‘Seçimden sonra tüm partiler yeni Kürt realitesiyle yüzleşmek zorunda’

21 mins read

Kürt sorununun geldiği noktada seçimin sonunda  sürecin kaldığı yerden devam edeceğini söyleyen Nihat Ali Özcan “Artık bu filmi geriye sarmak mümkün değil” dedi. Sürecin bundan sonra gerilimli de devam edebileceğini öngören Özcan’a göre tüm partiler; hatta MHP bile tek başına iktidara gelse, yeni Kürt realitesiyle yüzleşmek sorunda.fft107_mf4548034

HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı daha çok AKP ’nin siyasi gücü üzerindeki belirleyici etkisi nedeniyle merak konusu olurken; Kürt sorununun seçimlere etkisini; seçim sonucunun müzakere sürecini nasıl etkileyeceğini; çalışmalarını terör ve ayrılıkçı hareketler üzerine yoğunlaştırmış olan Nihat Ali Özcan’a sorduk.

Lisans eğitiminini Ankara Kara Harp Okulu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlayan Nihat Ali Özcan doktora tezini 1999 yılında, “PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi”  üzerine yazdı. 1997 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Kıdemli Binbaşı rütbesiyle emekli olan Özcan

Halen, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doçent olarak görev yapıyor.

'Seçimden sonra tüm partiler yeni Kürt realitesiyle yüzleşmek zorunda' 1
FOTOĞRAFLAR: SELAHATTİN SÖNMEZ

Partilerin seçim bildirgelerine baktığınızda; Kürt sorununun seçimlere etkisi üzerine ne söylerdiniz?

Türkiye seçime gidiyor; ve sandık sonuçları parlamentoyu oluşturacak ama o sandığın dışında sandıkta olanlarla organik bağı olan bir aktör daha var; PKK denen bir aktör var. Onun da kendi büyük bir stratejisi var; ayrıca siyaset yapmanın dışında da bazı araçları ve yöntemleri var. Yani silahlı adamları gibi. Bugün k nereden baksanız Türkiye  sınırları içerisinde 3500 silahlı adamı var.

Türkiye böyle bir ortamda seçime gidiyor. Yani salt siyasi partilerin yarıştığı bir seçim değil; siyasi partilerin yarışının dışında,  sisteme müdahale edecek bir askeri unsurun da yer aldığı, bu unsurun sadece içeride değil Irak ta Suriye’de, Türkiye’de, İran’da gücünün de olduğu bir aktörle seçime gidiyor. Bu seçim bu manada oldukça önemli gibi gözüküyor.

Ama bu durum eskiden de yok muydu?

Eskiden vardı ama bunun karakteri gittikçe değişiyor.

Dört siyasi partiden üçünün, yani AK Parti, CHP ve MHP ile HDP’nin hesap vermek durumunda olduğu makamlar farklı. HDP bir yandan sistemin oyuncusu gibi davranmak zorunda ama bir taraftan da Öcalan ve Kandil’in genel stratejisine uyumlu; onun direktiflerini yerine getiren aktör gibi davranmak zorunda. Şimdi iş böyle olunca seçimler farklı bir manaya doğru gidiyor.

Bu seçimler AK Parti, CHP, MHP için çok önemli olabilir.  İktidara gelemezlerse muhalefet rolünü üstlenip bir dahaki seçimi bekleyecekler ama HDP parçası olduğu daha büyük bir siyasetin kendine biçilmiş rolünü oynamaya devam edecek. Şimdi bu rol farklı bir yelpazede gerçekleşir, bir taraftan meşru mecliste ama öbür tarafta sokakta veya biraz daha ileri gittiğinizde dağda da bir boyutu var bu işin, sınırın dışında ve içinde. Dolayısıyla seçim Kürt meselesini bütün boyutlarıyla çözecek bir şey değil. Ancak nasıl evrilebileceğini yada ortaya çıkabilecek gerilimin boyutlarını bize açıklaması açısından bu manada çok önemli.

Bu noktada Kürt meselesinin geldiği yere ve tarafların bu konuda söylemine bakmak lazım.

Tabii ki MHP iktidarın 2005’ten itibaren ortaya koymuş olduğu müzakere ederek egemenliği paylaşma yaklaşımını tamamen reddediyor. O bu mevcut teröristleri yada silahlı unsurları sistemin dışına itmedikçe böyle bir çözümün mümkün olamayacağını ve Türkiye’yi bu manada bölebileceğini iddia ediyor.

CHP biraz daha mahcup bir durumda. Kapalı kapılar ardında hükümet ve PKK arasında götürülen müzakereleri yada dolaylı bir biçimde götürülen müzakereleri aslında pasif bir biçimde destekliyor. Çok fazla bir itirazı olduğunu sanmıyorum.

Burada önemli olan AK Parti’nin ve HDP’nin nasıl davranacağı. HDP bundan sonrada Öcalan ve Kandil’den bağımsız hareket edecek değil.

