/

Kur’an üzerine bir tefsir denemesi

11 mins read

Kur’an, fu’lan vezninden mübalağa manasını ifade eder ki “çok okunan”anlamına geldiği kabul edilir. Oysa Kur’an kelimesine başka bir mana verebiliriz; “okutturan”, “okudukça artan/çoğalan”… Zira mübalağa, nesnenin sıfatı olduğu gibi öznenin de sıfatı olabilir. Böylece Kur’an kelimesinin Ka-ra-e/okumak kelimesinden türediğini kabul edenler, kök fiilinin geçişli olduğu halde neden Kur’an kelimesinin geçişsiz bir manaya dönüştüğünü de doğru düzgün izah etmek zorunda kalırlar. Çünkü bir kelimenin fiili geçişliyse onun mastarı da geçişli olmalıdır. Öyleyse bir soru daha sormak gerekiyor. O da; Ka-ra-e fiili gibi “Ra-hu-me” fiilinden elde edilen “Rahman” kelimesinin neden geçişsiz bir vezinle kullanıldığıdır. Kelimenin sıfat-ı müşebbehe vezninden türetildiği itirazlarını kitaplardan okusanız da o kadar kolay geçiştirilecek bir konu değildir. Zira Rahman, Allah’ın sıfatlarından biridir ve geçişsiz bir sıfat olan kelimeyi nasıl olup da geçişli bir mana verilmektedir(?) Anlatmak istediğimize; sözü uzatmadan, Arap filolojisinin tartışma alanına mahkûm etmeden geri dönelim.

Kur’an’a; “çok okunan” anlamı verildiğinde malumdur ki nesne kabul edilmiş olur. Özne ise onu okuyan kişidir ve nasıl anlamak istiyorsa öyle anlar veya anlamlandırır. Anlamlandırma veya anlama çabası, aldığı eğitim ve elde ettiği düşünce süreğinin bir sonucudur. Bu nedenle Kur’an o kişinin düşünce dünyasının bir delili ve meşruiyetinin dayanağı haline dönüşür. Örneğin düz mantık/Aristo mantığı ile eğitim almış ve onu içselleştirmiş biri, Kur’an’ı bu mantıkla yorumlar/anlamlandırır. Her ne kadar “Kur’an ile düşünüyorum.” iddiasında da olsa, metni; düz mantığın önermeleri, gramer bilgisi ve sözlük dizgesiyle zihninde canlandırır. Sonuçta Kur’an kişinin aklî dizgelerinin, önermelerinin delili haline dönüşür.

Kur’an-ı Kerim’i; kelimelerin bir araya gelerek, manaların mündemiç/saklı olduğu metnin adı olarak tarif ettiğimizde, bu manaları sayfalarında taşıyan özne olarak görürüz. Bu nedenledir ki Kur’an sadece  “çok okunan” anlamında değil,“okutturan” / “okudukça çoğalan” manalarına da gelebilir. Kelimenin kökeni bu mananın verilmesi için de uygundur. Bu gözle bakıldığında Kur’an pasif bir metin değil, bizimle aktif ilişki içinde olan canlı bir metin halini alır.

Meâl ve tefsir çalışması yapan müfessirler tarafından Nisa Suresi’nde, Kur’an’ın bizimle bir ilişki içerisinde olduğunu işaret eden ayet şöyle yorumlanmakta/çevrilmektedir : “Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.” (4/82) Ayette geçen“tedebbür” “düşünmek” olarak tercüme edilmiştir.

“Tedebbür”,dübür” kelimesine harf eklenerek elde edilmiştir. “Dübür,” kişinin arkası, sırtı anlamına gelir. Tedebbür kelimesine “düşünmek” anlamının verilmesi istiâredir. Morfolojik olarak bu anlamın elde edildiğinin göstergesi de dönüşlü fiil vezninden olduğundandır. (Tedebbür’ün, kadim Arap şiirlerinde bu anlama gelen bir kullanımını bulamadım.)

