BUDA gönlüm sende PEŞTE

11 mins read
3

Kardeş ülke Macaristan´ın başkenti Budapeşte, esasen Tuna nehrinin iki yakasındaki Budin ve Peşte şehirlerinin 1873 yılındaki birleşmesiyle oluşmuş. Bu iki başat şehri çift kutuplu kültürüyle öylesine yoğurmuş ki bünyesinde, zıtlıkların her rengini ahenk içerisinde barındırıyor. İlk gördüğünüzde tam bir Avrupa Hanımefendisi dediğiniz şehir, bir başka yerinde sizi şaşırtarak esaslı bir Osmanlı Şehzadesi oluveriyor.

Kimilerine göre dünyanın en romantik şehri, bana göre bu durum “der-i saadet” yani İstanbul varken biraz abartılmış belki ama yine de Citadella´da manzaraya karşı kenti ve içerisinde kıvrım kıvrım akan Tuna´yı seyretmeye günün hiçbir saatinde doyum olmuyor. Avrupa´da içerisinden nehir geçen şehirleri karşılaştırınca sahip olduğu köprüler ile Budapeşte ilk sırada yer alıyor, bunu özellikle geceleri ışıl ışıl ve göz alıcı birer kolyeye benzeyen köprülerin sayıca çokluğunu fark ettiğinizde anlıyorsunuz.

Sadece birer mücevheri andıran köprüleri değil, özellikle Orta Avrupa´da halen kullanımda olan en eski lunaparkı ve yine aynı coğrafyanın en büyük ikinci hayvanat bahçesi ile de görülmeye değer bir kent Budapeşte. Özellikle de tarihi bağlarımız bu denli kuvvetliyken, Kanuni´nin fethettiği Budin´de yapılmış olan Osmanlı eserleri Evliya Çelebi´nin eserinde ayrıntılarıyla verilmiş. Bunların çoğu bugün ayakta olmasa dahi Sokullu Mustafa Paşa´nın yaptırdığı Mustafa Paşa Camii ve Türbesi´nin Mimar Sinan´ın eseri olduğu bilinmekte.

İstiklal Caddesi´nin Budapeşte´deki karşılığı Vaci Utca´dır. “Utca” Macarca cadde anlamına geliyor ve bir süre dinledikten sonra Macar dili içerisindeki ortak kelimeleri ya da benzer kelimeleri seçebiliyorsunuz. Türkiye´de Macar Dili ve Edebiyatı okuyan bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla 400´ün üzerinde kelimemiz zaten ortak kökten gelmekteymiş. Bu durum günü ortalama maalesef 800 kelime ile tamamlayan insanımız için yarı yarıya denilebilecek kadar güçlü bir oran.

Viyana Üniversitesi´nde aldığım çeşitli derslerde sınıftaki Macar arkadaşlarımdan dinlediğim, yaşayarak gördüğüm kadarıyla da söyleyebilirim ki, onlar kendi aralarında Macarca konuşurken konunun ana fikrini anlayabilecek kadar vakıf oluyorsunuz. Bizden biraz daha hızlı konuşuyorlar, ama gramer yapısı neredeyse tamamen aynı, hatta bu yüzden Avrupa´lı dil bilimciler aynı alfabede olan dilleri karşılaştırdıklarında öğrenilmesi en zor ilk iki dili Türkçe ve Macarca olarak sıralıyorlar. Oysa Türkler´in Macarca, Macarlar´ın da Türkçe öğrenmesi çok kolaymış, kim bilir belki bir ara onu da denemek gerekir.

Budapeşte´ye dönecek olursak, belki de şehrin en ilginç yanı, Avusturya – Macaristan İmparatorluğu döneminde kentin her zaman Viyana´nın arka planında kalmasıdır. Bu nedenle şehirde görülen tüm tarihi binalar, başka yerlerdeki önemli binaların bir çeşit taklidi niteliğindedir. Bazen öyle anlar denk gelir ki, nerede güzel bir şey görseler Budapeşte´ye de aynısından yapmışlar dersiniz içinizden ama yine de ilk kez gidenler için Budapeşte özellikle nehirle ketin buluştuğu noktalarda oldukça ilgi çekicidir.

Seyahat konusunda uzmanlaşmış sitelerin yaptıkları anketlere göre 203.4 dolarlık gezi bütçesi ile dünyadaki en ucuza gezilebilecek şehirlerden birisi Budapeşte. Tabii bunu kendi para birimleri olan Macar Forinti ile yapmak daha karlı, kurdan kaybediliyor gibi görünse de Euro ile yapılan harcamalar da pek avantajlı değil.