AK Parti ise PKK’nın ortaya çıkardığı Kürt etnik meselesiyle ilgili konuyu müzakere ile çözeceğini deklare etti. Şimdi bu müzakere ile çözümde tarafların politik bir hedefi vardır. Orada varmak istenen hedef sonunda egemenliğin paylaşımıdır . Yani masanın bir tarafında bir Türk devleti öbür tarafında da Kürtler vardır; bundan sonra ülkenin iki etnik grup olarak nasıl yönetileceğini ve anayasanın bunun mimarisini nasıl biçimlendireceği konusu tartışılır.

Yani bu müzakerelerde egemenliği paylaşmada yeni bir devlet modeli ortaya çıkarıyorsunuz;  bu yeni devlet modeli kurumlarıyla ilişkileriyle tanımlarıyla yeni formata uygun bir anayasayı gerektiriyor.

Bunun için önce bir güvenlik ayağıyla bir ilerleme sağlamanız gerekiyordu. Devlet bazı kendi açısından yapması gerekenleri aslında yaptı. Mesela orduyu bu tür işler içerisinden tamamen çıkardı.

Operasyonları gittikçe minimize etti fakat öbür taraftan PKK kendi üzerinde düşen yükümlülükleri yerine getirmedi. Ülkeyi terk etmek; silah bırakıp tekrar ülkeye dönmek gibi yükümlülükleri yerine getirmedi.

Şimdi devletin bölgedeki meşru otoritesinde bir erozyon ortaya çıktı. PKK devletle yarışacak, zaman zaman onu geriletecek pozisyonda. Şimdi bu hükümetin pazarlık yapma gücünü azaltıyor çünkü burada egemenliği paylaşma konusunda hükümetin önerisi minimum düzeyde; yani hükümet bunu yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olarak anlıyor.

Ama PKK’nın kendi söylemine bakarsınız onun buradaki beklentisi çok maksimum düzeyde daha çok konfederal bir yapıya hitap ediyor. Yerel yönetimler bize yetmez diyor.

Dolayısıyla hükümetin bu minimalist yaklaşımıyla PKK’nın maksimalist yaklaşımındaki o makasın nasıl ve ne zaman kapanacağı konusunda tartışmalar seçimden sonra da artarak devam edecektir.

Ama tabii AK Parti’nin anayasa teklifinde başkanlık sistemi var ve PKK her ne kadar kağıt üzerinde Başkanlığı reddediyor olsada pratikte Öcalan’ın yaklaşımı ve bu konudaki taktiklerine baktığınızda, iş o noktaya geldiğinde başkanlık sistemini de kabul edecektir.

Siz sürekli PKK diyorsunuz. Yani bu durumda seçimlerle ilgili olarak HDP’nin ne dediğine değil PKK’ya mı bakmalı?

HDP zaten PKK’nın dışında söylediği bir şeyi söylemiyor zaten. Seçim bildirgesine bakarsınız HDP’nin söylediklerinin hepsi PKK’nın baştan beri tarif ettiği konfederal yapıya ilişkin olan taleplerdir.

HDP’yi dağdaki militanlardan, Kandil’deki varlıktan; Suriye’deki PKK varlığından Öcalan’dan ayırıp konuşabilmek mümkün değil. O yüzden seçimden sonra siyasetin sadece seçim sonuçlarına göre değil HDP’nin belkide bir anlamda çok da müdahil olamayacağı PKK’nın belirleyeceği bir strateji istikametine gideceğini  beklemek mümkün diye düşünüyorum.

Partiler açısından bakılınca; MHP HDP’nin tersi ucunda  AKP ile CHP ise aşşağı yukarı aynı çizgideler mi diyorsunuz peki?

AK Parti, CHP Kürt meselesinde aynı çizgide buluşmaları en kolay olan iki parti. Ama burada ideolojik olarak temelde bir sorun var AK Parti açısından o da şu AK Parti gibi kimlik tanımlamasını din, mezhep üzerinden yapan bir parti etnik bir meseleyi tartışmaya başladığında aslında her attığı adım kendi aleyhine. Çünkü masanın bir tarafında etnik bir grup oturursa; öbür tarafında oturanlar toplumun çoğunluğunu oluşturan diğer etnik gruptur. Yani siz Kürtleri; onların istediği gibi formüle ettiğinizde masanın öbür tarafına oturanlar Müslüman olmaz. Masanın öbür tarafındaki Türkler olur. Şimdi bu da AK Parti’nin kapsayıcı olarak ortaya çıkardığı şemsiye kimlik olan din ve meshep veya din konusunda AK Parti için yeni bir krizin başlangıcı demek.

Peki Ak Parti’nin bu krizi zaten bir süredir yaşıyor olması gerekmez mi?