Kelimenin sırt manasında kullanıldığını ise Peygamberin hadislerinde bulabiliriz. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Birbirinizle ilişkilerinizi koparmayın. Birbirinize sırtınızı dönmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeşler olun”(Müslim: 2564, Buhari; Feraiz,12,4)

Bu gözle baktığımızda ayeti belki şöyle tercüme edebiliriz:

“Kur’an’a hala sırtlarını yaslamazlar mı? Eğer Kur’an Allah’tan başkası tarafından indirilseydi birçok çelişki bulurlardı.” (4/82). Sırtı yaslamak karşılıklı bir ilişkidir. Biz, Kur’an’a sırtımızı yasladığımızda, o da bize sırtını yaslar. Böylece ilişki tek taraflı ?insanın özne olduğu- bir düşünce ve tefekkürle değil, ortaklaşa geliştirilen düşünce ile duygusal bir bağın ortaya çıktığı tasavvurla gerçekleşir. Kur’an insanı iman etmeye, karşılıklı bir güven ve itimada çağırıyor. “.Eğer Kur’an Allah’tan başkası tarafından indirilseydi birçok çelişki bulurlardı.”(4/82) diyerek bu itimadın makul ve anlaşılır bir örneğini veriyor.

Kur’an’da hiç kuşkusuz düşünmek, tefekkür etmek anlamına gelen ayetler bulunmaktadır. Ancak düşünmek, inançlı bireyden beklenilen tek şey değildir. Her zaman övülen bir yönü yoktur. Hatta Kur’an, tefekkür etmenin her zaman insanı doğruya götürmediğine işaret eder; O düşündü ve kararını verdi. Canı çıkasıca ne biçim takdir (karar verdi) etti.’ (Müddessir:18-19). Zira düşünce dünyamız neye göre formatlanmış ve biçimlenmiştir? Önce onu konuşmalıyız.

Kur’an, karşılıklı güven ve iman telkinini absürt bir şekilde ve aynı zamanda meydan okuyarak yapar.  Bakara Suresi’nde:  Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rab’lerindendir. Ama anlamayanlar/kâfirler: “Allah böyle bir örnek ile ne demek istedi?”derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak itaat etmekten yüksünenler şaşırtılır.” (2/ 26)

Hz. Peygamber’in tanrısını kabul etmeyenler, bu ayeti işittiklerinde Peygamber’le alay etmek için “Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?”  dediler. Oysa tanrı dediğin böyle basit saçma örnek verir miydi? Tanrının sözüyse çok daha ideal -bizim mantık ve düşünce dünyamıza göre daha doğru- örnekler vermeliydi. Ayette kullanılan edatlar, bu alayvari üslubu bize göstermektedir. Ayetin Türkçe meali belki şöyle daha doğru anlaşılabilir. “Senin tanrın bize vere vere bir sivrisineğimi örnek verdi?” dediler.

Kur’an bu üslubu aslında pek çok ayette kullanmaktadır. Okuyucuyu kişisel yargılarının mahkûmu olmaktan kurtarıp; tekdüze, alışa geldiği, ezberlediği düşünce kalıplarından çıkarıp, yeni bir düşünce dünyası kazanmasına işaret etmektedir. Belki bu nedenle Kur’an her dönem yeni bir okumanın ve anlamlandırmanın gereğine işaret ederek“Sonra arkasını döndü ve büyüklük tasladı. Bu, dedi, başka değil öğretilegelen bir sihirdir. Bu, sadece bir insan sözüdür.” (74/23-24) bu tanrının sözüdür diyenleri akla getirir birden.

Meğer “sivrisinek” o kadar çok şeyi anlatmaktaymış ki günümüz insanına… Edebiyatın ifade ve düşünce dünyamızdaki etkisine; felsefeden, teknolojik gelişmelere; biyolojik evrim teorisinden, insanın sıradan bir canlı olduğuna kadar daha pek çok şey.

Sadece oku ve sırtını Kur’an’a yasla.

Hayati Esen

In 2005, he published his first book "Why Sufism". Then in 2012, he published essays on theology, politics and art in various magazines and newspapers. In 2014, he founded the website fikrikadim. The website is published in Turkish and English. In 2023, he wrote a post-truth novel called "Pis Roman". He still publishes his articles on fikrikadim.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Comment moderation is enabled. Your comment may take some time to appear.