  Türk ve Oğuz töresi; hak edenin, asil ve adaletli olanın ve halkın yararına hizmet edecek kişinin tahta geçmesine izin vermekteydi. Bu yüzden devlet demek, halk demekti. Halk ile devlet iç içe girmiş durumdaydı. Başka bir sosyal tabaka mevcut değildi. Bunu, Türk toplumunda savaşlardan elde edilen esirlerin; diğer toplumlarda olmayan haklara sahip olmalarından anlıyoruz.

Oğuzların kendine has yapısı nasıldı? Kendi içinde ayrıldığı kolları var mıydı?

Türk boyları arasında en fazla devlet kurma ferasetini göstermiş, en önemli boyu olan Oğuzlar kendi içinde Üçoklar ve Bozoklar olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. Her biri de 12 boy olmak üzere toplamda 24 boydan oluşuyordu. Bize bu konuda Oğuz Kağan Destanı bilgi vermektedir. Uygurca nüshasında Oğuz Kağan’ın; Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz adlarında 6 çocuğunun ve bu çocukların her birinden 4’er torununun olduğunu görüyoruz. Böylece 24 Oğuz boyu oluşur. Yine destana göre Oğuz Kağan, çocuklarını doğu ve batıya gönderir. Doğuya gidenler bir altın yay,  batıya gidenler üç gümüş ok bulurlar ve getirip babalarına verirler. Babaları bunları 3’e böler ve bundan sonra sağ tarafındakiler Bozok, sol tarafındakiler Üçok boyu olarak anılmaya başlar.

Oğuzların en fazla devlet kuran önemli bir boy olduğunu vurguladınız. Gerçekten öyle mi?

Muhteşem yani tartışılmaz ilk sırada geliyor. Çünkü Türkistan sahasından başlayan tarihi serüven Anadolu’ya kadar uzanıyor. Bir kısmı Karadeniz’in kuzeyine kadar gidiyor. Yani Uzlar, Oğuzların temsilcisi olarak Doğu Avrupa’ya kadar geliyorlar. Dolayısıyla pek çok devlet kuruluyor. Oğuz adı da Göktürkler’den itibaren Türk adının içinde yer almaya başlıyor.

Oğuzların kim olduğuyla ilgili çeşitli görüşler var. Bunlardan biri Göktürklerin ana yapısı olduğu… Doğru mudur bu görüş?

Göktürkler’in ana yapısı değil ama devletin kuruluşunda Türk boyundan sonra en önemli rolü oynayan boylardan biri. İlim aleminde şöyle bir tartışma vardır: Göktürkler Türk adlı boydan mı, yoksa Oğuz boyundan mı geliyor? Göktürklerin, Oğuz boyundan geldiğini öne süren ilim adamı İbrahim Kafesoğlu’dur. Ancak bu görüş çok fazla taraftar bulmamıştır. Göktürk Devleti’ni kuran boyun, Türk adını taşıyan boy olduğunu biliyoruz. Türk boy adı Göktürk Devleti’nden itibaren bütün Türkler için genel bir ad oldu. Bütün Türk boylarını birleştirdi ve ondan sonra gelen devletlerin Türk adıyla anılmasına neden oldu. Göktürk Devleti’nden itibaren Türk boyu etnik bir ifade değil, milli bir boy adı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yani Oğuzlar, Göktürk devletlerinde ana unsur olmasa da önemli bir yere sahip. Nedir bu önem?

Yine kaynakların ışığı altında bu devletlerin kuruluşunda birinci yardımcı unsur olarak görülüyor. Ama bu yardımcı unsurluk hepsinde aynı derecede değil. Mesela I.Göktürkler’de çok fazla önemleri yok ama tarihler 680’i gösterdiğinde,  İlteriş’in yönetiminde kurulan II.Göktürk Devleti’nde ikinci unsur Oğuzlardır. Kuruluşunda önemli rol oynuyorlar ancak daha sonra devlet güçlendiğinde bu güçten nasiplerini alamıyorlar. Bunun üzerine isyan hareketleri başlıyor. Özellikle Kapgan Kağan dönemi önemlidir. Çünkü Kapgan Kağan 691’den 716 yılına kadar çok uzun süren hükümdarlık döneminde, Oğuzlara çok iyi bakmıyor. Bunun bedelini de Çin ile yaptığı bir savaş dönüşünde, aslında yine Oğuzlara bağlı Bayurkular tarafından pusuya düşürülüp öldürülerek ödüyor.