Zaten bugüne kadar meselenin yumuşak tarafları tartışıldı çünkü daha henüz ete kemiğe bürünme  aşamasına gelmediği için bunu tolere etti. Ama şimdi uygulamaya geçtiğinde mesela diyanetle ilgili tartışmalarda olduğu gibi birden bire işin şekli değişmeye başladı. Çünkü mesela HDP’nin diyanet ile ilgili tartışmalarının tabanında yatan mesele HDPnin belli bir bölgeyi kontrol ederek orada bir kimlik inşası esnasında din üzerindeki tekeli kendi anlayışı içerisinde Türklere bırakmak istememesiyle ilgili bir konu.  Yani büyük ihtimalle HDP bölgede kontrolü sağladığında kendi diyanetini kuracaktır. Ama varolan diyanetin modeli ve uygulamalarındaki rahatsızlık Diyanet değil Diyanetin kontrolünün Türk tarafı daha doğrusu devlet elinde olması ile ilgili bir konu. O yüzden bu konudaki tartışmalar bir aşamadan sonra bir takım ideolojik kırılmaları da beraberinde getirecek çünkü etnik bir meseleyi tartışıyoruz.

Yani bu etnik meselede çoğunluğu Müslüman bir etnik grup farklı bir bölgede ayrı otonomi istiyor. Öyle olunca o grup otonom olduğunda geri kalanlar Müslüman olmuyor onlar da başka bir etnik kimlikle tanımlama durumu oluyor.

Seçim sürecine geri dönecek olursak; HDP’nin barajı geçip geçmemesi Kürt sorunu açısından ne derece önemli olacak?

HDP’de çalışan insanlar için bireysel olarak aday olan yada siyaset yapanlar için başarılı yada başarısızlık önemli olabilir, ama PKK açısından bakarsanız yani bu işin asıl yüklenicisi üzerinden bakarsınız onlar için çok önemli değil. Bu bir taktik bir mesele. Çünkü onun başka bir stratejisi, o stratejide seçime verdiği farklı bir mana var. Hiç önemli değil; HDP isterse 9.8 alsın ya da 10.2 alsın onun için sadece farklı olan şu: Meclis’e girmiş bir HDP uzun erimli PKK stratejisinin daha uygun bir aracı, elementidir.

Ama bu durum diğer partiler için önemli  çünkü onlar siyaset yapmanın ana zemini olarak parlamentoyu gördükleri için parlamento kompozisyonu bunları etkileyecektir.

AK Parti  bu seçimden tek başına yada anayasayı değiştirecek kadar çoğunlukta gelirse kendisi açısından bu mesele sürdürülebilir bir konu; yani yönetilebilir müzakere edilebilir bir konu. Tek başına gelemezse o zaman meselenin sahipleri de farklılaşacak; çünkü öyle bir meseleyi yönetecek hükümetin nasıl kurulacağı, kompozisyonun nasıl olacağını tartışacağız.

Bu artık bu sistemi temelden zorlayan bir aşamaya gelmiş olan Kürt meselesi ile de yüzleşme anlamına geliyor, kim iktidara gelirse gelsin yada hangi kompozisyon gelirse gelsin.

Bunu biraz açabilir misiniz?

Kürt meselesinde gelişmeler toplumun çoğunluğunda kabul edilir; müzakere edilebilir bir meseleye geldi.

Daha önemlisi PKK’ya bütün Kürtlerin temsilcisi gibi davranmaya başlandı.

Bu seçimin sonunda süreç kaldığı yerden devam edecek artık bu filmi geriye sarmak da mümkün değil,

Dolayısıyla da kim iktidara gelirse HDP elindekiyle; süreci buradan başlatarak götürmek isteyecektir. Öbürünün bu işi sıfırdan alma şansı yok artık. Bir de Türkiye’nin etrafındaki olaylara bakarsınız; yani Irak’ta Suriye’de, IŞİD meselesi ile beraber  PKK’nın uluslararasılaşması; meşruiyet kazanması, askeri kapasitesini arttırması görünürlülüğünün artması, kabul görmesi; tüm bunlar hükümeti kim kurarsa kursun yeni bir süreçte yeni bir takım gerçeklerle yüzleşme aşamasına getirmiş durumda.

Yani bu sürecin geldiği yer; bundan sonra kim iktidara gelirse gelsin onun hareket biçimini şekillendirecektir. Mesela diyelim ki MHP iktidara gelse tek başına; o bile bu işin ağırlığı karşısında farklı bir strateji izlemek zorunda. Yani bir 10 yıl önceki şartlarda koşullarla konuşuluyor olmayacak bu iş.

Yani bu bize bu sürecin şu veya bu şekilde devam edeceğini söylüyor mu?

Bu süreç çatışmayla da devam edebilir, bu süreci parlamento aritmetiğinin ortaya çıkardığı yeni tabloda taraflar masada da götürebilir. Söylemek istediğim HDP’nin yüzde on’u geçip geçmemesi çok önemli değil. Geçse de geçmese de hangi hükümet gelirse gelsin; o hükümeti bugüne kadar elde ettiklerini daha da genişletmek konusunda zorlayacaktır ve bunu zorlayacak araçları da var. Bu araçlar sadece meclise girmekle ile ilgili bir iş değil bu araç sokaktır; sokak gösterileridir; bu araç gerilla savaşıdır bu araç terörizmdir ama bütün bu araçları var ve bununla hükümeti zorlayacak. Şu anda bu konudaki araçları ve kullanma kapasitesi de 10 sene öncesine kadar daha yüksek seviyede.

-Radikal-

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

Comment moderation is enabled. Your comment may take some time to appear.