Çek Cumhuriyeti – Prag

9 mins read
2

Turizm MerkeziOrta Avrupa´da Viyana ile başlayan yazılarıma çok sevdiğim Budapeşte ve Bratislava ile devam ettikten sonra Prag üzerine birşeyler kaleme almadan olmazdı diye düşünerek; II. Dünya Savaşı yıllarında pek zarar almamış ve ayakta kalan mimarisiyle sıklıkla kulağını çınlattığımız Çek Cumhuriyeti´nin ve hatta Orta Bohemya´nın incisi nam-ı diğer “Doksanların Sol Bankası” Prag´a bir yolcu selamı verelim.

İlk gördüğümde öyle kasvetli öyle ezici bir yanı vardı ki bu kentin, mimari tarzının getirdiği yoğunluk ve uslup örneklerinde yer yer kendini bulan Gotik, Roman, Barok, Rönesans, Modern ve Yeni Sanat Akımı´ndan gelen eşsiz dokusuyla hem beni keşfet hem de biran önce kaç burdan diyordu sanki; belki de ruhi bütünlük bulamadığım için içimde Prag´a dair, bir yandan hayran olsa da ziyaretçileri bir yandan da gel, gez, fotoğraflarını çek, hatta belki Karl Köprüsü´nde ruh eşinle bir dilek dileyerek kilit tak demirlere ve anahtarı kentin en önemli turizm kaynağı olan Vltava Nehri´nin soğuk sularına at sessizce, sonra da el ele terket bu kenti arkana bakmadan tavrı yaşatıyor gibi gelmiştir bana hep. Yine de eğer paket tur programlarıyla Orta Avrupa turu yapacaksanız üçlü saç ayağının olmazsa olmazıdır Prag gezginler için.

Kafkaesk bir labirenti andıran Prag oldukça kasvetli bir şehir olmasına rağmen turizm pazarlaması konusunda o kadar iyiler ki, Avrupa´da en yoğun güvenlik sorunu yaşanan şehir olsa da yine de bir sürü turisti yılın her mevsiminde görmek mümkün. Bu nedenle eğer sakin bir Karl Köprüsü fotoğrafı çekmek istiyorsanız, ve hem de gün doğumunun ışık oyunlarını kaçırmamaksa niyetiniz mecburen sabahın erken saatlerini belirlemelisiniz kendinize ve önceki günün yorgunluğuna aldırmadan çalar saatinizin acı sesiyle uyanmayı göze almalısınız. Aksi takdirde dünyanın her yerinden gelmiş, gezgin olmaktan daha çok şip şak çek ve git tarzının esiri turistlerle dolu bol bol fotoğrafınız olabilir.

Dominik isimli Çek bir kız arkadaşımın ifade ettiği haliyle hemen hemen bütün aksiyon romanlarında geçen şehri belki de en iyi şekilde II. Dünya Savaşı´nın sürgündeki Alman Edebiyatı´nın, Kafka´nın ya da Umberto Eco´nun Prag Mezarlığı isimli aslı İtalyanca olan yapıtında bulabilirsiniz. Bir çeşit edebi dekor Prag o yüzden, oysa MÖ 200´lerde Keltler tarafından kurulduğu bilindiği için “Altın Şehir” ünvanı ile ebedi bir dekor da olagelmiş bize göre.

St Vitus Cathedral by nightGeçmişinde Çekoslavakya´nın da başkenti olan Prag, Avrupa´nın Kalbi, Şehirlerin Anası, ya da Masal Şehri olarak da nitelendirilse bile pek çok Batı merkezli düşünce insanına göre, UNESCO Kültürel Miras Listesi´ne adım attıktan sonra artan turizm gelirlerinin de etkisiyle Slovakya´ya terkettiği kardeşi Bratislava´yı ekonomisi anlamında tabiri caizse sollamış ve yaklaşık 1.5 milyonluk nüfusuyla pahalı da sayılabilecek bir şehirdir. Oysa bu rakamların yüzde yirmiden fazlası kayıt dışı iş gücü tarafından sağlanmakta ve giderek artan evsiz oranları ile de madalyonun diğer yüzünü pek gündeme getirmemekte. Bu durum öyle ciddi bir hal almış ki, Avrupa´da başka hiç bir yerde görmeyeceğiniz kadar çok evsiz, müptezel ya da alelade şekilde sokak ortasında uyuşturucu kullanan kesimle birlikte, son yıllarda oldukça artan hızsızlık ya da gasp vakaları sebebiyle tek başına gezmeye pek uygun bir şehir değil, özellikle metro bağlantılarını, üst geçitlerini ya da Arnavut kaldırımlı dar arka sokaklarını merak ediyorsanız. Ancak bu durum zengin mimarisiyle dünyanın en güzel anılan şehirlerinden biri olduğu gerçeğini de yadsıtamıyor.

II. Dünya Savaşı´nda zarar görmeme nedeniyle ilgili verdiğimiz bilginin dayanağı Hitler tarafından çok beğenildiği için bombalatılmadığı gerekçesine dayansa dahi, Hitler´in bu şekilde yıkımdan koruduğu iki şehirden biri olduğu yazılsa da, bol yağmurlu bu kasvetli şehir bize göre biraz da efsunlu kent imajı yaratıyor. Diğer şehir elbette bilindiği gibi ilerleyen zamanda kaleme almayı istediğim Paris, oysa günün en güneşli saatinde bile karanlık olmayı başarabilen bu şehir ne yazık ki Paris ile boy ölçüşebilecek bir durumda değil.

Eski devrimcilerden oyun yazarı Vaclav Havel´in Kadife Devrim´i hayata geçirdiği Prag, insanı içerisine hapseden büyüsüyle belki de gezip de huzursuz olduğum tek kent ne yazık ki. Üstelik bunu ne nostaljik binaları ne de porselen ve kristal satan mağazaları değiştirebiliyor gezimiz boyunca. Avrupa´nın pek çok şehrine nazaran hafta içinde de gece hayatının bitmediği Prag, tüm bu kasvetine rağmen yine de görülmeye değer güzellikler barındırıyor bünyesinde. Köprüleri ve Katedrali ile turistik yanını çok iyi kullanan Prag, Kafka´nın evi ya da Karlovy Vary isimli termal kente yakınlığı ile de çokca prim yapıyor. Devasa müzesi de görülmeye değen yaklaşık 100 kuleli bu mistik şehrin Çekce ismi olan Praha, “eşik” anlamına geliyormuş.

Karl(Charles) KöprüsüHer köşesinde ayrı bir opera, tiyatro ya da dans gösterisi olan Prag, konaklama anlamında ucuz olmasa da uygun sayılabilecek fiyatlara resimler, gravürler, kuklalar, ya da tüylü şapkalar alabileceğiniz, el işi eşyalar için ise kısmen pahalı bir şehir. Sonbahar ya da kış aylarında gidecekler için soğuğunun feci olduğunu söyleyebiliriz. Onun dışında Opera Binası, Astronomik Saati veya kalenin içerisindeki Oyuncak Müzesi ile zamanın geçmişte hapsolduğu kent, Old City bölgesiyle Orta Çağ´da kalmayı hiç gocunmadan yerine getirmiş, kuleleri ya da kliseleriyle eksik kalan kaba silüetini tamamlıyor.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.