Bilge Kağan için bunu söyleyemeyiz. Tonyukuk bu noktada onu uyarıyor ve Oğuzlarla iyi geçinmesi gerektiğini söylüyor. Kapgan’ın ölümünden sonra bir kısım Oğuz boyu Göktürkler’e küsüyor ve Çin’in yanına gidiyor. Bilge Kağan’ın ılımlı siyaseti neticesinde geriye dönerek Göktürk Devleti’nin hizmetinde görev alıyorlar. 734’de Bilge Kağan’ın ölmesiyle devlet çok kısa zaman içinde yıkılıyor. Yerine geçen kendi adındaki oğlu Bilge’nin başarısız bir siyaset takip etmesi, yine kızı olan Polei Hatun’un Çin’in yanına gitmesi de yıkılmasında etkili oluyor. 745 yılında Göktürkler yıkılınca kurulan Uygur Devleti’nde; Uygurlar, Basmiller, Karluklarla beraber Oğuzlar da yer alıyorlar.  Özellikle Moyençur döneminde (747-759) önemli bir yere sahipler.

Söyleşinin birinci bölümü

 

Prof.Dr.Mualla Uydu Yücel Kimdir…

1966 yılında Giresun Bulancak doğumlu. İlk-Orta ve Lise tahsilini Trabzon’da tamamlayan Mualla Uydu Yücel, İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden 1989 yılında mezun oldu.

Aynı yıl Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1992 yılında “Türk’ün-İslam’la Bütünleşmesi” adlı Yüksek Lisans tezini, 1992-1993 öğretim yılında da Doktora ders programını takip etti. l993-1995 yılları arasında hem Anabilim Dalı için son derece önemli olan Rus dilini öğrenmek hem de hazırlayacağı doktora tezi konusunda kaynak çalışması yapmak üzere Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından Kazakistan’ın Almatı şehrine gönderildi. Yine bu yıllarda Almatı’daki Abay Adındaki Almatı Devlet Üniversitesinin Doğu Dilleri Bölümünde Türk Dili, Edebiyatı, Tarihi ve Kültürü ile ilgili dersler verdi. Doktora konusu olarak seçtiği İlk Rus Yıllıklarının eski Rusça yazılmalarından dolayı 1996’da tekrar Almatı’ya giderek 3 ay boyunca çok yoğun bir şekilde eski Rusça dersler aldı. 02.07.1998 tarihinde “İlk Rus Yıllıklarında Türkler” adlı doktora tezini tamamlayarak doktor oldu. 1998-1999’da (1 yıl) Doktora sonrası yapacağı çalışmalarına malzeme toplamak ve sahasında çıkan yayınları görmek gayesi ile yeniden kendi imkânları ile Kazakistan’a gitti. 03.10.2000 tarihinde Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Anabilim Dalına Yardımcı Doçent olarak atandı.

06.04.2006 tarihinde ise Doçent unvanını aldı ve 2007 tarihinde Doçentlik kadrosuna atandı. 2008-2010 tarihleri arasında da Türkiye ile Kazakistan arasında bir köprü vazifesi gören Ahmet Yesevi Adındaki Uluslar Arası Türk-Kazak Üniversitesinde görev yaptı. Bu arada yurtiçinde ve yurtdışında (Rusya, Kazakistan, Romanya, Ukrayna, Amerika, Kanada) uluslararası birçok sempozyuma katıldı.

07.12.2011 Tarihinde Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı’na Profesör olarak atandı.

19.01.2012 tarihinden itibaren de Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini

yürütmektedir.

Evli ve iki erkek çocuk annesidir

KİTAPLARI

Muallâ Uydu, Türk-İslam Bütünleşmesi, Hamle Yayınları İstanbul, 1995.

Muallâ Uydu Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, TTK Yayınları, Ankara 2007.

Muallâ Uydu Yücel, Peçenek Türkleri, Titiz Yayınları, İstanbul 2011.

Esen Güney

Esen Güney Married She has a son and was born in Giresun. She lives in Istanbul. Since 2014, she has been working as a writer and publication editor at fikrikadim.com. She has published essays, stories and interviews. He still continues to write and conduct interviews.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Comment moderation is enabled. Your comment may take some time to appear.