Özellikle Viyana – Prag – Budapeşte turlarıyla gidenler için güvenliğinden de bahsetmek gerekirse, Budapeşte Viyana´dan daha az güvenli, Prag´dan ise oldukça fazla güvenli bir şehir, bunda kentin hemen her yerinde Türk mafyasının hakimiyet kurmuş olmasının da etkisi var sanıyorum. Örneğin rahatsız edici bir durumla karşılaştığınızda Türkçe konuşun, “Ben Türküm.” diye bağırın hemen olay tatlıya bağlanıyormuş anlatılanlara göre; bunu Avrupa´da başka bir şehirde yapmak akıl alır hal değildir ama Budapeşte için özellikle yerlilerinden böyle telkinler gelince şaşırmıyor da değil insan.

Tuna nehrinin ortasındaki Margaret(Margit) adasıyla, kaplıcalarıyla, farklı mimari yapısıyla keyifle gezilebilecek bir şehir Budapeşte. Dünyanın en eski yer altı raylı sistemini de barındıran, 4 ana hattan oluşan karmaşık bir metrosu var şehrin. Karmaşık olduğu için de yanlış kapıdan geçerseniz ceza ödemek zorunda kalabilirsiniz. Şehrin kalbi olan Kahramanlar Meydanı´na çok yakın bir yerde gezinize başlayarak, şehrin eski yakasını zamana yayarak yürüyerek keşfetmekte yarar var. Çünkü ara sokaklarda antikacıların olduğu ya da ikinci el pazarına denk gelirseniz gerçekten çok keyifli bir tura dönüşebilir geziniz Vintage ürünlerin içinde de aklınıza gelebilecek hemen hemen her türlü şeye rastlayabilirsiniz. Viyana´daki Naschmarkt´tan ya da Flohmarkt´lardan daha az ilgi çekici değildir bu bit pazarları; almanız gerekmiyor, ortamın ambiansı bile sizi bir anda ikinci dünya savaşına götürüveriyor.

Yılbaşına yaklaştığımız şu günlerde gezi planına eklenebilecek balolarıyla da oldukça ünlü, etkileyici bir Opera binası var Budapeşte´nin. Budin ve Peşte´nin ayrıldığı kadar keskin olmasa da Orta Avrupa tarihi dışında Osmanlı tarihine ve evliyalarına ilgi duyan misafirlerin muhakkak görmesi gereken Gül Baba Türbesi de ziyaret edilmesi gereken önemli yerlerden. Daha yeni ve modern olan Peşte tarafını da gece tekne turuyla Tuna nehri üzerinden izlemek ayrı bir güzellik.

Öte yandan yine Osmanlı´dan kalma şimdi adı Gulaş olan çorbası var ki, ilk ismi Kul Aşı olan bu çorbanın içerisindeki malzemeler zaman içerisinde değişse de, yine de bizdeki tas kebabını aratmıyor. Tek farkla hem çok yağlı, hem de kullanılan etin güvenilir olmasına özen göstermek gerekiyor, o yüzden özellikle et düşkünü iseniz sıklıkla karşılaşılan Türk Restaurant´larında deneyebilirsiniz.

Citadella tepesindeki zeytin dalı tutan devasa kadın heykeli şehri en yukardan gören özgürlük heykelidir. Burada bir de surların içerisine açılmış bir Osmanlı eserleri müzesi var, yan taraftaki Cafe´de Türk kahvenizi içerek yorgunluğunuzu giderebilirsiniz. Aslanlı köprüden ve Zincirli köprüden ister istemez geçeceksiniz ancak yürüyerek geçmenin keyfi ayrı güzellikte. Saray´a çıkan araç yolunu değil de parkın içerisindeki patikaları takip ederek ufak bir tırmanış yaparsanız da kadraja çok güzel fotoğraflar sığdırabilirsiniz. Kalesi de kesinlikle görülmeye değer, yeni yapılan Parlamento binasının en güzel fotoğrafları buradan çekiliyor.

Son olarak, Macaristan´a yerleşmiş Türkler´in ifadesine her ne kadar katılmasam da, “İstanbul’ dan daha güzel bir yer aradık, burayı bulduk.” şeklinde özetlerlerken, aslında Avrupa´da yaşanılabilecek en güzel şehri bulmuş olduklarını itiraf etmeliyim.

FİKRİKADİM

The ancient idea tries to provide the most accurate information to its readers in all the content it publishes.